Müslümanlara olan düşmanlığın gözleri nasıl kör ettiğinin ve kişiyi duyduğunu, okuduğunu anlamaz kıldığının tipik bir örneğine TKP'nin Sol haber sitesinde Özgür-Der'in düzenlediği Suriye İntifadası forumuyla ilgili haberinde rastlamak mümkün.
Söz konusu haberde "Forum, kendi içlerinde önemli tartışmalar yaşamalarına rağmen İslamcıların çoğunluk kısmının emperyalizme hizmette kararlı olduğunu bir kez daha gösterdi." denilerek seviyesizce ve edepsizce iftiralarda bulunuluyor. Gerçi bu kafa yapısının sahipleri bunu ilk defa yapmıyor. Her fırsatta Müslümanları ve İslami hareketleri emperyalizmin işbirlikçisi göstermeye çalıştıkları biliniyor. Bunu yaparken somut olgulardan yola çıkarak ve somut tespitlerde bulunarak değil tıpkı Sol haberin yaptığı gibi olguları çarpıtarak, mesnetsiz bir şekilde iddialarını sloganik üslupla alt alta sıralayarak yapıyorlar.
Emperyalizme karşı mücadeleyi tekeline alan bu zihniyete sormak lazım: Emperyalizmin vahşi yüzünü gösterdiği Afganistan ve Irak'ta mücadeleyi kimler yürüttü? Herhalde Afganistan Komünist Partisi ya da Irak Komünist Partisi diyecek kadar kör değiller. Emperyalizmin desteğiyle işgal politikalarının sürdüğü Filistin'de direnişin öncü güçleri Hamas ve İslami Cihad hareketleri sizin burada savaş açtığınız İslamcı kimliğin sahipleri değil mi?
Haberin başlığı ve içeriğinde Türkiye İslamcılarının emperyalizme hizmette kararlı oldukları dile getiriliyor. Hangi konuşmada bunu doğrular içerik var diye haber metnini okumaya devam ediyorsunuz. Sonuç koca bir iftira.
Suriye'de yaşama şansı bulunmadığı için muhalefet hareketinin ülke dışına kaçmak zorunda kalmasından dahi emperyalizmle irtibata geçmeyi anlayan ve anlatan bu saplantılı kafadan ne beklenebilir zaten?
Eskiden "devrimci ahlak" vardı bugün birilerinin teveccüh etmediği. Hoş TKP "devrimci"den çok sosyalisttir. Olsun "sosyalist ahlak" açısından bile olayı ele aldığımızda sol haberin yaptığı açık bir iftiradır. İbretlik forum haberini okuyucularımızın da haberdar olması için aşağıda iktibas ediyoruz.
Asıl adı ve kimliği SİP olan TKP'yi 28 Şubat cuntasının İslami cemaatlere, vakıf ve derneklere, başörtüsü, Kur'an kursu, İHL'lere yasaklar koyduğu, medya marifetiyle psikolojik operasyonlar yürüttüğü, brifinglendirilmiş yargı eliyle savaş açtığı bir süreçte tanıdık. ÇYDD, ADD, Türk Solu gibi cunta örgütleriyle paralel seyreden faaliyetlerini unutmuş olmamız mümkün değil.
Başörtüsü yasağının "İkna Odaları" gibi özel işkence teknikleriyle zirve yaptığı bir dönemde "Türban neyi örtüyor?" kitapçıklarıyla SİP/TKP'nin üniversitelerde örgütlenmeye hız vermesi dikkatlerden kaçmadı. "Üniversitelerde türbana geçit yok!" eylemleriyle polis ve özel güvenlikten daha cevval bir devrimcilik sergilediklerini de kimse unutmuş olamaz.
Dün devrimci duruş adına 28 Şubat cuntasına bitişik nizam duran SİP/TKP günümüzde de ilerici Kemalist orduyu ABD'ye kurban etmeme adına Ergenekon ve Balyoz cuntalarının mağduriyetinden dem vuruyor.
Kafaları cunta ile emperyalizm arasına sıkışmış TKP gibi örgütlerden kime ne hayır gelir? Eylemlerinde ne kadar tutarlılar ki haberciliklerinde tutarlı olsunlar? Kemalist askerler gibi psikolojik harekat yapıyorlar da bu işe devrimci ajitasyon diyorlar. Bütün Müslümanları ABD'nin elindeki piyonlar mesabesinde tutarak emperyalizmle mücadeleye akıllarınca ipotek koyacaklar.
