Birilerinin yere göğe sığdıramadığı emperyalizmin sol kolu Rusya’yla girişilen sözüm ona ittifak Suriye’de katliamları durdurmadı, durduramıyor. Türkiye’nin “denize düşen yılana sarılır” misali ABD’ye duyduğu tepkinin de sürüklemesiyle ittifak geliştirdiği Rusya Suriye halkını vurmaya devam ediyor. Katil Rusya Suriye halkını sıkıştığı İdlib’de katletmeyi sürdürürken kuklası Esed de abluka altına aldığı Doğu Guta’yı topyekûn sakinleriyle birlikte haritadan silmeden durmayacağını ortaya koyuyor.
Çoğu kimse görmek, duymak istemese de Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan bugünkü yazısında bu meseleye dikkat çekmiş.
Mehmet Ocaktan’ın konuyla ilgili yazısı şöyle:
Rusya Kartı Katliamlara Çare Olmuyor
Son dönemde Avrupa ve Amerika ile yaşadığımız siyasi krizlerin ardından Rusya ile oluşturduğumuz ittifak her geçen gün Türkiye’nin canını yakan bir noktaya doğru ilerliyor.
Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün Astana’da yaptığı ortak anlaşmaya göre İdlib çatışmasızlık bölgesi kapsamında. Ancak buna rağmen Rusya ve hamiliğini yaptığı Esad, neredeyse her gün İdlib’i bombalayarak katliam yapmaya devam ediyorlar. Daha önceki gün Esad rejimi İdlib’in Serakib ilçesinde bir sivil yerleşim yerine klor gazıyla saldırı düzenledi ve 18 sivil hayatını kaybetti. Unutmamak gerekiyor ki İdlib Türkiye açısından kritik bir öneme sahip. Bir kere İdlib’e yapılan saldırılar göç dalgasını tetikleyebilir, bu durum Türkiye için hayati bir önem taşıyor. İkincisi, Rusya’nın İdlib’teki ikili tavrı Afrin operasyonunda Türkiye’yi sıkıştıran bir özellik arzediyor.
***
Rusya ile ilişkilerdeki önemli kırılma noktalarından birisi de 5 askerimizin şehit edilmesi... Güvenlik kaynakları 5 askerimizin şehit edildiği Şeyh Horoz’da TSK’ya ait Leopard tankına yönelik saldırının Rus yapımı güdümlü tanksavar silahlarından 9M113 Konkurs ile yapıldığını değerlendiriyorlar. Bu fevkalade dramatik bir durumdur, ittifak kurduğumuz, birlikte hareket ettiğimiz Rusya arkadan dolanıp PYD’ye silah vererek açıkça bize tuzak kurmaktadır.
Başından beri Rusya’nın asla güvenilir bir müttefik olamayacağının altını çizmeye çalışıyoruz. Tarihi tecrübeler, bu konuda hepimize ibret verici örnekler sunmaktadır. Hatırlayalım, 7 Haziran 1945’te Sovyet Dışişleri Bakanı VyaçeslavMolotov, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’e Boğazların Türkiye ile birlikte savunulması, bunu sağlamak için de Sovyetlere Boğazlarda deniz ve kara üsleri verilmesi, Montreux Sözleşmesi’nin değiştirilmesi, Kars ve Ardahan’ın Sovyetler Birliği’ne iade edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Türkiye’nin NATO’ya girmesinin en temel gerekçelerinden birisi de bu tehdittir.
Aylardır Türkiye çok haklı olarak Amerikan yönetiminin PYD’ye ağır silahlar vermesini en üst düzeyde eleştiriyor. Amerika’nın bu tavrı müttefiklikle ve dostlukla asla bağdaşmayacak bir tutumdur. Aynı şekilde PYD-PKK’yı koruyup kollayan, gizlice silah veren Rusya da bu konuda masum değildir. Masada dostluk gösterileri yapıp, sahada arkadan vurmanın mazereti olamaz. Bu konuda Türkiye’nin Moskova’ya da söyleyeceği mutlaka bir şeyler olacaktır. Zira Türkiye’ye zarar veren PKK-PYD gibi terör örgütlerine gizli ya da açık destek veren hiçbir ülkenin ayrıcalığı olamaz.
Açıkçası Rusya’nın bu ikili tavrı fazlasıyla kafa karıştırıcı... İnsan ister istemez, “Acaba Afrin’de bize yol veren Rusya’nın başka bir hesabı mı var?” sorusunu sormadan edemiyor.
Aslında tamamen Rusların çözüm perspektifi üzerinden şekillenen son Soçi toplantısı da çok net olarak bir gerçeği ortaya çıkardı ki, Ruslar Türkiye ve İran’ın gözetiminde yeni bir anayasa yazımını gerçekleştirerek Suriye rejimini daha da tahkim etmeyi amaçlamaktadırlar. Dolayısıyla anayasa sürecinde alacakları her mesafe, hem Rusların Suriye’deki varlığını kalıcı hale getirecek hem de Esadrejimine meşruiyet kazandırmış olacak.
***
Hiç kuşkusuz Rusya’nın öncülüğünde şekillenen bu çözüm perspektifi, Suriye konusunda doğal olarak Amerikan merkezli alternatif bir siyasal dizayna da hız kazandıracaktır.
Çok açık ki, Suriye’nin yeniden dizaynı konusunda uluslararası anlamda müthiş bir bilek güreşi ile karşı karşıyayız. Biliyoruz ki gerek Amerika’nın, gerekse Rusya’nın kendilerine göre çözüm perspektifleri var. Böyle bir tabloda Türkiye’nin kendisini sadece bir tarafın çözüm perspektifine angaje etmesi, doğal olarak diplomasi kabiliyetini sınırlayacaktır.
Velhasıl, gerek Amerika’nın, gerekse Rusya’nın Suriye’nin içine uzanan elleri bizim açımızdan fazlasıyla can sıkıcı olabilir. Ama ne yapalım ki Suriye’deki manzara bu... Bu tabloda en kolay olan, kısa yoldan ABD’ye de, Rusya’ya da meydan okumaktır. Ama unutmayalım ki bu bir bilinmezlik adımıdır... Önemli olan, Rusya ve Amerika arasında keskin savrulmalar yaşamadan, doğru bir güç muhasebesi yaparak Türkiye’nin güvenlik hassasiyetlerini her iki ülke ile de paylaşarak diplomasi üretme maharetini gösterebilmektir.