Şahin Alpay sözünü evirip çevirmiyor, buna sosyolojik kılıflar falan bulmaya çalışmıyor bazı “abi”lerin yaptığı gibi. Söyleyeceğini açıkça söylüyor: “Başbakan değişmeli”. Bundan benim anladığım şu, “Ya Başbakan kendini değiştirmeli ya da Başbakan değiştirilmeli”..
Aynı netlikle söyleyen bir kişi daha var: Zaman Kahire temsilcisi Cumali Önal, Mısır’da muhalif El-Vatan gazetesine verdiği mülakatta, Başbakan Erdoğan’ı mutlak itaat isteyen “diktatör” olarak tanımladı.. Ona göre, “Taksim olayları, diktatör “Erdoğan’a karşı bir intifadadır.”
Kimilerine göre Erdoğan’ın hastahaneye yatırılması ve herhalde sonra da orada icabına bakılması gerekir..
Birtakım kardeşler bu tarlayı epey sürdüler. Bu sözler birilerinin ağzında sakız oldu günlerdir..
Evet, Erdoğan’ı değiştirmek istiyorsanız, buyrun değiştirin.. Bunun yolu, sandıktan geçiyor.. Ya da AK Parti delegelerine söyleyin, kurucu genel başkanlarını partiden uzaklaştırsınlar.. O da olmuyorsa, AK Parti grubuna diyin ki, “Bu adama güvenoyu vermeyin”
Kim dinlerse sizi.. Peki sonra, sonra ne olacak, ne yapacaksınız?. Korkuları şu, eğer rollerini iyi oynayamazlarsa, Baykal’ın başına gelen, onların da başına gelir. Ama rollerini bu şekilde oynamaya devam ederlerse, bindikleri dalı kesmiş olurlar. Erdoğan sonrası onların hali nice olur, onu kimse bilemez.
Size siyasi bir dedikodudan söz edeyim. Önce MHP Gezi Parkına niye destek vermedi. Verse TKP-İP ile aynı mekanda bir araya gelecekti. Bu hem kendi aralarında bir çatışmaya sebeb olabilirdi ve hem de MHP bu işten zararlı çıkabilirdi. Dışarıda kalarak devlete sahip çıkmış oldular.. Erdoğan’ı karşılamaya gelenler arasında bazı MHP’liler de vardı.. Erdoğan’a yapılan hakaretleri Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına yapılan hakaret olarak görüyorlar. Polise saldırı, hatta Başbakanlığa saldırı, cami olayı, Müslümanlara yönelik galiz ifadeler de onları öfkelendirmişti.. Erdoğan’dan Yazıcıoğlu suikastını çözmesini istiyorlar. Suriye vurgusunu hatırlatıyorlar ve Türkiye üzerinden oynanan oyunlarla “Yiğido”nun öldürülmesi arasında bir ilişkiden söz ediyorlar..
Peki şimdi ne oluyor? Birileri CHP ile MHP’yi bir araya getirmeye çalışıyor. Tabii Parlamento aritmetiği içinden kolay kolay bir hükümet çıkmıyor.. CHP, MHP, BDP ve bağımsızların toplamı 220 bile etmiyor.. Bir seçim de çare değil. Aceba AK Parti’den ılımlı İslamcılar ayrılırsa sonuç ne olur? AK Parti’den 100 milletvekili gider mi mesela! Birileri oturmuş bu hesapları yapıyor.. CHP+MHP+Yeni oluşumla AK Parti’yi iktidardan indirebilirler mi? İndirseler bile ilk seçimde sonucun ne olacağından emin değiller. O zamana kadar da ne yapacakları belli değil..
BBP’liler de vardı meydanda. “Türkiye Suriye de olmayacaktır” diyen, “Yiğido”lar.. İslam’a, Müslümanlara, camiye saldırıya isyan ediyorlar. Kızıl bayraklara, Taksim’deki açık hava barına, Başbakana küfretmek, polise saldırmak, Başbakanlık’a saldırmak ne demek! Erdoğan’ın dik duruşunu da beğeniyorlar..
Ne yapacaklar, efkar da basıyor, içki de pahalı! Çözümsüzlük bunaltıyor bunları!
Sormak gerek, “Erdoğan çok hırçın“ değil mi? Ya siz! Sizinkiler.. “Bağırma” derken bile sesiniz daha yüksek çıkıyor sanki!
Önce “Tayyib” diye aşağılamaya çalıştılar, sonra “Kasımpaşalı” diye burun kıvırdılar.. Sonra yürüyüşünü, duruşunu, konuşmasını konu edindiler, ama halk onu bu haliyle sevdi..
“Muhtar bile olamaz” diyorlardı, Başbakan oldu. Şimdi onun Cumhurbaşkanı ya da “Başkan” olmasını engellemeye çalışıyorlar.. Bu kez “diktatör” olmak istemekle suçluyorlar.. “Tek adam” olmakla itham ediyorlar.. Bunu söyleyenler dünki tek adamın partisi..
“Başkanlık” sistemini tek adam rejimi olarak görüyorlar. Bu durum ona bugünkinden daha fazla bir yetki vermeyecek aslında. Bugün yasama ve yürütmenin başı durumunda değil mi? İstediğini milletvekili yapıyor ya da bakan olarak atayabiliyor.. O zaman başkan olmak ona artı olarak ne sağlayacak ki!
Sahi, Şahin Alpay şu ifadeleri ile ne demek istiyor şimdi: “Eğer Başbakan değişmeye ikna edilemezse, o zaman ben şahsen yaklaşık on bir yıldır sürdürdüğü yoğun çalışmalar sonunda ziyadesiyle yorulmuş olduğu ya da sağlık durumunun göreve devam etmesine izin vermediği sonucuna varacağım. O zaman çare bulma sorumluluğu halka düşecek.”
Madem bütün Türkiye destekliyor, Gezi Parkı cemaati parti kursun.. Sağcısı, solcusu, dincisi, hepsi var. Bakalım kaç oy alacaklar.. Hükümetten taleplerini de parti programına yazsınlar bakalım..
Her şey sandıktan ibaret değil kuşkusuz ama, sandıksız bir demokrasi nasıl bir şey olur, onu da hesaba katmak gerek.
Bakın! Bir talebiniz varsa bunu ilgilisine iletirsiniz. Talebiniz yasanın emri ise ve yasa uygulanmamışsa, bundan dolayı bir hak kaybı sözkonusu ise yargıya gidersiniz. Konu yasal çerçevede ve otoritenin takdir yetkisi içinde ise, talebinizi iletirsiniz, yapılmazsa sandıkta hesabını sorarsınız.. Yoksa ben AKM yerine cami istiyorum, siz “yıkılmasın” diyorsunuz, bir başkası başka bir şey isteyebilir, buna kim karar verecek? Ya da Topçu Kışlası’nın yapılıp yapılmamasında yetki kimde.. Sandığı beklersiniz, o zamana kadar da halkı ikna etmeye çalışırsınız. Düşünce ve ifade hürriyeti, basın ve örgütlenme, toplantı ve gösteri hürriyeti bunun için var.. Buyurun yakıp yıkmadan, fiziki engelleme yapmadan yüzünüzü halka dönün, sözünüzü onlara söyleyin.. Bu işin hukukla, demokrasi ile alakası yok.
Alabora ne diyordu, “Anlamadınız mı hâlâ” işin aslını.. O atılan sloganlar, duvarlara yazılanlar, devrim ve isyan çağrıları, Başbakanlık’ı işgal girişimleri neyin nesi idi?
Selâm ve dua ile..
YENİ AKİT