Bu arada TKP çevresinin içeride 28 Şubat sürecinden itibaren geliştirerek takındığı statükocu tavrı Ortadoğu geneline yayılan isyan hareketlerine karşı da göstermesinin kendi içinde bir tutarlılık olarak da görülebileceğinin altını çizelim. Bazı muhalif çevreler Tunus ve Mısır’daki gelişmeleri desteklerken, Libya ve Suriye konusunda çekimser davranmışlardı. TKP çevresi ise gerçekten başından itibaren Ortadoğu’da yaşanan intifadaların tümünü komplocu tezlerle mahkûm etmeye kalkan ve ayrım gözetmeden tümüne karşı tutum belirleyen çizgisiyle gayet "orijinal" ve "özgün" bir konuma oturuyor. Tutarlı çizgi böyle olur dedirtiyor! Bu yüzden emperyalizme karşıtlık, küresel güçlerin ayak oyunlarına karşı uyanıklık adı altında nasıl içeride Kemalist diktatörlük canla başla savunulduysa, aynı tutumun şimdi Baas diktatörlüğü için de gösterilmesine şaşırmamak lazım. Sol adına çıkılan yolculuğun statüko kalesinin muhafızlığına dönüşmesi ise doğal olarak bizim dışımızda bir tartışma. Doğrusu yakışmadığını söylemek pek de kolay değil!
Anti-emperyalizmden anladıkları şey dikta rejimlerinin kan dökmesine, tecavüz etmesine göz yuman, anti-emperyalizm adına 40 yıllık Baas Cuntasına rıza göstermeye davet eden TKP'nin objektif olmasının niçin mümkün olamayacağına dair şu haber bile yeterli sayılır.
HAKSÖZ-HABER
***
İşte “Sağır Duymaz Uydurur” Deyimine SOL’dan Bir Örnek:
Türkiyeli islamcılar Suriye'ye dış müdahaleyi destekliyor
Türkiyeli islamcıların düzenlediği Suriye forumu, islamcıların büyük kısmının Suriye'de rejim değişirse iktidara Müslüman Kardeşler geleceği için dış müdahale de dahil her türlü mücadeleyi göze alması gerektiğini düşündüğünü ortaya koydu.
Özgür-Der, geçtiğimiz Cuma Ali Emiri Kültür Merkezi’nde “Suriye İntifadası ve Türkiyeli Müslümanların Yaklaşımları” başlıklı bir forum düzenledi. Forum, kendi içlerinde önemli tartışmalar yaşamalarına rağmen İslamcıların çoğunluk kısmının emperyalizme hizmette kararlı olduğunu bir kez daha gösterdi.
Özgür-Der Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay’ın yönettiği foruma konuşmacı olarak Şemsettin Özdemir, Ahmet Kaya, Ahmet Ağırakça, Nurettin Şirin, Turan Kışlakçı, Davud Güler, Fevzi Zakiroğlu, Osman Atalay, Ahmet Varol ve Hamza Türkmen katıldı. Kenan Alpay forumu, Asr Suresi’ni okuyarak başlattı. Suriyeli muhaliflerin önde gelen isimlerinden Halit Hoca’nın ise “muhalefetin örgütlenmesi çalışmaları kapsamında yurt dışında bulunması dolayısıyla katılamadığı” belirtildi.
Forumda, katılımcılar tarafından “Suriye'deki ayaklanma Ortadoğu'daki halk hareketlerinden farklı mı?”, “Suriye İntifadasının arkasında kim/ler var?”, “Esad rejiminin ve muhaliflerin emperyalizm ve Siyonizm karşısındaki konumları nasıldır?”, “Suriye'deki ayaklanmada İslami güçlerin yeri nedir?”, “İran'ın Suriye politikasının temel saikleri nelerdir?”, “Türkiye'nin Suriye politikasının temel saikleri nelerdir?”, “Suriye'deki gelişmeler Türkiye'de yeterli yankıyı bulabilmiş midir?” soruları tartışıldı.
