Sahi "genç seçmen" diye bir şey var mı?

Demet Lüküslü, genç seçmen denilerek oluşturulan kategorinin çok fazla farklılık arz etmesi sebebiyle en başta böyle bir kategoriyi eleştiriye tabi tutmak gerektiğini ifade ediyor.

Prof. Dr. Demet Lüküslü / Fikir Turu

Sahi genç seçmen var mı?

Temsili demokrasiler uzun süre yurttaşların siyaset ile olan ilişkisini siyasal partilere üyelik ya da seçimlerde oy vermek üzerinden tanımladı ve bu açıdan da sınırlı bir siyasal katılım tanımı yaptılar. Yurttaşlar fikirlerini ve taleplerini siyasal partiler üzerinden belirtecek, siyasete siyasal partiler üzerinden katılacak ve seçtikleri vekiller üzerinden temsil edileceklerdi. Bu durum özellikle 60’lı yıllardan itibaren temsili demokrasilerin kısıtları olarak tartışıldı. Temsili demokrasiye en büyük eleştiriyi de genç kuşaklar yaptılar. Siyaset kurumu da genç seçmeni tanımlamaya çalışarak, genç seçmen kimdir, nasıl ikna edilir, diye sormaya başladı.

Buna paralel olarak siyasal katılım kavramının da tanımı itibariyle giderek genişlediği ve aynı zamanda da konu üzerine yazılı akademik literatürün de hızla genişlediği bir dönem yaşandı. Bir başka deyişle, ilk başlarda siyasal katılım, oy vermek ve siyasal partilere üyelik üzerinden tanımlarken, sonrasında toplumsal hareketlerin eylem repertuarlarını yani protestoları, direnişleri de içine almaya başladı ve sonrasında da yeni katılım araçlarıyla bugün örneğin dijital katılım/dijital siyasal katılım üzerine oldukça zengin bir literatür ortaya çıktı. Bu katılım biçimleri konvansiyonel olan ile konvansiyonel olmayan, geleneksel ile yeni, modern ya da postmodern olarak tanımlana geliyorlardı.

Ancak bugün siyaseti/siyasal karar alım biçimlerine bir şekilde etki etmeyi amaçlayan, siyaset hakkında bir şekilde kendi sözünü söyleyen her şeyi siyasal katılım çerçevesi içinde tartışıyoruz. Ve tabii tüm bunlar siyasetin alanının genişlemesi, çevrimiçi ve çevrimdışı farklarının muğlaklaşması, kamusal olan ile özel olan arasındaki ayrımın flulaşmasıyla paralel olarak seyretti.

Gençlerin talepleri ve isyanlarıyla genişleyen siyasal katılım

Tüm bu gelişmelerde ve hatta siyasal katılım kavramının ilk olarak önemli bir tartışma konusu olmasında ve sonrasında da kavramın genişlemesinde gençlik literatürünün ve bunun arkasında da genç kuşakların önemli bir rolü var.

60’lı yıllarda öğrenci hareketi (diğer yeni toplumsal hareketlerle beraber) siyasetin sadece siyasal partiler ve oy verme üzerinden düşünülemeyeceğini gösterdiler.

Uzun 60’ların sonu ile beraber özellikle de 80’ler ve 90’lı yıllardan itibaren, gençlerin siyasete katılmamaları (yani konvansiyonel anlamda siyasi parti üyeliklerinde azalmalar, siyasi partilere güvenilmediğinin belirtilmesi ve oy verme oranlarındaki düşüşle beraber) alarm verici bir durum olarak belirdi. Konu bir siyasal sistem krizi/ temsili demokrasinin krizi olarak ele alındı.

Siyasal katılımı genişletmek için üç yol

Bu dönemde gençlerin siyasal katılımları tartışılırken uzun süre egemen olan görüş, gençlerin siyasetten uzak oldukları söylemiydi. Bunun için de özellikle Avrupa demokrasilerinde bu sorunu gidermek için ne yapılması gerektiği üzerine kafa yoruldu, hangi mekanizmaların oluşturulması gerektiği, nasıl bir yurttaşlık eğitimi verilmesi gerektiği konuları tartışıldı.

