Necdet Özçelik, Star gazetesindeki Açık Görüş ekinde yayınlanan yazısında Türkiye’nin olası Suriye operasyonu öncesi Rusya’nın Suriye’de izlediği siyaseti yorumladı:
Koşulları uygun hale getirmek ve stratejide zaman faktörünü doğru kullanmak harekâtın başarıyla sürdürülebilmesi için çok önemlidir. Rusya ile süregelen müzakereler, Türkiye'yi harekâtı başlatması için en uygun koşullar ile asgari koşullar arasında bir tercih yapmak durumunda bırakmaktadır.
26 Mayıs 2022 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından Türkiye'nin PKK/PYD'ye dönük Suriye'de yeni bir sınır ötesi askeri harekâtı başlatacağına dair büyük bir beklenti vardı. Ne var ki uluslararası konjonktürel gelişmelerin etkisiyle muhtemel bir harekâtın ileri bir tarihe ertelendiğinden söz edilebilir. Ertelemeye rağmen beklenen harekâtın kapsamı ve hedefleri doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Milli Ordusu unsurlarının harekâtın hazırlıklarına devam ettiği de görülmektedir. Şüphesiz harekâtın şimdiye kadar gerçekleştirilmemiş olmasının temel gerekçesinin uluslararası aktörlerin oyalayıcı müzakere yöntemleri olduğu ifade edilebilir.
Rusya'nın oyalama stratejisi
Sahada devam devam eden teknik görüşmelerdeki Rus askeri ve istihbarat unsurlarının güçleştirici yaklaşımının yanı sıra, siyasi boyutta da Rusya'nın olası bir harekâtı geciktirme çabası içinde olduğu görülmektedir. Bilindiği gibi 7-8 Haziran tarihlerinde Rus Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov başkanlığındaki bir heyet Ankara'yı ziyaret ederek Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ve Türk heyetleriyle bir seri görüşme gerçekleştirdi. Görüşmelerde Türk tarafınca Tel Rıfat ve Münbüç bölgesinde PKK/PYD unsurlarından kaynaklanan güvenlik tehdidine vurgu yapılırken, Türkiye'nin yeni bir sınır ötesi askeri operasyonunun meşru zeminini BM Sözleşmesinin 51. Maddesine dayandığı işaret edilmiştir. Bu kapsamda Türkiye'nin Suriye'deki askeri harekâtının tıpkı önceki harekâtlarda olduğu gibi meşru savunma kapsamında önleyici bir askeri harekât olduğunun altı çizilmektedir. Buna mukabil Rus tarafının PKK/PYD unsurlarının Tel Rıfat ve Münbüç'ten çıkarılması ve rejim unsurlarının konuşlandırılması karşılığında Türkiye'nin harekâtı iptal etmesini teklif ettiği söylenmektedir.
Bu bakımdan, Rus tarafının PKK/PYD'den kaynaklanan güvenlik tehdidiyle ilgili savunacak bir argümanı olmadığı, bunu kabul ettiği ancak bu tehdidin Türkiye'nin tek taraflı bir askeri müdahalesiyle değil Rusya'nın PKK/PYD'yi Tel Rıfat ve Münbüç'te Suriye Rejimine entegre etmekle bertaraf edileceğine dair bir çözüm öneresinde bulunduğu anlaşılıyor. Rusya bu öneriyle PKK/PYD'yi dönüştürme iddiasında bulunurken bir taraftan da Rejimin kontrol alanını genişletmeyi hedefliyor. Rusya'nın bu önerisinin temel problemlerinden en önemlisi Fırat Nehri'nin batısında silahlı bir kapasiteye ulaştırılmış PKK/PYD'nin ne ideolojik olarak ne de örgütsel bağlantı bakımından Fırat'ın doğusunda ABD kontrolündeki PKK/PYD'den ayrışarak dönüşemeyeceği gerçeğidir. Bu bakımdan güç kullanmadan Tel Rifat ve Münbüç'teki PKK/PYD'nin silahsızlandırılması, silahsızlanmadan da dönüştürülmesi söz konusu olamaz. Rus önerisinin diğer bir problemli tarafı ise PKK/PYD'nin kontrol ettiği bölgeye rejim unsurlarını sevk ederek rejimin PKK/PYD'yi Tel Rıfat ve Münbüç'te açıktan himaye etmesini sağlamak, Türkiye'nin de buna razı gelmesini beklemektir. Bu durum da içinde üç ayrı problem barındırmaktadır. Bunlardan birincisi, Rejim kontrol alanını genişlettikçe ülkeden kaçıp Türkiye'ye gelen Suriyeli göçmenlerin geri döneceği güvenli bölge inşası engellenmiş olacaktır. İkinci sorun ise Rejim himayesindeki PKK/PYD'nin Türkiye'ye karşı kullanışlı bir tehdit olarak sürekliliği sağlanacaktır. Bu da Türkiye'nin terörle meşguliyetini kalıcı bir hale getirecektir; sınır ötesindeki önleyici mücadele sınır hattında veya sınır içinde kabullenici reaksiyonel bir mücadeleye indirgeme riski taşımaktadır. Üçüncü sorun ise Türkiye'nin Suriye'deki askeri harekâtlarının temas hatlarının karşısına çoklu cephe oluşturmasıdır. Rusya'nın bu önerisi PKK/PYD, Rejim, İran'ın Suriye'deki silahlı vekilleri ve radikal sol örgütleri bir araya getirerek Türkiye'ye karşı birleşik ve hibrit bir tehdit haline getirmektedir.
