Saadet: Farkı anlatmak

Ahmet Taşgetiren

Saadet Partisi, bundan böyle Numan Kurtulmuş'un liderliğinde yürüyecek. Numan Kurtulmuş'un "lider" haline gelişi, kadim kadrolarla ilişkilerin ahenkli akışı vs. gibi birçok konu yanında, belki en önemli mesele, "Saadet'in farkını anlatmak"tır.

Saadet çizgisinin "özgün" bir sese sahip olduğu kuşkusuzdur. Ben, böyle özgün bir sesin Türkiye için çok önemli olduğuna inananlardanım. O damar, Osmanlı'nın çözülüş zamanlarından beri, ana kurtuluş tezlerinden birini oluşturmuştur ve böyle bir damarın oluşumu, toplumsal bir zemin olmadan mümkün olamaz. Bugün AK Parti'nin de bir boyutuyla o damarla bağlantılı olduğu açıktır.

Ancak AK Parti, o damar içinde konjonktürel olarak başkalaşmış bir siyasi yapıdır da. Ak Parti'nin, o damar içindeki öz eleştirinin ürünü olduğunu vurgulayarak geliyoruz. Ancak, öz eleştiri, mutlak surette, doğrunun, gerçeğin bulunduğu, eskinin de mutlak surette terk edilmesi gereğini doğurduğu anlamına gelmez. Bir ara CHP lideri Baykal kalktı, Türkiye'nin çıkarlarını savunmaktaki duyarlılığına atıfta bulunarak, "Erbakan'ın milliciliği önemliymiş" dedi.

Aynen böyle, bir gün o damarın "milliciliği" arınır, bir başka gün "İslamcılığı", bir başka gün, "faiz karşıtlığı", "milli ekonomi" duyarlılığı, bir başka gün "anti emperyalistliği", "Batı'ya yönelik eleştirileri..." vs... "Farkı anlatmak" konusundaki hassasiyetim, bir ara Refah - Saadet çizgisinin değerlendirme ve tezlerinin "marjinal - uçuk" hale gelmiş görüntüsüne yeniden düşmeme uyarısı ile alakalıdır.

Öyle bir dönem oldu ki Refah değerlendirme ve tezleri, geniş toplum kesimlerinde gülümseme ile karşılanmaya başlandı. Toplum bizim derin analizlerimizi anlamamış, şu bu olmuş olabilir, ama sonuçta siyasette iş gelip "toplumsal algı"ya dayanıyor. Ve siyasetçinin, mesajlarının doğru algılanması ve sahiplenilmesini sağlamak gibi bir görevi bulunuyor. Sanırım, Saadet'in "farkı anlatma" konusunda en önemli önceliği AK Parti konusunda bulunuyor.

Şu söylenebilir: Saadet kadroları ile AK Parti kadroları, yaşama tarzları itibariyle birbirinden çok farklı sayılmazlar. Müşterek bir ortamda, onları benzeri tavırlar içinde görürsünüz. Ama siyasette farklılaşmışlardır. AK Parti'nin oluşumunda "reel politik" değerlendirmesinin çok baskın bir etkiye sahip olduğunu biliyoruz. Özellikle uluslar arası ilişkilerde reel - politik tutum, AK Parti'nin ABD ve AB ile ilişkilerini Saadet'ten farklılaştırmıştır.

Saadet'in bu alana yönelik zaman zaman sert eleştirilerle yol aldığını da biliyoruz. Burada, Saadet, Batı'ya karşı kökten ve ideolojik reddedişler ile, olmazsa olmaz ilişkilerin dayattığı reel politik arasında nasıl bir denge kuracağını, ve tabii bu alanda AK Parti ile farkının ne olacağını belirlemek zorunda. Saadet ile AK Parti'nin en önemli farkı, "halkla buluşma" noktasında ortaya çıkıyor. Bir ara Erbakan Hoca'ya sormuştum: "AK Parti'nin Refah'tan - Fazilet'ten çok daha fazla oy almış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sizde eksik olan ne, onlarda fazla olan ne?" diye... Bence bu soru, hâlâ ortada duruyor. Belki de bu sorunun cevabı "İnsanlara anladığı dilden konuş" özdeyişinde yatıyor. Bu da "halkla iletişim"in reel- politiği olmalı. Tabii ki, halka, zaman zaman onun gündelik duyuşlarını aşan idealler - ufuklar sunabilirsiniz, ama onu bile halkın yüreğine ulaştırabilmenin bir yolunu bulmak, siyasetin olmazsa olmazıdır.

Türkiye'ye, dış politika, ekonomi politika, sosyal politikalar, toplumsal barış için çözüm yolları, özgürlükler, sistem - toplum ilişkisindeki sancılar alanında anlamlı projeler sunmak gerekiyor. Bu, 2000'li yıllarda da Türkiye'nin acil ihtiyacı olarak duruyor. Türkiye hâlâ laikliğin çerçevesini ve Kürt sorunu etrafında toplumsal entegrasyonu tartışıyor. Ve Türkiye'de hâlâ milyonlarca insan açlık sınırının altında...

Saadet, belki de "Biz farklıyız" diye bir sloganla yola çıkacak ama bunun altını halkın anlayabileceği çözüm önerileri ile doldurarak. Ben, Numan Kurtulmuş'un anlaşılabilir, altı dolu, savunması içinde, asla "uçuk" olarak nitelenmeyecek sözlerle, değerlendirmelerle kamuoyu önüne çıkmasını temenni ederim. Saadet'in ESAM gibi kuruluşlarının, çok daha geniş çevrelerden ilmi destekler alarak çok yoğun çabalarla Türkiye için, hatta dünya için çözümler üretecek bir çaba içine girmesi beklenir.

İnsan istiyor ki, Türkiye'den de diyelim şu "küresel kriz"e bir yorum gelsin. Bunu en iyi yapacak olan, Saadet'in kültür zeminidir. Numan Kurtulmuş'a ağır bir yük yüklediğimin farkındayım, doğrusu böyle bir yüke talip olarak yola çıktığına inanmak istiyorum. Allah yardımcısı olsun.

BUGÜN