28 Şubat döneminde İslami kesimleri hedef alan yıldırma ve imha etme operasyonları kapmasında çıkardığı derginin adıyla “terör örgütü” listesine konulan ve Gaziantep Fuar alanına atılan bombayla ilişkilendirilerek “terör örgütü lideri” olarak gözaltına alındıktan ve uzun yıllar cezaevinde yattıktan sonra çıkan ancak sonrasında başka bir iddiayla yeniden tutuklanan Şahimerdan Hoca'ya sosyal medya üzerinden özgürlük kampanyası başlatıldı.
Şahimerdan Sarı ile ilgili başlatılan özgürlük kampanyasında "Polis savcı gibi davranmış, savcılık makamını dikkate almadığı gibi savcılık makamının yetki alanına girerek kanunu tepelemiş, ilgili savcılık makamını yönlendirme ve telkine maruz bırakmış olduğu açıktır" ifadelerine yer verildi.
Konuyla ilgili Referans Gazetesi’nde Yaşar Yavuz imzasıyla yayınlanan ve bir örneği de sitemize gönderilen haberde özetle şu hususlara dikkat çekildi:
DELİL YOK, KANAAT ÇOK!
Açıklamada "Anayasa ve ceza hukukunda, bir görüşün "SUÇ TEŞKİL ETSE BİLE" somut bir şekilde eyleme dökülmedikçe hakkında ceza kanunlarının işletilmesi sözkonusu değildir.
İlgili kanunca teşebbüs sınırına kadar özgürlük ve serbestiyet tanınmıştır.
Bu ölçüden hareketle Şahımerdan Sarı hoca hakkında tertiplenen iddianamede yer alan şu cümlelere lütfen dikkat:
"Şahı Merdan Sarı 1986 yılında cami imamı olarak atanmış, Gaziantep şehir merkezindeki İbrahim Halilullah camiinde verdiği radikal vaaz ve hutbelerle çevresine birçok insan toplamıştır."
"SERT BİR DİLLE ÇOK SAYIDA İNSANI CAMİİNE TOPLAMAK..."
Kanuna göre bu suç mudur?
Kanunlar, bu tür durumlarda en son aşamada müfettiş tayini yoluyla ilgili-görevli memur hakkında soruşturma talimatı vermektedir; kaldı ki iddianamede de bu yönde herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığından, yapılmışsa sonuçlarından bahsedilmediği halde ortada "sabit suç" olduğu kanaatini zorlama bir şekilde ilgili savcılığın kanaatini gözetmeksizin oluşturmuş bulunmaktadır.
Kanun, polisin kanaatini sormak bir yana, bu yönde en küçük bir imada da bulunmaz.
Polis, kanunların kendisine tanıdığı yetki ve sınırlar dahilinde DELİL toplamakla mükelleftir.
Deliler üzerinde ve suç teşkil eden durumlar hakkında "SUÇ DUYURUSU"nda bulunmak tamamen savcılık makamının yetkisi dahilindeyken;
Polis savcı gibi davranmış, savcılık makamını dikkate almadığı gibi savcılık makamının yetki alanına girerek kanunu tepelemiş, ilgili savcılık makamını yönlendirme ve telkine maruz bırakmış olduğu açıktır.
Şahı Merdan Hoca hakkında ileri sürülen suçlamalarda "İSPAT" şu ve benzer cümlelerle ORTAYA KOYULMAKTADIR.
Şahı Merdan Sarı hakkında düzenlenen "İddianame"nin 4. sayfasından:
"... taraftarlarına çağrıda bulunmaktadır..."
"... ağır bir şekilde eleştirmektedir..."
"... çalışıldığı anlaşılmıştır..." ifadelerine yer verildi.
BİZE SELAM VERENİ GÖZALTINA ALDILAR
10 Şubat 2014'te bir internet sitesinde kendisiyle yapılan röportajda, 28 Şubat sürecinde uğradığı haksızlığın benzeri olarak, Paralel Yapı diye tabir edilen F. Gülen cemaatinin yargı üzerindeki etkisini kullanarak kendisine ve oğullarına uygulanan hukuksuzluğu şöyle dile getirmişti;
"Maalesef ki bize selam verdi diye gözaltına alınanlar oldu, 2 tane oğlum da şu anda cezaevinde, toplum bunu görüyor, toplum biliyor ki biz elimize silah almamışız, 2009 yılında operasyon yapıldı, 65 kişi benim talebem diye evleri arandı, bir tane silah bulunmadı, fakat harıl harıl silahlı terör örgütü suçundan cezaevine girdi, toplum bunları görüyor aslında.
NEMRUT OLSA BUNU BANA YAPMAZDI
Nemrut olsa bunu yapmazdı, Nemrut sadece bana ceza verirdi, verseydi de, iki tane oğlum ” Baba sen ne emredersin, başüstüne” söylediği için ceza almıştır, hangi silahı eline almış, hangi olayı yapmış, bana göstersinler.
Ama evlat duygusu yaşamayan insan bunu bilemezler, çok şukur evladı da yoktur, fakat emir veriyor hakim ve savcılara böyle yapılsın, doğrudur Pensilvanya’dan emir gelmiştir. Bunu sadece ben söylemiyorum.