Konuşmacıların çoğunun ortaklaştığı nokta, Esad rejimini devirmek isteyen Suriyelilerin desteklenmesi gerektiği ve bu “gerekliliğin” gerçekleştirilmesine çalışanların arkasında emperyalizmin olması gerçeğinin önemsiz olduğu vurgusuydu.
Konuşmalardan öne çıkan bölümler şöyle:
"Despot rejimleri dış güçler kurdu, dış güçler yıkımına yardım edebilir"
Araştırma ve Kültür Vakfı yöneticisi ve Umran dergisi editörü Şemsettin Özdemir:
Diğer taraftan ben Suriye rejiminin diğer rejimlerden daha çok direneceğini düşünüyorum. Ama ölüm korkusunu yenmiş, ölümün üstüne yürüyen Suriye halkının er ya da geç zaferi kazanacağını düşünüyorum. Ortadoğu’daki despot rejimler bizim dışımızdaki güçlerin imkanı ile kuruldu. Bu despot rejimler kurduruldu. Şimdi bu despot rejimleri devirmek isteyen halka birileri dışarıdan destek vermek istiyorsa bunu çok önemsememek gerekiyor.
Fıtrat Haber sitesi editörü Ahmet Kaya:
Allah için adaleti ayakta tutmak zorundayız. Sevgimiz ya da kinimizden dolayı adaletten vazgeçemeyiz. Suriye meselesinde böyle bir sıkıntımız var. Suriye meselesinde TC, ABD ve İran faktörü Müslümanları bocalatıyor. İran çizgisini takip eden Müslümanların Suriye konusunda gelişmelerin Hizbullah ve Hamas’ı tehdit edebileceğini gerekçe göstererek direnen Müslümanların haklarını korumamaları yanlıştır.
"Gönlüm rahat, iktidara mutlaka islamcılar gelecek"
İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ahmet Ağırakça:
Halk devrimlerinin ardından bu despotların yerine kim gelirse gelsin mevcudundan daha kötü olamaz. Tunus’ta Nahda’dan başka kim gelebilir? Mısır’da İhvan’dan başka kim gelecek? Suriye’de de Müslümanlar dışında alternatif mi var? Gönlüm rahat.
"Filistin direnişi Suriye'de, dış müdahale bunu kırabilir"
Kudüs TV ve Velfecr sitesi editörü Nurettin Şirin:
“Suriye rejiminin, Baas’ın yanında olmak mümkün değildir. Filistin direnişini Suriye’ye mahkûm eden ümmetin kendisidir. Bizler Siyonist rejimi ortadan kaldırmak için bir strateji bir yöntem uygulamış olsaydık bugün ne Suud kralı ne de Beşşar olacaktı. Halid Meşal bugün neden Suriye’de yaşıyor? Çünkü ihanet Meşal’i ve Filistin sorununu Esad’ın kucağına itmiştir. Bu bizim utancımızdır.
Tabi biz Suriye’de yapılan zulmü haklı görmüyoruz. Bunu meşru kılmıyoruz. Ancak Suriye rejiminin devrilmesi ile yeni Camd David’lerle karşılaşmayalım. Bizim endişemiz budur. Der’a ve Hama halkı ABD ve İsrail’e tavır aldığını haykırsın o zaman ben Suriye halkının ayağının tozu olayım.”
"Suriye, Ortadoğu devrimleri içerisinde en islamcı muhalefettir"
Time Türk Haber sitesi editörü Turan Kışlakçı:
Suriye’de Esad’dan olumlu beklentiler vardı. Ama Esad beklentileri karşılayamadı ve kaybetti. Halk korku krallığını yıktı. Esad’ın akıbeti diğer despotların sonu gibi olacak...
İran’ın Suriye konusundaki tavrı mezhebî değildir. İran olaya ulusal çıkarlar ekseninde bakıyor. İran halkı ve muhalefeti Suriye halkının yanında yer alıyor. Suriye muhalefeti Ortadoğu devrimlerinin içinde en İslamcı muhalefettir.
Son olarak, Bizler rüzgârın karşısında dikilmemeliyiz, devrimlere yön vermeye çalışmalıyız.
