Sadece Gazze değil tüm insanlık için...

Yasin Aktay, Siyonist çetenin oluşturduğu tahribata dikkat çekerken atılacak her adımın sadece Filistin'in değil insanlığın kurtuluşuna da vesile olacağını vurguluyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

İsrail’e devlet desem yanlış olur

İsrail bütün insani duyguları yok edilmiş, karşısına çıkan her canlıyı yok etmeye ayarlanmış bir terminatör gibi önüne geleni yakıp yıkıyor. Gazze’de hastane, okul, mülteci kampları, cami, kilise bombalayarak yok ettiği hayatlar, yıktığı bina enkazlarının altında insanlıktan, medeniyetten geriye bir şey bırakmıyor. Daha dün Deyr el-Belah’taki Aksa Şehitleri Hastanesi’nde yerlerinden edilenlerin çadırlarını hedef alan saldırısını bir Nazi Holokostu ile karşılaştıranlar oldu.

İçinde diri diri yakılan insanların görüntülerini Nazi Holokostu yaşandığı esnada dünyada kaç kişi izliyordu? Kaç kişinin gözü önünde cereyan etmişti Holokost? Holokost’a dair bilinenler, artlarında kalan bazı kalıntılar, sayılı bazı yaşayanların sonradan anlattıklarından başkası değil. Ama o anlatılardan bütün dünyanın güya vicdanını ayağa kaldıran ve onun üzerine yeni bir hümanist etik inşa etmeyi sağlayan hikayeler çıkmıştı.

Oysa Gazze’de yaşananlar bütün dünyanın gözü önünde, canlı canlı yaşanıyor. Soykırımcı terminatör, insanlık dışı bir yokedici, karşısına çıkan her canlıyı düşman olarak tanımlayıp yok etmeye kilitlenmiş durumda. Bütün terminatör senaryolarının en trajik yanı bu yokedici makinayı çalıştıranların bile durdurmak istediklerinde öyle kolay durduramayacak olduğu.

Bebekler, çocuklar, kadınlar, siviller en vahşi bir kıyımla bu yokedicinin acımasız saldırılarıyla canavarca, vahşice yok ediliyorlar. 80 yıldır bize Holokost draması yapan egemen güçler Filistinlilere, Müslümanlara karşı uygulanan bu canlı Holokost’a karşı rezilce kör ve sağır. Hatta neredeyse yokediciyi, yok edici eylemlerini icra ederken fazla yoruyor, enerjisini gereğinden fazla harcatıyor olmak dolayısıyla suçlama makamındalar. Oysa bu yokedici terminatörün nihayetinde kendi başlarına bela olduğunun farkında bile değil.

İnsanlığa tehdit oluşturan bu yokedici makinayı durdurmak lazım. Herkesin en kolay söylediği şey bu tabi. Ama sorun bunu kimin yapacağı.

İslam dünyasının tamamı neredeyse bu terminatör devlet için bir av sahası olarak, bizzat İsrail’i kuran düzen tarafından inşa edilmiş gibi. Hiçbir ülkeye İsrail’e karşı duracak, onu durdurabilecek bir görev yüklenmemiş, tam aksine onun işlerini kolaylaştıracak, gereğinde onun avına hedef olacak bir misyon yüklenmiş gibi.

İslam dünyasının taşıdığı potansiyelin İsrail karşısında yetersiz olmadığını, onu durdurmaya da haritadan silmeye de yeterli olduğunu herkes biliyor. Ancak bu potansiyelin akıllı ve stratejik bir şekilde harekete geçmesi için bir siyasi irade gerekiyor. İslam dünyasını aktive etmek, herkesin başka hesabı olsa da liderlerini bir araya getirip ortak ve güçlü bir tavır almaya ve İsrail’in bu saldırgan işgalci politikalarına destek veren ABD’ye ve AB’ye karşı bir duruşa önayak olmak lazım. Tabi bu önerimiz aklımıza ilk gelen şey. Bu aslında Türkiye’nin baştan beri denediği yol. Ne zorlukları olduğunu herkes tahmin edebilir. Buna rağmen pes etmemek lazım. İslam dünyasını ismiyle müsemma bir hale getirmek üzere daha fazla İslam ülkesinin katılımını sağlayan duruşlar geliştirmek lazım.

