Biliyorum, bu ülkede çok sayıda insan ‘Kürt sorunu’ denmesine, bu kelimeleri duymaya dahi tahammül edemiyor. İşte Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli böyle insanlardan bir tanesi, üstelik kendisi gibi olan diğer insanları da temsil ediyor.
‘Kürt sorunu’ kelimelerini bile duymak istemeyen bazılarımızın gözlerini kaba bir ırkçılık kapatıyor, farkında olarak veya olmayarak ırkçılık yapılıyor. (Farkında olunmadan yapılan ırkçılık bütün ırkçılıkların en vahimi, çünkü o zaman kasıtlı bir davranıştan değil, ‘doğal’ ve ‘içten gelen’ bir davranıştan söz ediyoruz demektir. Irkçılığın içten gelmesi ise bana göre çok vahim bir durum.)
Bu kelimeleri duymaya tahammülü olmayan bir başka kesimimiz ise daha masum sayılabilecek durumda: Onlar başka türlüsünü bilmiyor, başka türlüsünü akıllarına bile getiremiyorlar.
Sanıyorlar ki, ‘Kürt sorunu’ bu ülke için bir beka sorunudur, toprak kaybetme sorunudur,
ülkenin bölünmesi ve içinden başka bir devlet çıkması sorunudur.
Evet kuşkusuz böyle görüşleri olan insanlar da var ama ‘Kürt sorunu’ esasından bunların hiçbiri değil. Bakın Yaşar Kemal bu gazetede üç gün boyunca anlatmaya çalıştı, Kürtlerin ayrılmak istediği, bu ülkeyi bölmek istediği falan yok.
Türkiye’de yaşayan Kürtlerin duygu ve düşüncelerini Yaşar Kemal’den daha iyi bildiğini iddia eden var mıdır acaba? O, ‘Kürtler ayrılmak falan istemiyor’ diyorsa, öyledir!
Kürtler ayrılmak istemiyorsa, o zaman ‘Kürt sorunu’ birdenbire çok basit bir soruna dönüşüyor: Bir demokratik haklar ve temel insan hakları sorunu.
Bugüne kadar bu haklar verilmiyordu; çünkü verilirse Kürtlerin içindeki ‘ayrılık’ isteğinin artacağından endişe ediliyordu.
Hatırlayın, Kürtçe müzik dinlemek yasaktı bu ülkede. Eğer Kürtler kendi anadillerinde şarkı söyleyen mesela Şiwan Perwer’i dinlerse hemen silahlanıp dağa çıkarlar sanılıyordu. Kürtçe kaset serbest bırakıldı ne oldu? Dünya mı yıkıldı?
Deniyordu ki, Kürtçe televizyon olursa Kürtlerde ulusal bilinç uyanır, dil birliği onları farklı bir ulus yapar. E, şimdi devlet eliyle 24 saat Kürtçe yayın yapılıyor, ne oldu?
Hâlâ direniliyor: Kürtçe eğitim dili olamaz, deniyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki, ortaokul ve lisede bazı temel derslerin öyle görmek isteyenlere Kürtçe verilmeye başlanmasından kaçınılamaz. Milli Eğitim Bakanlığı Kürtçe ders anlatacak öğretmen yetiştirmeye ve ders kitaplarını Kürtçe hazırlamaya ne kadar çabuk başlarsa o kadar iyi olur.
Üniversitelerimizde Kürt kökenlilere yönelik pozitif ayrımcılık yapmayı da konuşacağız. İstatistiklere bir bakalım, son 20 yılda Hakkâri’den, Şırnak’tan, Bingöl’den, Bitlis’ten, Siirt’ten kaç öğrenci lise bitirmiş ve bunların kaçı dört yıllık üniversitelere girmişler? Eğer bir geniş coğrafyada üniversiteden mezun olan insan sayısı hiçe yakınsa, o bölge için fırsat eşitliğinden nasıl söz edebiliriz?
***
Daha fazla şey sayabilirim ve belki de saymalıyım ama yapmayacağım.
Sorun sorun diye gözümüzde büyüttüğümüz şey, esasen çok temel bir demokratik haklar ve insan hakları sorunudur.
Bir dili, bir kültürü, bir insanın yaşama hakkını inkâr edemezsiniz, o insanın kendine istediği ismi vermesini engelleyemezsiniz.
Mesele, özü itibarıyla bir eşitlik meselesidir. Kürtler, eşit olmak, insan muamelesi görmek istiyorlar.
RADİKAL