Türkiye'nin talepleri
Görüşmelerde Türkiye'nin Rusya'dan harekât güvenliğine dair bir seri talepleri olduğuna dair değerlendirmeler de bulunmaktadır. Bu kapsamda, Türk savaş uçaklarının Suriye Hava Sahasını kullanması, PKK/PYD'ye omuzdan fırlatılan hava savunma sistemleri MANPADS ve güdümlü tanksavar füzeleri (ATGM) gibi gelişmiş silah sistemlerinin verilmemesi, PKK/PYD'lilerin takviye maksadıyla Fırat doğusundan Tel Rıfat ve Münbüç bölgesine gelmesinin engellenmesi gibi talep ve beklentiler sıralanabilir. Buna karşılık Rusya'nın harekât sınırlarının ve süresinin belirlenmesiyle ilgili taleplerinin de harekât sahasına yönelik görüşmelerin çerçevesini oluşturduğu söylenebilir.
Görüldüğü kadarıyla Rusya, hava sahası kullanımı ve harekâtın kapsamıyla ilgili müzakereleri uzatıcı bir tavır sergilemektedir. Koşulları uygun hale getirmek harekâtın başarısı için oldukça önemlidir, bunun yanında stratejinin zaman faktörünü kullanmak da (uygun zamanda harekât) harekâtın başarıyla sürdürülebilmesi için çok önemlidir. Rusya ile süregelen müzakereler, Türkiye'yi harekâtı başlatması için en uygun koşullar ile asgari koşullar arasında bir tercih yapmak durumunda bırakmaktadır. Harekâtın başlamasını müteakip Rusya'nın harekâtı yavaşlatmak veya durdurmak için ayrıca bir çaba göstereceği ihtimali de gözden kaçırılmamalıdır. Zira, harekâtın temposunu akamete uğratmak için Rusya'nın hava sahası kartının harekâtın ilerleyen safhalarında kullanacağı kuvvetle muhtemeldir.
Karşıt cephe
Harekâtın ertelenmesi Türkiye karşıtı cephe için bir konsolidasyon imkanı sağlamaktadır. Suriye Rejim Lideri Beşar Esad 11 Haziran'da, Türkiye'nin kuzey Suriye'de yeni bir operasyon gerçekleştirmesi halinde Suriye Rejim Ordusunun Türk ordusuyla savaşacağını ve TSK'nın ileri harekâtıyla birlikte bir "halk direnişi" oluşacağını iddia etti. Esad halk direnişinden bahsederken Türkiye'nin muhtemel harekâtına karşı PKK/PYD- Rejim- İran'a bağlı mezhebi milisler ve radikal sol örgütler arasındaki kolektif ve hibrit bir cepheleşmeye işaret etmektedir. Bu bakımdan, Suriye Rejim Liderinin Türkiye'nin muhtemel askeri harekâtını rejimin siyasi ve askeri alanını Tel Rıfat ve Münbüç'teki alanlara taşımak için manipüle etmeye çalıştığı söylenebilir. Böylelikle Suriye rejiminin Tel Rıfat ve Münbüç'te konsolide bir model geliştirerek, bu modeli müteakiben Ayn İsa bölgesini de içine alacak şekilde Fırat Nehri'nin doğusuna genişletmek istediği değerlendirilebilir.
Konsolidasyon kapsamında, Suriye Rejim Ordusunun Hizbullah ile Afgan ve Pakistanlıların da aralarında bulunduğu İran destekli milislerden oluşan 4'üncü Tümenini 7 Haziran'da Aziz'in güney eksenindeki Minak Hava Üssü çevresindeki cephe hatlarına, 47'nci Alayını da PKK/PYD unsurlarıyla birlikte TSK ordusuna karşı savaşmak üzere 8 Haziran'da Münbüç'e hareket ettirdiği bilinmektedir. PKK/PYD terör örgütünün silahlı kanadının lideri terörist Ferhad Abdi Şahin de Suriye Rejiminden hava savunma sistemleri talep ettiklerini ve TSK'nın muhtemel harekâtına karşı Suriye Rejim Ordusu ile birlikte hareket edeceklerini açıkladı. Ayrıca, THKP-C'li terörist Mihraç Ural da terör örgütü unsurlarıyla birlikte bu konsolidasyon içinde yer alacağını ifade ederek Rusya ve İran'ın da bu cephe içinde fiilen yer alması için çağrıda bulunmuştur.
Harekâtın dönüm noktası
Rusya'nın Ukrayna'daki askeri ve jeopolitik açmazı ile İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği talebi Türkiye'nin muhtemel askeri operasyonunun gerçekleşmesi için önemli fırsatlar sunmaktadır. Türkiye'nin Ukrayna Savaşı ile birlikte Rusya'ya karşı elde ettiği diplomatik üstünlük sayesinde Rusya'nın Suriye'deki askeri faaliyetlerinin ikmali hem denizden hem de havadan sınırlandırılmış ve Rusya'nın Suriye'deki askeri faaliyetleri daha maliyetli bir hale gelmiştir. Öte yandan, Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine yönelik tutumu Avrupa ülkelerinde PKK/PYD'nin terörist kimliğini yeniden gündeme getirmiştir. Hem Rusya'yı hem de ABD başta olmak üzere NATO üyesi ülkeleri aynı anda konjonktürel maraz halinde yakalamak Türkiye için bir fırsattır. Bu bakımdan, harekâtın 29-30 Haziran tarihlerindeki NATO Zirvesi'nden önce başlaması hem Rusya'nın Ukrayna'da toparlanıp dikkatini Suriye'ye çevirmesine hem de İsveç ve Finlandiya'nın üyelik gündeminin baskısı altında Türkiye'nin NATO ve AB üyelerince operasyonla ilişkili eleştirilme risklerini azaltacaktır.