10 Seneyi aşkın süredir, bazı sohbetlerde ve bazı vaazlarda söyledim, Fethullah Gülen ve onun arkadaşları ve dinler arası diyalogu iddia edenler, gelsinler yada bizi çağırsınlar biz gidelim. Bize dinler arası diyalogun İslam’a uygun olduğunu ispat etsinler, bizde kabul ederiz, ama ispat etmedikleri vakit, ben onların dini tahrif etme davasında olduklarını ilan ederim.
Bunu (ispat) yapamazlar zaten, ilimle karşı çıkamadıkları vakit, zalimin yapacağı şey zulümle karşı çıkmaktır.
Açıkça Desinler, Şahımerdan Hoca Şeriatı İstiyor Diye Ceza Verdik
Ben gözaltındayken baş komisere söyledim.
“Siz yalan söylüyorsunuz.”
Bana deyin ki “Sen Şeriatı istiyorsun”, ben derim ki evet.
Bana deyin ki “Sen Şeriat için çalışıyorsun”, ben derim evet.
Ama sen diyorsun ki, “Sen terör örgütü kurmuşsun.”
Ben derim ki, İşte yalan söylüyorsun!
Ben Terör Örgütü Falan Kurmadım
Ben İslam’ın hakimiyetini istiyorum, sizde bunu açıkça söyleyin deyin ki, Şahımerdan Hoca İslam’ın hakimiyetini, şeriatın hakim olmasını, kamil manada İslam şeriatının hakim olmasını istediği için biz ceza veriyoruz deyin, ben yine kabul ederim, isterseniz idam edin, ama sahtekarlık ediyorsunuz.
Mesele şu: Ak Parti Zulüm Kendilerine Dokununca Anladılar
Mesele şu: Ak Parti zamanında bütün kapıları bunlara açtı, sadece oy kaygısından dolayı ben bunlarla beraber her şeyi yapabilirim dedi, koynunda beslediğinin yılan olduğunun farkında değildi, belki de birçok İslami çevreyi de küstürdü kendisine.
Bunlar harıl harıl masum insanlara ceza verirken, Ak Parti’deki insanlar buna seyirci ve sessiz kalıyordu.
Hatta işin başında olan adamlar diyelim ki direksiyon başındadır, şofördür fakat direksiyonu başkası çeviriyordu, yanlış yönlere çeviriyordu, onlar seyirci kalıyorlardı, direksiyon kendisinin olmasına rağmen direksiyonu başkası çeviriyordu.
Beni Savunan Avukat (Sadullah ERGİN) Bakan Olduğu Dönemde Bana Ceza Verildi
Adalet Bakanı (Sadullah ERGİN) benim avukatımdı bir zamanlar, bizim davanın avukatıydı, fakat ceza veriliyor onun Bakanlık yaptığı dönemde, ama adam seyirci kalıyor, tanımıyor mu beni ?, Tanıyor ama seyirci kalıyor" demişti.
“Bana Baskı Yaptılar”
“Dinler arası diyalog hakkında yaptığım makaleler yayıldıktan sonra bana baskılar yaptılar yıldırmaya çalıştılar hatta adam gönderip kendi kanallarına çıkmamı teklif ettiler.” diyen Şahımerdan Sarı, sözlerine şöyle devam etti: “Oğlum telefonda baba bir emrin var mı diye sordu. Bunlarda emir komuta sistemi var terör örgütü mensubu diye iki oğlumu da cezaevine attılar hala cezaevindeler. Ben onlara tabi olmadığım sürekli eleştirdiğim için beni direkt olarak hedefe aldılar’ ifadelerini kullanmıştı.”
İddianame hukuk ve akılla alay ediyor
28 Şubat döneminde mağdur edilip 10 yıl hapis yatan, 2007'deki tahliyesi sonrası yani 2009 itibariyle hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarmak üzere düzenlenen iddianameyle birlikte yeniden hedef seçilen Şahımerdan Sarı Hoca hakkındaki skandal iddianamenin inanılmaz hukuki hatalarla dolu olduğu belirtilen haberde şu değerlendirmelere yer verilmiş:
İddianame hukukla, akılla, vicdanla alay eder tarzda zorlamalarla Sarı hocayı tekrar hapsetmeye yeminli, hukuk hariç neyin peşinde olduğu anlaşılmayan tuhaf gerekçelerle hazırlanmış...
Hakkındaki "TERÖR ÖRGÜTÜ KURMAK VE YÖNETMEK" iddiası altında dizilen satırların anlaşılmasında inanılmaz güçlükler çekiliyor çünkü iddianame asılsız ve temelsiz bir takım kuru iddialar ve hayal gücünü zorlayan cümlelerle dolu...
"1996 yılında çıkan Vasat dergisi etrafında toplandığı DÜŞÜNÜLEN terör örgütü de ‘VASAT TERÖR ÖRGÜTÜ’ olarak anılmaktadır."
Yukarıda büyük harflerle dikkat çektiğimiz iddianamenin ilk cümlesinde yer alan "DÜŞÜNÜLEN" ifadesinin hukuktaki karşılığı nedir hukukçular dahil ilgili herkes için şaşırtıcı bir kayıtsızlık, ciddiyetsizlik içermektedir.
Bir örgüt veya kişiyi sadece öyle "düşünüldüğü" için yargılamak ve suçlamak hangi akla ve hukuk mantığına sığdırılabilir?