Haksöz Dergisi yazarlarından Hamza Türkmen ve Star Gazetesi yazarı Selahaddin Eş’in konuşmacı olarak katıldıkları programa katılım yoğundu. Belediye Başkanı, Belediye kültür sorumluları, İslami Kuruluş temsilcileri, üniversite öğrencileri ve Safranbolu halkının güç kattığı etkinlikte konuşmacılar kısaca şunlara değindiler.
İlk konuşmacı Hamza Türkmen’in konuşmasında şu vurgular öne çıktı;
Bir dönemler Müslümanlar uygarlık alanlarında, bilim teknoloji ve insanlığa hizmet eden birçok sahalarda çok başarılı işler gerçekleştiriyor eğitimde de başı çekiyorlardı. O zamanlarla ilgili hakkaniyet, sulh adalet ve insanlığın sorumluluk değerlerine matuf tanımlayabileceğimiz bir hayattan da bahsedilebiliriz. Nitekim bu serencam Müslümanların hakim olduğu coğrafyalarda şöyle yada böyle belirleyiciydi. Tarihin bu akışı Batıda sözde aydınlanma çağına ve teknolojik buluşlara kadar sürdü. Batı kolonyalizminin talan etmediği, vahşi işgalcilerin yakıcı elinin değmediği coğrafyalarda zaman yaşamsal zaruretin gözetildiği bir minvalde akıyordu oysa. Batılı adam teknolojiyi keşfetti, onunla azgınlığına güç kattı, işgallerle ihtirasını sistemleştirdi/meşrulaştırdı, silahla egoizmini haşa rableştirdi hülasa o dünya halklarını modern köleler haline dönüştürmeye yöneldi. Bilimle, parayla, silahlı insan gücüyle yönettiği fesat yöntemleriyle, aynı dinin aynı vatanın aynı kültürün insanlarını onların aralarındaki ihtilafları derinleştirip onları birbiriyle vuruşturarak gücüne güç kattı. O ürettiği paradigmaların ideolojik öğelerine kutsallık atfetti. Mesela ulusçuluğu kutsal ilan etti. İç kargaşa ve aidiyet kavgalarından usanan halkları ulusçulaştırdı. İçinden çıkardığı ilerlemeci tarih anlayışı kıblegahına yönelen marksist sosyalist kapitalist liberal ideolojileri popüler hayat tarzları olarak pazarlayabildi. Bu gün Müslüman kültürün hakim olduğu bu toprakların Müslüman insanları, kardeşlerimiz, yüzyılın başlarında parçalanmışlığın ifşaat resmi olan Sykos Picot anlaşması ve acımasız bölüşüme karşı intifadaya yönelmişlerdir. Şimdi Batılıların diktatör işbirlikçi yönetimlerle kontrol ettiği Müslüman coğrafyada Batı ve işbirlikçilerinin vesayeti sorgulanır oldu. Halklar reddi miras edip özgürleşmek için direniş sürecine yöneldiler. Fıtratı bozan ulusçuluk sosyalizm milliyetçilik gibi yapay ideolojilere karşı beka mücadelesine giriştik kardeşlerimizle. Bugün işgal altındaki Filistin ve Mesciidi Aksa’nın Müslümanların direniş mücadelelerinde en çok vurgulanan konu olması, Ortadoğu’da hakim kültür olan milliyetçi,baasçı,ulu önderci,sosyalist yapıların, saltanatçı yönetimlerin halklar tarafında sorgulanır hale gelmesi artık insanların İslami aidiyete, fıtratlarının sesine yöneldiklerini gösteriyor. İslam fıtrat dinidir. Allah dinimizi fıtratımıza en uygun şekliyle vazetmiştir. Mesela; vaktimizi muhasebe ettiğimiz, hayatımızı her daim sorgulayabildiğimiz bir ibadet olan namazımız bizi her türlü fahşadan, adaletsizlikten koruyan ve bunu bir insanın her anına kodlayarak gerçekleştiren en temel ibadetlerimizden biridir. Rabbinize yöneliyorsunuz, O’nu birliyorsunuz ve iki dünyada size mutluluk vadeden bir Allah’a sığınıyorsunuz.
