Sağlık sisteminin sorunları üzerine...

Ali Osman Aydın artıları ve eksileriyle sağlık sistemini değerlendirdiği yazısında insana duyulan hürmet ve saygının altını çiziyor.

Ali Osman Aydın / Yeni Akit

Hepimizin başına gelen o alışıldık şeyler

AK Parti hükümetlerinin en önemli icraatlarının başında sağlık sistemi geliyor. Geçen 20 yılda kamu hastaneleri fiziki olarak inanılmaz bir değişim geçirdi. Kimi hastaneler var ki içindeyken bir otelde mi yoksa bir hastanede mi olduğunuzu karıştırıyorsunuz.  

Ben özellikle son 5 yıldır anne ve babamın çeşitli sağlık sorunlarından dolayı bu değişen sistemi yakından gözlemleme, yaşama fırsatı buldum. Hem de sadece İstanbul’da değil, Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde.  

Şimdi aylarca hastanelerde refakatçi kalmış biri olarak gözlemlerimden yola çıkarak bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum.  

Hastanelerimiz genel olarak çok iyi durumda, son derece konforlu, rahat ve nezih...  

Hastanelerin sahip olduğu teknolojik altyapı da ileri seviyede. Eskiyle mukayese bile edilmez. Anadolu'daysanız artık önemli ameliyatlarla ilgili İstanbul'a taşınmanıza gerek yok. Aynı imkanlar Erzurum’da, Bingöl’de, Diyarbakır’da, Denizli’de de var.  

Memlekette kalp krizi geçiren babamın ameliyatını, İstanbul'da yaptırmak mı daha doğru olur diye danıştığım değerli bir Kardiyoloji profesörü büyüğüm "hiç gerek yok, Erzincan'da yaptırabilirsin" demişti.   

Hastaneleri fiziken mükemmelleştirmek çok önemli ama yeterli değil elbette. En nihayetinde sağlık personelinin niteliği sağlık sisteminizin kalitesini belirliyor. Sağlık personelinin bazı olumsuz tutum ve davranışları da bu muazzam değişime gölge düşürebiliyor.  

Yaşadığımız bir deneyimden örnek vereyim. Muhtemelen sizin de buna benzer, bir yığın deneyiminiz vardır.  

Bir buçuk yıl önce damar tıkanıklığı nedeniyle bacağından ameliyat olan babamın rahatsızlığı nüksetmişti. Aynı doktorda ikinci ameliyatını oldu. Fakat ameliyatın üzerinden iki ay geçmeden tekrar ağrılar baş göstermeye başladı.  

Babam memleketteydi ve orada bir doktora göründü. Doktor babama, çektiği filmde ayak damarlarının tamamen tıkalı göründüğünü, acilen ameliyat olması gerektiğini söyledi. Bu, bir önceki ameliyatın işe yaramadığını gösteriyordu. 75 yaşında bir insanın, iki ay önceki son ameliyatının yaraları iyileşmeden, tekrar ameliyat olmasının ne kadar sıkıntılı olduğunu siz de takdir edersiniz.  

Bu durumu duyduğumda, babama acele etmemesini, İstanbul'da ameliyatlarını yapan doktora da filmi göstermenin doğru olacağını söyledim. İstanbul’daki doktor babamı tanıyor, bütün süreçlerini yakinen biliyordu.   

Bu düşünceyle geçtiğimiz pazartesi günü abim Haseki Hastanesine giderek, babamın Kardiyoloji bölümündeki doktoruna ulaşmaya çalışıyor. Ulaşamayınca sekretaryasına şöyle söylüyor: “Doktor filme bakıp ameliyatın aciliyeti ile ilgili bize bir şey söyleyebilirse, memnun oluruz” diyor. Onlar da, doktora ileteceklerini, meselenin aciliyetini anladıklarını, doktorun bilgi vermesini sağlayacaklarını söylüyorlar.  

O gün haber gelmedi doktordan. Ertesi gün de gelmedi! 

Abim 3’üncü gün tekrar gidiyor hastaneye. Ne zaman bize dönüş yapılacağını soruyor. Asistanı hemen orada doktorla telefonda görüşerek, yarın, yani perşembe günü öğleden sonra 2 de, doktorun bizi bekleyeceğini söylüyor.  