AK Parti’nin dün Genel Merkezde düzenlediği Filistin’in Geleceği Konferansı bu kabilden çok gerekli ama asla yeterli olmayan faaliyetlerden biri. Dünyanın her tarafından katılımcıların davet edildiği ve rağbet ettikleri toplantıda herkesin şu anda yapılması gerekenin konuşmanın çok ötesinde bir şey olduğu bilincine sahip olması toplantının üzerinde ağır bir atmosfer oluşturuyordu. Çünkü dünyanın gözü önünde bütün küstahlığıyla, kanun, hukuk, vicdan, insanlık tanımaz saldırganlığıyla İsrail katliamlarına bir yılı aşkın bir süredir devam ediyor, her aşamada küstahlığını, cürmünü bir seviye daha artırarak insanlığın tahammülünü deniyor, bu denemeler giderek insanlığı aşağılamaya doğru gidiyor. BM karargahına da saldırdı mesela. Bununla sadece Arapları, Müslümanları değil bütün dünyayı aşağılayarak kendisini her türlü kuralın, kanunun, düzenin, gücün ve insanlığın üstünde gördüğünü bir kez daha gösterdi.

Bu tutumun kendisi her türlü düzen içinde en büyük tehlike olarak görülür. Tehlike sadece Filistinlilere değil, bütün dünyaya yönelik gerçek bir tehlike. Buna bütün dünyanın elbirliğiyle dur demesi gerekiyor aksi taktirde herkese raconu koymuş bir İsrail bütün dünyayı teslim almış olacaktır.

Konferansta konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Filistin’de kalkan, gözyaşı ve zulüm hiçbir zaman dinmedi. İsrail devleti 1948 yılında kuruldu. Buna ‘devlet’ dersem yanlış olur” sözleri katılımcılar tarafından büyük bir coşkuyla alkışlandı.

Konuşmasına 7 Ekim’den beri işgalci İsrail’e karşı kahramanca direnenleri, bu yolda şehit düşenleri tazimle, takdirle ve şükranla selamlayarak başlayan Erdoğan kuşkusuz sadece bu tavrıyla bile salt sözün çok ötesine geçmiş oluyor.

Katılımcıların çoğunun sürekli vurgu yaptığı iki devletli çözüm ise başka katılımcılar tarafından haklı olarak düzeltilen bir yanılgı artık. Tabiatında veya yazılımında terminatörlük olan İsrail’in gelecek işgal perspektifi zaten iki nehir arasındaki toprakları işgal etmek iken, iki devlet nasıl mümkün olacak?

İsrail’in yer yer zaman kazanmak için bu çözüme Oslo’dan itibaren razı görünmüş olmasına rağmen fiiliyatta ilk günden itibaren hiçbir zaman bu çözüme zerre prim vermedi. Aksine her geçen gün işgalini daha da fazla genişletmeye çalıştı. Bu saldırgan işgalcilik karşısında çözüm nihayetinde tek devlet olacaktır ama İsrail’in bu çözümde bir yeri olmayacaktır. Çünkü bu gidişatla eninde sonunda kendini yok edecektir.

Yorum Analiz Haberleri

Şiddetin cinsiyeti olur mu?
Savaşın işgalcilerin ekonomisine etkisi tahmin ettiğinden fazla...
Küçük bir kolyeden bile akılları çıkıyor!
"Filistin'i bir 'Orta Doğu sorunu' olarak görmek hatalı ve ırkçı bir yaklaşımdır!"
"Ulusal sınır" putunu aşmamız gerekiyor!