Yeni Şafak dünkü baş sayfa manşeti ile yararlı bir hatırlatmada bulundu. “20 milyarlık anten oyunu” şeklindeki bu manşet her ne kadar “Günün Haberi” etiketi altında veriliyor olsa da, hepimiz biliyoruz ki, RTÜK'ün temellerinin 1994'te atıldığı hatırlandığında haberin hiç değilse 20 yıllık mazisi vardır!
Neyse zararı yok; “günün haberi” olmasa da, RTÜK merkezli tartışmalardan bunaldığımız bir zamanda meselenin ciddi yanına dikkat çeken bir manşetti bu. 1994'te çıkan yasa RTÜK'ün temel görevleri arasında “frekans tahsislerinin düzenlenmesi”ni de sayarken, 15 yıldır bu işin niçin gerçekleştirilmediğini bir kere daha soruyordu manşet. Tartışmalardan gerçekten bunaldık, çünkü bir taraftan RTÜK'ün “özerk” bir kurum olmasını sadece kendi koltuğunun korunması olarak yorumlayan bir başkan ve de malum iddianamede yer alan telefon görüşmesini gerçekleştirebilmiş bir üyenin varlığı canımızı son derece sıkan bir hal aldı artık. Üyeleri -pratikte- TBMM'de temsil edilen iki büyük parti tarafından “atanan” bu üst kurulun koltukları ne kadar vazgeçilmezmiş meğer. Başkanın mal varlığına tedbir konmuş, umurunda değil; üyenin telefonunun diğer ucundaki şahsa hitaben söyledikleri inanılır gibi değil, ama o da hâlâ yerinde, “pardon” dedi ve dosyası kapandı. “İstifa etmek” gibi, sadece zor durumlarda değil, işleri kolaylaştırmak, hakikatin ortaya çıkabilmesi için uzağa çekilebilmek için de başvurulabilecek kullanışlı bir aracın varlığından kimsenin haberi yok sanki.
Koltuklara sımsıkı sarılmış durumdalar. Ülkedeki radyo ve televizyon yayınlarının “Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varlık ve bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılmaması”na (RTÜK'ün yayın ilkeleri-a) nezaret etmek için!
“Türkçe'nin; özellikleri ve kuralları bozulmadan konuşma dili olarak kullanılması; milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak çağdaş kültür, eğitim ve bilim dili halinde gelişmesinin sağlanması”na (yayın ilkeleri- h) nezaret etmek için!
“Yayınların toplumun milli ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması”nı (yayın ilkeleri- e) sağlamak için.
“Yayınların müstehcen olmaması” (t) ve “Gençlerin ve çocukların fiziksel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek programların, bunları (“bunlar”a dikkat!) seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması”nı sağlamak için.
RTÜK'ün “yayın ilkeleri” tabii ki bunlardan ibaret değil. Daha çok var, hepsini aktarmaya sayfa dayanmaz. Ancak ilkelerin tamamı üzerine şunu söyleyebiliriz: Bunlar öyle “yayın ilkeleri” ki, hemen her ilkenin görevi bir şeyleri yasaklamak olarak tarif edilmiş.Şaşırtıcı bir manzara haliyle; birkaçı (“Türk aile yapısı” ya da “Atatürk ilkeleri” gibi) dışında işlevleri bir şeyleri yasaklamaktan ibaret “ilkeler” bunlar. Oysa biz “ilkeler” denince bunu mu anlarız? Ülkedeki radyo ve televizyon yayınları şöyle, yani şu “ilkeler” doğrultusunda olsun-gelişsin gibi “olumlu” bir arayıştan, bir düşünceden eser yok. Yani ha RTÜK Kanunu, ha “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu” ilkeleri, neredeyse aynı “ilkeler”. Ne kadar sıkıcı bir ülke burası böyle… Her kurumun (özerk ya da değil) “ilkeleri” üzerinden hep aynı koku yükseliyor… (Neyse, bu konuyu burada keselim çünkü mevzu çok bereketli…)
Ama isterseniz RTÜK üyesi Mehmet Dadak'ın malum iddianameye giren sözleri hakkında birkaç söz etmeden bu “özerk” kurum hakkındaki gözlemlerimize nokta koymayalım:
Biliyorsunuz, RTÜK Üst Kurulu toplandı ve Dadak'a, söz konusu sözlerinden dolayı “kınama” cezası verdi. Dadak da, “Bu konuşmada hakikaten beni de üzen haddini aşan sözlerim olmuştur. Ama bu sözleri bir rahatsızlığımın neticesinde sarf ettiğimden, gerçekten o sözleri sarf etmemem gerektiğini düşünüyorum” diyerek özür diledi.
Dadak'ın “rahatsızlık” sonucu sarf ettiği sözleri biliyor musunuz?
Bilmeyenler vardır aranızda muhakkak, bir iki cümle aktarayım isterseniz.
Telefonun diğer ucunda Ahmet Tuncay Özkan.
Dadak: “Bu itlerle Çarşamba günü vuruştuk, vuruştuk, vuruştuk. Tek başıma yedi saat…” / “Bir tanem, senin intikamını da ben almazsam namerdim. Bu ülkenin intikamını, “Atatürk'ün intikamını almazsam namerdim…” / “Bayrağımsın, sancağımsın.”
Ne diyordu RTÜK'ün “yayın ilkeleri”?
“Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılamaması.”
Dadak'ın “kınama cezası” ve “özür dileme” operasyonları sonrasında (da) RTÜK üyesi olarak görev başında olduğunu hatırlamama gerek yok sanırım.
Bana göre, bundan böyle, yukarıdaki “ilke” çerçevesinde üst kurulun önüne gelecek dosyalarla -makul bir işbölümü sonucu olarak- Dadak ilgilensin. İyi olur, “ilke” emin ellere teslim edilmiş olur…
YENİ ŞAFAK