Kenan Alpay bugünkü köşe yazısında Rus propagandasına alet edilen siyasi, askeri ve kültürel söylemleri değerlendiriyor.
Gözümüzün önünde olan biten ne kadar açık, net hatta kapsamlı yıkım ve acılarla örülü olsa da gerek ideolojik aidiyetler gerekse güçlü propagandif söylemler tam tersi algılar inşa edebiliyor, hakikati ters yüz edip sanal gerçeklikler üretebiliyor. Başlıktaki soru cümlesi de aslında maruz kaldığımız bu türden sistematik algı yönetimlerine ve hakikati imhaya yönelen sanal gerçekliklere karşı bir ironi içeriyor. Sadece Türkiye’de değil Avrupa’da, Amerika’da, Orta Doğu’da ve Uzak Asya’da da Ukrayna’ya yönelik işgal harekâtını “Rusya’nın NATO’ya karşı kendini savunma hakkı” perspektifiyle yorumlayan çarpık bir yaklaşım biçiminin bir hayli revaçta olduğunu görüyoruz. Evet, Amerika’nın Afganistan ve Irak’a tasallut eden “önleyici vuruş” hakkı kabul görüyorsa veya hastane, mescid, okul demeden işgali derinleştirip Filistin’in genlerine kadar yayan İsrail’in “kendini savunma hakkı” takdir ediliyorsa Rusya’nın da Ukrayna üzerinden böyle bir savunma stratejisi uygulayabileceği bazı mahfillerce değerlendiriliyor.