İlki kadar egemen olmasa da bir başka görüş ise yeni katılım biçimlerinin varlığına dikkat çekiyordu. Sivil toplumda aktif olan gençler, farklı örgütlenme biçimleri, dijital mecralarda katılım gibi yeni katılım biçimlerinin varlığı gündeme getirildi. Tahmin edileceği üzere bu çalışmalar katılımın tanımının genişlemesinde destek oldular, farklı katılım biçimlerine ve onlara alan açılmasına imkân tanıdılar.

Bir üçüncü yaklaşım ise siyasetin kurumlarının zombi (ölü ama yaşamaya devam eden) kurumlar olduğunu ve yeniden düşünülmesi, yeniden yapılandırılması gerektiğini vurguluyordu. Her ne kadar bu eleştirel bakış kurumlar tarafından çok sıcak karşılanmasa da temsili demokrasinin ötesine geçme tartışmaları ile birleştiğinde demokrasi üzerine düşünülmesi gerektiğine de dikkat çekti. Katılımcı demokrasi ve radikal demokrasi arayışlarında zihin açıcı bir rol oynadı.

Siyasetin genişletilmesi gerektiği, yurttaşların karar alma mekanizmalarına katılımının önemi Batı’daki işgal (Occupy) hareketlerinde vücut buldu. Benzer şekilde temsili demokrasinin işlemediği, demokratik olarak adlandırılmayan rejimlerde (örneğin İran, Tunus, Mısır, ya da Latin Amerika örnekleri, vb.) gençler isyanları ile öne çıktılar ve siyasal rejimler tarafından tehdit olarak algılandılar.

Türkiye’de siyaset ve gençlik tartışmaları

Bu akademik tartışmalar ve toplumsal hareketler süregiderken, Türkiye’de de gençlik ve siyaset meselesinin çok tartışılan konulardan biri olmasına tanıklık ettik.

Örneğin, 1980 askeri darbesinin sonrasındaki dönemde gençlerin siyasetle ilgisiz oldukları söylemi hâkimdi. Gezi deneyimi ise bunun sorgulanmasını sağladı. Hemen Gezi öncesi Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti tarafından “dindar gençlik” hedefi ilan edilmişti- ki Gezi sonrasında Gezi gençliğine karşı AK Gençlik arasındaki kutuplaşma en azından siyasetçilerin söylemlerinde daha da arttı. Seçimlere doğru giderken ise Z kuşağı tartışmalarının ardından genç seçmen tartışmalarının çok yapıldığını görüyoruz. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde ilk kez oy verecek 6 milyon küsur gencin bulunması (bir başka deyişle 10 seçmenden birinin oyunu ilk kez kullanacak gençlerden oluşması) siyasal partilerin iştahını kabartmış görünüyor.

Seçim ortamı bir yandan kıyasıya pazarlıkların yapılmasına imkân tanırken ve de seçim vaatleri havada uçuşurken, gençlik konuşulurken de konu dönüp dolaşıp gençlerin kime oy vereceği konusuna geliyor.

Genç seçmen kavramı bir yandan gençlik kategorisinin heterojenliğini görünmez kılarken, aynı zamanda da gençleri tarih boyunca örneklerini gördüğümüz üzere nesneleştiriyor, araçsallaştırıyor.

Peki, gençleri araçsallaştırması ve bazı gençleri görünmez kılması önemli eleştirisini bir kenara bırakırsak, kamuoyu araştırmacılarının üzerine raporlar hazırladığı, üzerine konuşmaktan bıkmadıkları genç seçmen kategorisi diye bir kategori var mı hakikaten?

Genç seçmen diye bir kategori var mı?

