Ru’yet’i-Hilal, yani hilalin görülmesi meselesi İslam Fıkıhçıları tarafından her dönemde tartışılmış ancak bir türlü sonuca bağlanamamıştır. Ramazan Hilalinin başlangıcı gözle mi, yoksa astronomik hesaplara dayanarak mı belirleneceği konusu tartışmaların temel konusu olmuştur. Kimileri Hz. Peygamber’in “Hilali görünce oruç tutun” sözlerinden hilalin gözle görünmesinin şart olduğunu söylerken, kimi çevrelerde günümüz teknoloji çağında astronomi ilminden faydalanılarak çok daha kolay bir şekilde ay ve güneşin hareketlerinin tespitine varmanın mümkün olduğunun savunusunu yapmıştır.
Müslümanlar arasında ihtilafa sebep olan bu mesele 1978 yılında dönemin Diyanet İşleri Başkanı Dr. Tayyar Altıkulaç’ın öncülüğünde İstanbul’da yapılan 30’a yakın Müslüman ülkenin temsilcilerinin katıldığı Ru’yet’i-Hilal Konferansı’nda da ele alınarak, en azından Ramazan ayına dünya Müslümanlarının aynı günde başlaması kararına varılmış, ancak alınan bu karara rağmen ertesi yıl tüm İslam ülkeleri gene kendi ölçülerine göre tutum sergileyerek farklı günlerde Ramazan orucuna başlamışlardır. Bu farklılaşma bile ne yazık ki ulus toplumlara ve sistemlere bölünen İslam Ümmeti’nin içinde bulunduğu naif ve üzücü durumu ortaya koymak açısından ibret vericidir.
Aynı meselenin bu üzücü olan tablosu geçen sene Kurban Bayramı’nda da yaşanmıştı. İslam dünyasının 3 farklı bölgesinde 25, 26 ve 27 Ekim günleri olmak üzere 3 farklı günde bayram yapıldı. Hacda Arefe Vakfesi’ni bütün hacılar aynı günde yaparken, Müslüman ülkelerde Kurban Bayramı’nın başlangıç günü aynı gün kabul edilmedi. Türkiye’de bayram yapılırken, Ortadoğu’da bayram ertesi gün yapıldı. Hindistan’da ki Müslümanlar ise bayramı Ortadoğulu Müslümanlardan bir gün sonra kutladılar. Bu durum ümmetin tarihi süreç içerisinde bölünmüşlüğünün, ellerinin birbirinden kopartılmışlığının ve böylece ulusal yapıların ve sistemlerin ümmetin ortak ibadet ve bayram sevinçlerine bile nasıl müdahale ettiğinin önemli bir örneğiydi.
Geçen sene yaşanan üç farklı günde 3 farklı ülkede Kurban Bayramı’na girilmesinden ötürü bu üzücü durumu gidermek, dini bayramların başlangıç tarihlerindeki ihtilafı, farklılığı ortadan kaldırmak amacıyla ve ayrı bayramların ümmete yakışmayacağı, ümmeti parçalayacağı kaygısıyla İstanbul’da 18-19 Şubat 2013tarihleri arasında Diyanet İşleri BaşkanıMehmet Görmez’in öncü çabalarıyla Uluslararası “Ru’yet’i-Hilal Konferansı Hazırlık Toplantısı” yapıldı. Toplantıya 15 ülkeden dini konularda yetkili temsilciler katıldı. Mehmet Görmez konuşmasında bu ayrışmaların Müslüman toplumlar içinde fitne ve fesada yol açtığının altını çizdi. İslam ümmetinin sevinçte, tasada ve kıvançta birlikteliğinin önemini vurgulayarak, müminlerin birlikte oruca başlamasının, birlikte bayram yapmasının önemini belirtti. Konferansa katılan diğer ülkelerin temsilcileri de Müslümanlar arasında ki bu ihtilafın giderilmesi üzerinde durdular.
“İslam ülkeleri üç farklı günde bayram yapmaktan kurtulamamışsa bunda hepimizin vebali vardır. Bayram sevincinde birleşememek Ümmeti Muhammed’e yakışmamaktır.” diyen Mehmet Görmez’in yeniden gündeme getirdiği Ru’yet’i-Hilal Konferansı ile Ramazan ve Kurban bayramlarımızı aynı günde başlatmak üzere arkasında durduğu bu proje bölünmüşlüğümüzü aşmaya ve ümmet arasında ki bağları kuvvetlendirmeye matuf bir takiptir.
Ancak toplantıda Mehmet Görmezin de altını çizdiği ve 1978 yılında İstanbul’da yapılan Ru’yet’i- Hilal Konferansı’nda oluşturulan komisyonun görevini yerine getirmede ihmalkâr davrandığının ve arzulanan birliğin niçin sağlanılamadığının üzerinde durulması gerektiğini vurgulaması da önemli bir noktaydı. Mehmet Görmez’inde bu tespitinden kalkarak asıl şu soruları sormak gerekmektedir:
1.1978 yılında Ru’yet’i- Hilal Konferansı’nda Ramazan orucuna aynı günde başlamak ve dini bayramlarımızı aynı günde kutlamak amacıyla alınan karara rağmen, ertesi yıl gene sanki inat edilerek niçin farklı günlerde Ramazan orucuna başlanılmış ve farklı tarihlerde bayram yapılmıştır?
2.Bu konuyu sadece gözlem ve hesap farkına bağlamak mümkün müdür?
3.Müslümanlar arasında fitne ve ayrılıklar çıkartan bu kopukluk uzun
yıllardan beri tüm teknolojik iletişim imkânlarına rağmen niçin giderilmemiştir? Mesela ay takviminde bazen 29 bazen 30 gün çeken ayların günleri, niçin hesaba dayanan Diyanet Takvimi’nde uzun yıllar Ramazan ayı hep 30 gün olmuştur?
Ay takvimini hesapla belirlemek mümkün; ama gene bir sorun var ki o da “ayın kavuşum hali”dir. Yani ayın 29-30 gün sonra dünyadan görülmesi için art arda gelmesinin veya yeniaydan yeniaya gelişinin ilkin hangi meridyen üzerinde görüldüğü veya ilk kavuşum anının Mekke-Medine eksenine tekabül eden meridyenin temel alınarak standartlaştırılması meselesi de mutlaka ortak içtihada ve ortak siyasi iradeye has bir konudur.
Umarız gerçekleşecek bu konferans, zihinlerdeki soruların giderilmesine katkı ve çözüm sağlar. Bu konferanstan umduğumuz, şekilselde olsa dünya Müslümanlarının Ramazan ayını ve bayramlarını birlikte idrak edecek tutarlı bir kararın alınması ve öncü bir vahdetin sağlanmasıdır
En önemli müşterek günlerimizde ümmet birikimimiz üzerinde yaşadığımız tefrikayı kaldıramayan veya kaldırmak istemeyen cumhuriyetler veya krallıklar, şeyhlikler ile yönetilen ulus sistemlerin tasallutundan artık bizlere ait olanları kurtarmamız gerekmektedir.