İçinde yaşadığımız ülke vesayet koşullarından nasibini almıştı. Batıcılığın, laikliğin, dinsizliğin insanları zorla fıtrat dini İslam’dan uzaklaştırmaya, dinsizliği yaşam formu olarak dayatan bir sürece haizdi. Şimdi vesayet sürecinin kısmen geriletildiği ve bizlerin kısmen daha imkanlı hale geldiğimiz bir ülke gerçeğini yaşıyoruz. Batı üçüncü dünya ülkesi olarak isimlendirdiği halklarla ilişkisini görünürde insancıl formda üretilmiş ideolojik kalıplarla arka planda ise silah gücünün tehdidiyle olmadı komplolarla olmadı darbecileri desteklemekle yada fiili işgallerle sürdürüyor veya sürdürecektir. Şeytan şeytanlığını yapacaktır. ABD Ortadoğu halklarına doksanlı yıllarda BOP adı altında sözde insancıllaştırma sürecini dayatmıştı. Sonra baktılar ki seçimlerde iktidara İslami hassasiyete sahip çevreler geliyor örneğin Filistin’de seçimleri Hamas aldı ne yapıp edip derhal önceki yöntemlere dönüverdiler. Buralarda Batı Müslümanların iktidarını istemiyor.
Şu halde, yaşadığımız süreci Kuran’ın merhale yöntemleriyle iyi etüt etmeliyiz. Rabbimiz Mümtehine Suresinde sizinle savaşanları veli edinmeyin ama sizinle savaşmayıp aynı toplum yapısını paylaşabildiğiniz çevrelerle (İslam dışı farklı kesimlerle) eğer onlar size karşı savaşmıyorlarsa birlikte yaşayabileceğimizi söylüyor. Hedefimiz yeryüzünde tüm imkanlarımızı seferber ederek Allah’ın dininin insanlık dini haline gelmesi noktasında yoğunlaşmalıdır. Bütüncüllük içerisinde ve reel koşulları, beklentilerimizi İslam düşüncesi ile amelleştirebilme, metodik okumalarımızı Kuran’da ki siret bütünlüğü içerisinde fıkhetme cehdi içinde olmalıyız. Hakla batılı ayrıştırarak, hakkı hayatımıza hakim kılabilmek noktasında fıtratlara uygun bir metot anlayışını inşa etmeliyiz. Allah Azze biz Müslümanları hayırlı ümmet yapsın ve bizi, insanlığa örnek Müslümanlar kılsın inşallah.
Selahattin Eş konuşmasında şu konulara değindi;
İnsan sorumlu bir varlık olarak yaratılmıştır. İnsanın fıtratına fücur ve takva ilham edilmiştir. Yeryüzünde paylaşım kavgası ilk insandan bu yana devam eden bir imtihan süreciyle devam ediyor. Adalet ve birr Allah’ın emrettiği davranış ve ilke anlayışıdır.
Batılılar 1945’te İkinci Dünya Savaşı sonrası güçlülerin egemen olduğu paylaşılmış bir dünya anlayışını yürürlüğe koydular ve çatışmalar bundan böyle sistematikleşti. Irkçılık, millyetçilik gibi ideolojiler ontolojik açıdan bünyesinde çatışmayı barındırdıkları için var olabilirler. Bu nevi ideolojiye sahip olan topluluk diğer topluluğu/rakibini yenecek ki hakimiyet kurabilsin. İslam bunu emretmiyor oysa, Allah iyiliği, adaleti, ictimai dayanışmayı, yoksullara sahip çıkmayı emrediyor. Rabbimiz bize toplumsal yaşamımızda sulh içinde birlikte yaşamayı, söz verdiğimizde tutmayı, muhatabımız gayri müslim bile olsa anlaşmalarımıza riayet etmeyi, onların haklarını korumayı, onlara herkese insanca muamele etmeyi, gerekirse o insanların varlıkları için bedel ödemeyi emrediyor. İslam sulh ve adalet dinidir. Bizim ülkemizde Osmanlı sonrası kurulan yeni cumhuriyet laikliği ve batıcılığı benimsedi. Uygulamalarında, çıkardığı kanunlarda sekülerizmi ve ulusçuluğu tahkim ederek bunu sistemleştirdi. Bugün Müslümanlar yitirdikleri ümran günlerine yeniden sahip olabilmeleri için, bilinçli bir tarih anlayışı, sağlam bir İslam düşüncesi, İslam’a göre adil sosyal devlet anlayışına sahip olmalılar. Kur’an’a ve sünnete uygun İslami şahsiyetler olarak Rabbimiz emrettiği için sulh, adalet, birr içinde birlikte yaşama ahlakına sahip olmalıyız ki Allah bize güzel gelecek ve başarı nasip etsin.