Tam da kamuoyu araştırmaları ve kamuoyu araştırmaları demişken ünlü Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün “Kamuoyu yoktur” yorumunu da hatırlamak gerekir. Bazıları için oldukça provokatif bir ibare olarak görünebilecek bu yorum, kamuoyu ölçümünün zorluklarına, manipülasyona uygunluğuna dikkat çeker. Benzer bir şekilde kendi içinde oldukça heterojen olan gençlik kategorisinin de aslında var olmadığı noktasına varır Bourdieu. Genç deyince akla, orta sınıf üniversite gençliğin gelmesini ama işçi gençlerin gelmemesini eleştirir.

Oysa ki bugün Bourdieu’nün “gençlik sadece bir kelimeden ibarettir” cümlesini haksız çıkartırcasına 21. yüzyılda genç olmanın getirdiği ortak zorluklar, kaygılar ve mağduriyetler olmasından dolayı kuşaklar arası farklılıklar, eşitsizlikler üzerine düşünmek çok anlamlı. Ancak getirdiği eleştirinin de hep aklımızda olması ve gençliğin heterojen bir kategori olduğu gerçeğinin de akılda tutulması gerekir.

Örneğin, son dönemlerde yaşadığımız önemli küresel krizlerden pandemiden tüm gençler etkilense de hepsinin aynı şekilde etkilenmediğini, eşitsizliklerin bu kriz dönemlerinde daha da belirgin hale geldiğini gösterdi. Benzer şekilde 21. yüzyılın bir dijitalleşme çağı olduğunu düşündüğümüzde de tek başına dijitalleşmenin eşitliği sağlayamayacağı, bazı koşulların gerçekleşmeden dijitalleşme gerçekleştiğinde dijital eşitsizliklerin daha da arttığını gösterdi.

‘Gençler kime oy verecek?’ doğru soru mu?

Genç seçmen diye bir kategori var mı sorumuza geri dönecek olursak, öyle görünüyor ki genç seçmen kavramına mesafeli durmak için yeterince sebebimiz var. Zaten gençlik kendi içinde heterojen bir kategori iken gençleri diğer başka özellikleri ve kimliklerinden koparıp sadece seçmen olarak tartıştığımızda nereye varabileceğimizi sorgulamak yerinde olacaktır.

“Gençler kime oy verecek?” diye sormak, bunun için de anket üzerine anket yapmak ve bu anketler üzerine konuşmak yerine “gençlerin ortak yaşadığı nasıl sorunlar var?”, “farklı gençlik kategorileri ne gibi zorluklar yaşıyorlar? gibi sorular sormak hiç şüphesiz daha anlamlı olacaktır.

Ayrıca “gençlerin siyasetten nasıl talepleri var?”, “gençlerin (sadece imtiyazlı genç grupların değil daha geniş bir anlamda farklı gençlerin) siyasete katılımını sağlamak ve sorunları beraberce düşünmek ve beraberce çözmek için neler yapılabilir?” soruları ise aynı zamanda düşünme tarzımıza bir açılım sağlayacak ve bizi demokrasi (daha doğrusu demokrasiyi genişletme ve derinleştirme) konusuna da getirmiş olacaktır.

Oysa bugün (seçimlerin çok yaklaşmasının da etkisiyle) kamusal tartışmalarda sık sık yapılan bir genç seçmen tanımlaması var ve (tıpkı Alevi seçmen ya da Kürt seçmen tartışmalarında gördüğümüz gibi) sanki tekil, herkesin aynı şekilde düşündüğü bir seçmen kitlesi varmış gibi davranılıyor. Üstelik bu seçmen tartışmalarında siyaset sadece rakamlara/anket sonuçlarına indirgenirken, bu anketler üzerinden siyasal alan da manipülasyona çok açık hale gelebiliyor.