Randevu alınınca Anadolu yakasından çıkarak Avrupa yakasındaki hastanenin yolunu tuttum bende.  

Doktorun kapısında vaktinden 20 dakika evvel beklemeye başladık. Hesapta, odaya girip 5 dakikada filmimizi göstereceğiz ve işimiz bitecek...  

Saat 2 oldu doktor yok! 2 çeyrek oldu doktor yok! 2 buçuk oldu, 3’e çeyrek kala oldu doktor hala yok! 

Tabi sekreteryasından nerede olduğuna, ne zaman geleceğine dair, doyurucu bir cevap da yok!  

Dört gündür, toplam 5 dakikalık bir iş için bekleyince ister istemez sinirleniyorsunuz. Ama efendiliğimizi bozmadık. Yine görüşemeyeceğimizi anlayınca beklemekten vazgeçtik.  

Gidelim dedik...  

Yalnız abime, gitmeden önce bir not yazalım, dedim.  

Doktor hanıma iletilmek üzere bir not yazıp sekreteryasına bıraktım.  

Sadece bir özür rica ettim doktordan.  

Dört gündür birkaç dakika ayırıp, bir filme bakılmamasını bir yana koyarak; “söz verdiğiniz halde randevunuza gelmediğiniz için sizden özür telefonu rica ediyorum”, dedim... 

Bunu istemek vatandaş olarak benim hakkım. O randevuya gitmeseydim, kabahatli ben olurdum. Kamu görevlisini işinden alıkoymuş olurdum. Ama randevuya gelmeyen doktordu. 

Hangi işi yaparsanız yapın, insanlara bir söz veriyorsanız, söz verdiğiniz şeyi söz verdiğiniz şekilde yapmak zorundasınız. Doktor olmak sizi bu yükümlülükten kurtarmaz aksine daha fazla sorumluluk yükler çünkü hastanızın durumu acil! Kamu görevi yapanlar bu konuda daha dikkatli davranmazlarsa, hizmet alırken karşımıza hep belirsizlikler çıkarsa, işler söylendiği vakitte yapılmazsa, bir şeyler nasıl düzelir?  

Bunu en iyi bilmesi gereken bir doktordur herhalde. 

Üzerinden bir gün geçtiği halde o telefon gelmedi, geleceğini de sanmıyorum.  

Neden gelmeyeceğini de söyleyeyim: Çünkü doktor muhtemelen kendisini benim gibi bir vatandaştan üstün gördüğü için o telefonu açmayacak. Kendilerini üstün gördükleri için bazı doktorlar bizim zamanımıza saygı duymuyorlar. Biz kendilerini bekletsek, anında çıkışırlar. Biz sıradan vatandaş olarak kimiz ki, özür bekleyelim! Bizim işimiz beklemek!  

Beklemeye devam etseydik, kaç saat ya da kaç gün beklerdik onu da bilmiyorum. Ama biliyorum ki bu kurumlardan hizmet alan yığınla insan bu tür durumlarla hep karşılaşıyorlar.  

Doktorların elbette iş yoğunlukları çok fazla, yaptıkları iş de çok önemli. Tamam ama bizim, yani vatandaşın işleri önemsiz mi? Doktora randevuyla giden kişi, işini bırakıp gitmiyor mu? O randevuya riayet etmek gerekmiyor mu? Etmeyenin, nezaket gereği özür dilemesi icap etmiyor mu?  

O doktor bir kamu hizmetini almak için dört gün beklese, bunu olağan mı karşılar, yoksa bir an önce kendisine dönüş yapılmasını mı bekler?  

Bir bilgi alabilmek için 4 gün fazla değil mi?  

Mesela Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’yı görsem bunu kendisine sormak isterim.  

Ben şahsen bu tür durumları çok önemsiyorum. Başkalarının zamanına özen göstermemeyi saygısızlık olarak görüyorum. Zamanında kalkmayan bir otobüs, trafik ışıklarına uymayan bir araç, söz verdiği saatte gelmeyen bir kombi servisi, randevu saatinde ofisinde olmayan bir doktor günlük hayatımızın kilitlenmesine neden oluyor. Dakiklik hafife alınınca hepimizin yaşamı sekteye uğruyor. O yüzden, birazcık özen, birazcık saygı lütfen... 

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?