Başlık iki şekilde anlaşılabilir. Birincisi: Yoksullara yardım eden, yani dini kaynaklardaki adıyla sadaka veren, tasaddukta bulunan kimselerin, bu yardım sayesinde nüfuz kazanmak, yardım ettiği kimseyi minnet altında bırakmak, ona istemediği şeyleri yaptırmak istemesi, sadakayı buna alet etmesidir. İslam böyle bir yardımı, böyle bir niyeti ve davranışı çirkin, ahlaka ve dine aykırı bulmakta ve şiddetle menetmektedir. Şu halde bir Müslümanın sadakayı (yoksullara yaptığı yardımı) kötü maksatlarla kullanması, Allah rızası dışında bir maksattan hareket etmesi caiz ve mümkün değildir. Ayrıca İslam'da zekat gibi farz olmayan yardımların gizli yapılması, "sağ elin verdiğinden sol elin bile haberdar olmaması" istenmiş, böylece hem verenin ibadet duygusu, hem de alanın onuru korunmuştur.
İkincisi Türkiye'de İslam'ın yayılıp güçlenmesine, toplum hayatında daha etkili hale gelmesine, çeşitli saiklerle karşı olanların, İslami sadaka kavram ve uygulamasını farklı yorumlayıp kötü maksatlarına alet etmeleridir. Ben bu yazıda işte bu istismarı kast ediyorum.
Bakın bir köşe yazarı ne diyor:
"…AKP'den mutlaka kurtulmak isteyen bu 2 kesim (Aleviler ve kadınlar), aklı başında yeni bir sol hareket için bence çantada keklik…(Üçüncü kesim de) AKP döneminde keyfi bağışlarla ve yardım paketleriyle yaşayan yoksullar… AKP, sadaka ilişkisini Müslüman dayanışmasına atıfla ve şeyhlerin gözyaşlarıyla paketleyip oya dönüştürmekte çok mahir! …Vergi gelirleriyle finanse edilen, şeffaf ölçütler temelinde, aşağılayıcı ihtiyaç tespitlerine başvurmadan, salt vatandaşlık hakkı olarak yapılacak düzenli nakdi yardım, yoksul kesim için de bir çıkış noktası olabilir…."
Yazarın istediği düzenlemenin asıl gerekçesi AKP'den kurtulmak ve sol bir partiyi iktidar yapmak olduğuna göre burada apaçık bir saptırma ve istismar var. Ayrıca yazar, Cumhuriyet dönemi boyunca ülkemizde Müslümanların tasaddukta bulunduklarını unutmuş görünüyor.
İstismarı bir yana bırakarak sadaka aleyhine sarf ettiği sözleri ele alalım.
Ona göre devlet, vatandaşına geçineceği kadar yardımda bulunursa bu onur kırıcı olmuyor, ama yardımı vatandaş veya mesela belediyeler yaparsa onur kırıcı oluyor ve siyasi rant sağlamada kullanılıyor.
Gerek şahısların ve gerekse kurumların yoksullara yaptıkları her yardımın arkasında kötü niyet ve maksat aramak arızalanmış bir ruh halinin tezahürüdür. Yoksulların tespitinde elbette onur kırıcı olmayan yöntemlere başvurulmalıdır. Batı'da mesela işsizlere para veriliyor, ama bunun için önce işsizin tespit edilmesi gerekiyor. Devletin sosyal yardımı da bütün vatandaşlara değil, bir şekilde tespit edilen ihtiyaç sahiplerine oluyor. Devletin vatandaşlara yardımı, daha ziyade, yardıma muhtaç olmayan vatandaşlardan topladığı vergi ile oluyor. İstenirse bu uygulamanın da istismar edilebileceği açıktır.
Türkiye'de devletin imkanları sınırlı olduğu için, onun yaptığı sınırlı yardımlara, Müslüman halkımız ile bazı kuruluş ve kurumlar da katkıda bulunuyor. Bu yardımların nice açları doyurduğunu, nice dertlere deva olduğunu bir yana bırakıp iktidara sağladığı menfaati -eğer varsa- ön plana çıkarmak insaf ile, yoksul ve yoksulluktan yana tavır almakla bağdaşmaz.
Şu bilgiyi de eklemekte fayda var:
İslam'da tasadduk farz (mecburi) ve nafile (isteğe bağlı, sevap için yapılan) şeklinde ikiye ayrılır. Mecburi olan tasaddukun en önemlisi zekattır ve devlet bu vazifeyi gereği gibi üstlendiği sürece devlet tarafından toplanır ve ihtiyaç sahiplerine verilir. Raşid halifeler döneminde bütün vatandaşlara, devletin gelirinden maaş bağlama uygulaması da yapılmıştır. Devlet yardımından gayr-i Müslim vatandaşlar da istifade etmişlerdir.
Yeni Şafak gazetesi