Genç seçmen değil, her biri farklı engellerle boğuşan genç yurttaşlar

Türkiye’de siyaset, sadece siyasal partilere üyelik, partizanlık ve oy verme üzerinden tartışıldığından, genç seçmen üzerinden yapılan tartışmalara baktığımızda genel görünümün adeta bir pazarlamacı bakış açısıyla gençleri ikna etmeye çalışıldığını söylemek sanırım çok da haksızlık olmayacak. Bu haliyle gençler ikna edilmeye, partilere oy vermeye çekilmeye çalışılıyor ancak siyaset gençlere açılmıyor, gençlerin siyasi katılımlarının önü açılmıyor.

Gençlere cazip gelen videolar çekmek, çok tık almak gibi amaçlar güdüldüğünden olsa gerek ilgi çeken bir video çekmenin önem kazandığı toplumlarda yaşıyoruz hiç şüphesiz. Oysa ki, gençler arasında popüler videoların olması, bilinen bir siyasi figür olmak otomatik olarak gençler tarafından saygın bir siyasi figür olarak görülmek anlamına gelmiyor.

Bugün gençlerin pazarlama teknikleri ile oy vermeye ikna edilmeye ve oy vermeye değil, birer özne olarak siyasette yer almaları için önlerinin açılmasına ihtiyaç var. Gençlere alan açılmadıkça da gerçek bir değişimden bahsedebilmek zor görünüyor.

Oysa ki, son 20-25 yıldır gençler üzerine yapılan anketler benzer bir şeyi tekrar edip duruyor: gençler siyasetçilere, siyasetin kurumlarına güvenmiyor, bir parçası olmayı tercih etmiyor. Bu yüzden de anketlerde gençler arasındaki “kararsız”lar diğer yaş gruplarına göre daha yüksek çıkıyor. Çünkü gönül rahatlığıyla oy verdikleri bir siyasal parti bulmakta zorluk çekip kendilerini kararsız kutucuğuna sınırlandırmayı tercih ediyorlar.

Türkiye’de oy verme oranları yüksek (gençlerde de Batı toplumlarına kıyasla gençler sandığa büyük oranlarda gidiyorlar) ancak bunun en azından bazıları için “kerhen” oy vermek anlamına geldiğini de belirtmekten çekinmiyorlar.

Uzun lafın kısası, aslında seçmen olma kimliği gençlerin merkezi kimliklerinden bir tanesi değil…

Tam da bu saydığımız sebeplerden dolayı genç seçmen üzerinden giden tartışmalara eleştirel bakmak, genç seçmen kategorisinin var olup olmadığını sorgulamamız çok önemli. Genç seçmenler yerine 18 yaşını aşmış genç yurttaşlardan ya da genç yetişkin yurttaşlardan bahsetmekle başlayabilir örneğin. Hem böylece ikna edilen seçmen tanımlaması yerine: belirli hak ve sorumlulukları olan ve devletten ve siyasetten bazı önemli ihtiyaç ve taleplerini dile getiren, siyasete katılım hakkı olan ancak bu hakkı layıkıyla kullanması için önündeki engellerin kaldırılmadığı yurttaşlardan bahsedilebilir.

Ve en önemlisi de farklı engellerle boğuşan gençleri daha güçlü kılacak gençlik politikalarından (hem ulusal hem de yerel düzeyde) bahsedebiliriz. Bunun için de bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız olduğu şüphesiz: hem gençlerden öğrenmeye hem de gençleri eşit ortaklar olarak kabul etmeye ihtiyacımız var. Bu konuda farklı gençlik örgütlenmelerinin de zihin açıcı çalışmalar yaptığını da ve seçim kampanyaları döneminde aktif çalışmalar yaptığının da altını önemle çizmek gerekir.

NOT: Konuya ilgi duyanların Gençlik Örgütlenmeleri Forumu (Go-for) ve Arayüz Kampanyası gibi gençlik örgütlenmelerini takip etmesi zihin açıcı olacaktır.

Yorum Analiz Haberleri

Meğer ne büyük sapmaymış!
Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler
Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?