Sadakat

Ahmet Taşgetiren

Gazeteler, "Zirve öncesinde sadakat uyarısı" diye verdiler.

Zirve G-20 zirvesiydi, "sadakat uyarısı" denen şey ise ABD'nin Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon'un, Associated Press (AP) haber ajansına verdiği mülakattaki çağrıydı.

Gordon söze "Türkiye'nin NATO'ya, Avrupa'ya ve ABD'ye bağlı kaldığını düşünüyoruz ancak bunun gösterilmeye ihtiyacı var" diye başlıyor ve şöyle devam ediyordu:

"Bu konuda insanlar daha önce olmadığı şekilde sorular soruyor. Bu, başlı başına kötü bir durum ve Türkiye'nin ABD'den destek beklediği konularda ABD'nin destek vermesini zorlaştırıyor."

Gordon, ABD'deki "Türkiye sorgulaması"nı ise şu çerçeveye oturtuyordu:

"Türkiye'nin yönelimi ve ABD ile stratejik ortaklığına ilişkin süregelen bağlılığı konusunda pek çok sorgulama sürüyor. Bir NATO müttefiki ve ABD'nin güçlü bir ortağı olan Türkiye, İran'a yaptırım öngören karara çekimser oy kullanmak bir yana, 'hayır' oyu kullandı. Amerikalılar'ın bunun nedenini anlamadıklarını düşünüyorum."

AP haberi verirken Gordon'ın sözlerinin, ABD'nin önemli bir NATO müttefikine yönelik nadiren yaptığı bir uyarı olması açısından dikkat çekici olduğu yorumunda bulunuyordu.

Bu çıkış, Erdoğan ile Obama'nın G-20 zirvesinde buluşmasının öncesinde gerçekleşmişti.

Böylece Amerika, Erdoğan'ı "savunma psikolojisi" içine sokmaya yönelmişti.

-Şunları şunları yaptınız, bunları ABD vatandaşları tasvip etmiyor, tamam NATO'ya Cento'ya bağlısınız ama "sadakat"iniz konusunda bizdeki kaygıları gidermek için de bir şeyler yapmalısınız.

Evet, buydu verilen mesaj.

Medyamız, "hükümeti sıkıştırdığı" düşünülen çağrıyı çoktan içselleştirmiş ve yorumlar döktürmeye başlamıştı.

Çünkü o konuda zaten bir zihinsel altyapı vardı; "Hükümet İran konusunda da, Mavi Marmara'da da yanlış yapmıştı!"

Başbakan Erdoğan ise hiç de beklendiği gibi "hesap verme" psikolojisi içinde gitmedi Toronto'ya.

-Türkiye, İran konusunda haklıydı. Haklı olduğunu da belki en iyi Obama bilirdi. Ayrıca, G-20 toplantılarında bile Türkiye ve Brezilya'nın geliştirdiği "diplomatik çözüm süreci"nin devam etmesi arzusu dile getirilmişti.

-Ve Türkiye, İsrail konusunda çok daha haklı ve alacaklıydı.

Dolayısıyla, Türkiye'nin Amerika'dan ve Batı'dan talepleri olabilirdi. İsrail'in Mavi Marmara cinayeti öyle bırakılamazdı.

Üstelik Türkiye'de, ABD'nin terör konusunda yeterli yardımı yapmadığı yolunda algılar vardı, Amerika istihbarat paylaşımından ötesini yapmalıydı. Obama'nın onu da dikkate alması lazımdı.

Belki bir şeyin altı çizilebilirdi:

-Türkiye Amerika ile işbirliğini önemsiyordu.

....

Hükümet, Gordon'un "sadakat çağrısı"nı, medyamız (çoğu dış politika yorumcusu) gibi içselleştirmemişti.

"-Türkiye'nin NATO'ya, Avrupa'ya ve ABD'ye bağlı kaldığını düşünüyoruz ancak bunun gösterilmeye ihtiyacı var. İnsanlar soruyor. Bizim yardım yapmamız zorlaşıyor."

Bu yaklaşım, hiç şüphesiz bir psikolojiyi yansıtıyor ve sevimsiz bir psikolojiyi yansıtıyor.

NATO var, Avrupa var, ABD var. Bunlara bağlılık diye bir kural var. Eğer bu dünyanın insanlarında bir kuşku doğmuşsa, ülkeler bu bağlılığı göstermek zorunda yoksa yardım yapamayız.

Evet, çok yakışıksız sözler bunlar.

Gordon hiç düşünmez mi?

Türkiye de böyle bir cümleyi pekâlâ kullanabilir.

Babanızın hayrına Türkiye ile ilişki kurmuş değilsiniz. Çıkarınız olmasa, günahınızı vermeyeceğiniz kesin. Sizin de Türkiye ile ilişki kurmaktan dolayı çıkarınız bulunmakta ise neden Türkiye hep borçlu olsun ki?

Türkiye de, kaç kere "dost ve müttefik" diye bildiği ülkelerin, çoğu NATO, AB üyesi ülkelerin, terör örgütüne yardım ve yataklık etmekte olduğunu dile getirdi.

Hâlâ bizim ülkemizin insanları bu dost ve müttefik dünyanın iyi niyeti konusunda çok iyimser değil.

Biz de zaten ABD, NATO ve Avrupa Birliği'ne dönüp, "Dostluğunuzu ispat edin" çağrısı yapmaktayız.

"Sadakat" tek taraflı bir şey değil. "Biz patronuz, siz hep hesap vermek zorundasınız" psikolojisi, zaten Türkiye'nin reddettiği bir psikolojidir. Belki problem de, Batı'nın bu "psikolojik takıntısı"nın zorlanıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Ama bu psikoloji değişmelidir, değişecektir.

Biraz da bizim medyamız bu tür "sadakat çağrıları"nı içselleştirmediği ve karşıt sadakat sorgulamalarını da gerçekleştirdiği oranda...

BUGÜN