Sadece PKK Hedef Alındığında "Savaşa Hayır!" Demenin Kurnazlığı

​​​​​​​Dünyanın bütün ülkelerinin cirit attığı bir coğrafyada, sadece Türkiye’nin adımlarına odaklanmak, iyi niyet göstergesi değildir. “Savaşa hayır” çığlıkları atanların, yalnızca PKK çizgisi hedef alındığında bunu seslendirmesi, dikkat çekici.

Taha Kılınç, Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısında Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu ile birlikte gerçekleştirdiği Afrin Harekatını değerlendiriyor:

Suriye’nin Afrin bölgesindeki terör odaklarına yönelik “Zeytin Dalı Harekâtı”nın başladığını haber aldığımda, Endülüs’teydim. 711’de Müslümanların ilk kez ayak bastığı yarımadada geçen 800 yıllık İslâm hâkimiyetinden geriye kalan eserleri temaşa ederken, aklımda şu cümleler vardı: “Caydırıcı güç ve askeri kuvvet, bayındırlığın ve medeniyetin de garantörü. Düşmanlarınız sizi zayıf gördükleri anda saldırıyor ve yok ediyor. O halde hep güçlü olmak ve bu gücü göstermek şart.” Bilhassa Kurtuba Camii’nde ve Elhamrâ Sarayı’nda hissettim bunu. Düşman affetmiyor. Tarihin ve coğrafyanın da şakası yok. O halde hep zinde ve güçlü kalmak için çalışmak elzem. Bu gücün, adaletin emrinde kullanılmak zorunda olduğunu da hiç unutmadan.

“Zeytin Dalı Operasyonu”, hem zamanlaması hem de hedef noktası itibariyle içeride ve dışarıda gözleri üzerine çekti. Dünya basını da gelişmeleri anbean takip ediyor. Geleceğin tarihinin yazıldığı şu günlere şahitlik etmek, şüphesiz herkese heyecan veriyor. Ancak bazı hususların altını kalın çizgilerle çizmeli ki, heyecanlarımız makul çerçevenin dışına taşmasın. Bu nedenle, üzerinde özellikle durulması gereken birkaç önemli nokta var:

1. Ortadoğu, gücün ve kuvvetin konuştuğu bir coğrafyadır. Masada var olabilmenizin yolu, sahadaki varlığınızla direkt şekilde bağlantılı. “Caydırıcı güç”, doğru hedefler ve ahlâkî ilkeler eşliğinde kullanıldığında, diplomasiye doğru biçimde yön verir ve pazarlıkta eli kuvvetlendirir. Sağlam bir ahlâk manzumesiyle donanmayan ve tutarlı bir teorik çerçeveyle sınırları belirlenmeyen kaba kuvvet ise hem kalıcı olmaz, hem de telafisi imkânsız yıkımlar

2. Askeri güçle kontrol altına alınan bir toprakta ortaya konacak adaletli muamele, savaşın gerilimleri sırasında açılmayan gönüllerin de açılmasına yol açacaktır. Tarihte bunun birçok başarılı örneği vardır. “İfna (yok) etme” üzerine kurulu olan askeri mantığın -tabiatı icabı- erişemediği noktalarda, “ikna etme” prensibiyle hareket eden sivil irade işi ele almalı, huzur ve güven ortamının devamlılığı için kapsamlı programlar ve rehabilitasyon projeleri geliştirilmeli.

3. Bu, Türkiye’nin mecbur bırakıldığı ve başka çaresi kalmadığı için başlattığı bir operasyondur. Bölgede şu anda birçok denklem, çıkar çatışması ve istihbarat oyunu mevcuttur. Afrin dosyası kapandığında problemlerin tamamen çözülüvereceği beklenmemeli. Suriye meselesinde bizim yanımızdaymış gibi görünen Rusya ve İran’ın bile, Türkiye sahaya adım atar atmaz mesafeli bir tavır takınması, dikkatimizi mutlaka çekmeli. Kardeşlik bağları, ancak halklar arasında mevcuttur; devletler ve hükümetlerse rakiptir, bazen de düşmandır. Bu ilke hiç akıldan çıkarılmamalı. İçinde yaşamakla sınandığımız coğrafya, can acıtıcı gerçeklerin coğrafyasıdır.

4. Bu mecburi operasyonun, Kürtlere değil bölgedeki terör odaklarına yönelik olduğu her fırsatta vurgulanmalı. Kullanılan üslupların ve aşırı milliyetçiliğe kayabilecek sloganların, sıradan Kürt vatandaşı incitmemesine odaklanmalı. Türklerin Kürtlerle paylaşabileceği en büyük ve en önemli ortak payda, İslâm’dır. Bu ortak paydaya zarar verecek her türlü taşkınlık ve hamakat, bu coğrafyanın da zararınadır. İslâm kardeşliğinin üzerine titrenmeli, aksi yöndeki propagandalar ne olursa olsun, kimliğimizin bozulmaz mayasını ve çimentosunu İslâm’ın teşkil ettiği hiç unutulmamalı.

5. PKK-PYD çizgisi, Kürtleri “İslâm dışı ve İslâm karşıtı” bir çizgiye sürüklemeye çalışıyor. Sadece sosyal medyadaki propaganda dilini bile izlemek, bu konuda çarpıcı misaller vermeye yetiyor. Dünya basınında “Kürtlerin meşru temsilcisi” olarak PKK-PYD’nin pazarlanması, yine bu projenin bir diğer ayağı. Dünyanın arzuladığı, İslâm’la bağlarını koparmış ve manevi yörüngesini yitirmiş bir Kürt kitle. Dindar Kürtlerin, bu kötü niyetli kampanyaya direnmesi ve ortak payda olan İslâm’ın değersizleştirilme çabalarına karşı çıkması, ahlâkî ve imânî bir sorumluluk. “Ama Türkler de…” ile başlayan cümlelerin şu hengâmede kimseye faydası yok. İki taraf da İslâm kardeşliğine sarılmalı, aşırı uçları bu ortak paydaya çekmenin mücadelesini vermeli.

6. Dünyanın bütün ülkelerinin cirit attığı bir coğrafyada, sadece Türkiye’nin adımlarına odaklanmak, iyi niyet göstergesi değildir. “Savaşa hayır” çığlıkları atanların, yalnızca PKK çizgisi hedef alındığında bunu seslendirmesi, dikkat çekici. PKK ve türevlerinin imza attığı katliamlarda sessizleşenlerin, terörün yok edilmesi çabalarını eleştirmesi, en hafif tabirle ikiyüzlülüktür.

***

Zeytin, Ortadoğu ve Akdeniz coğrafyasının sembolü olan bir bitki. İspanya’dan Filistin’e kadar, nereye adım atarsanız karşınızda zeytin ağaçlarını görürsünüz. İslâm coğrafyasının kalbini teşkil eden kadim şehirlerimiz de hep zeytinliklerle örülüdür. Zeytin dalının son askerî harekâta isim olarak seçilmesi vesilesiyle, Ortadoğu coğrafyasının dünü, bugünü ve yarını üzerinde derin tefekkürlere ve okumalara kapı açabilecek günler yaşıyoruz. Bu fırsatı kuru hamasetle boğmamak, hepimizin görevi.

 

Yorum Analiz Haberleri

Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!