"Ayaklanma meşru ise arkasında kimlerin olduğunun önemi yok"
AKDAV Mütevelli Heyetinden Davud Güler:
“Konuşacağımız konu zor bir konu. Yaklaşık 40 yıldır süren Baas rejimi ve diktatörlerle yönetilen Suriye’de halk zorbalığa isyan etmiştir. Dolayısıyla burada ‘intifada’ tanımlamasını doğru buluyorum. Suriye İntifadası diğer ayaklanmalardan farklı değildir. Diğer ülke halklarının isyanları gibi bu isyan da meşrudur. Ayaklanma meşru ise ayaklanmaların arkasındakilerin kimler olduğu ikincil önceliklidir.
"Devrimin öncüsü İhvan, Filistin'e sahip çıkar"
Suriye muhalefetinin Türkiye temsilcilerinden Fevzi Zakiroğlu:
“Suriye halkını harekete geçiren temel saikleri dış güçler ile irtibatlandırmak yanlıştır. Dış varlık olsa bile -ki yoktur- halkın olmadığı yerde onların varlığının hiçbir anlamı yoktur.
Suriye’de halka ateş açmayı reddeden bazı askerler Suriye Özgürlük Ordusu’nu kurmuşlardır. Ama bunlar operasyonel kuvvetler değil, barışçıl gösterileri korumakla ilgileniyorlar.
Şimdi bazı tartışmalara da değinmek gerek: Hamas kimdir? İhvan değil midir? Zalim Baas rejimi Hamas’a ev sahipliği yapacak da kendi kardeşleri olan Suriye İhvanı mı yapmayacak; bu nasıl iddia edilebilir? Mısır’da Camp David’i deviren İhvan, Suriye’de nasıl Camp David’i inşa etmekle suçlanır? Şu anda Suriye’de devrimin öncülüğünü İhvan yapmaktadır. Devrimin Filistin direnişine sahip çıkmaması imkânsızdır."
İHH Yönetim Kurulu Üyesi Osman Atalay:
Suriye muhalefeti İstanbul’da 6 defa toplandı ve ne istediğini açıkça söyledi. Muhalefet açıkça dış müdahaleyi, ABD’yi istemediğini söylüyor. Türkiyeli Müslümanlar oturduğu yerden değerlendirmeler yapıyor.
Türkiyeli Müslümanlar İran’ı ziyaret edip onu ikna etmeli.
"Esad rejiminin yıkılmasından İran bir şey kaybetmez"
Vahdet sitesi editörü ve Yeni Akit gazetesi yazarı Ahmet Varol:
Ben İran’ı ve stratejisini önemsiyorum. Bu rejimin gitmesi ile İran bir şey kaybetmeyecektir. İran da bizler de Baas sonrası dönemle ilgili stratejiler geliştirmeliyiz. Ben İran’ın yakın zamanda Baas sonrası dönemle ilgili stratejiler geliştireceğine inanıyorum. Suriye’deki halk birilerinin oyununa gelmiş kuru kalabalık değildir. Özgürlüğü için mücadele etmektedir. Beşar Esad, Kaddafi’den ders almalıdır.”
Özgür-Der yöneticilerinden ve Haksöz Dergisi yazarı Hamza Türkmen:
Dolayısıyla BOP eski bir projedir. Ama komplocu zihniyet durmuyor. Okumak için Amerika’ya giden Arap gençlerinin finanse edilip-eğitilip Arap Baharını başlatmak üzere Middle East Forum tarafından geri gönderildiği tarzındaki komplocu yaklaşımlar da delilsiz ve mesnetsizdir. Kaldı ki, bu tarz bazı planlar olsa bile, bunu genelleştirerek Gazze’nin, Mısır’ın, Suriye’nin cami merkezli muhalefetine karşı kurgulamak ayıptır, günahtır.
Arap intifadası boyunca en fazla ilgi duyulan ülke Türkiye olmuştur. Bu ilgi ‘Kâbe Arabın Olsun Bize Çankaya Yeter!’ mısralarıyla simgelenen Türk ulus devletine, Kemalist rejimine ve Türk ulusçuluğuna duyulan bir ilgi değildir. Aksine bu ilgi Batı’ya teslimiyeti ifade eden Lozan Görüşmelerine itiraz eden I. Meclis’e karşı yapılan darbeden, binlerce kanaat önderi Müslümanı idam eden İstiklal Mahkemelerinden beslenen Kemalist laik-diktatörlüğün, Kemalist vesayet sisteminin geriletilmesine duyulan bir ilgidir.
(soL - Haber Merkezi)