HAKSÖZ-HABER
“Washington ve Moskova geçtiğimiz günlerde Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın gelecekteki rolüne ilişkin görüş ayrılıklarını bir kenara koyup BM Güvenlik Konseyi’nden Suriye’yle ilgili kararı oy birliğiyle çıkardı. Kararda Suriye’de neredeyse beş yıldır süren iç savaşı bitirmek üzere ateşkes ve siyasi süreci içeren bir takvim belirlendi. Ancak bir takvim belirlemek ile bu takvimi uygulayabilmek çok farklı iki mesele. Esad’ın ne olacağı konusu, bu son barış çabasının başarılı olup olamayacağını belirleyen kritik bir faktör olacak. Ancak tek faktör bu olmayacak. Etki gücünü doğru tartmak ve bunu doğru zamanda doğru şekilde kullanmak da en az o kadar önemli olacak.”
George W. Bush’un başkanlığı sırasında ABD Dışişleri Bakanlığı’nda kıdemli danışman olarak görev yapan Paul J. Saunders, Al-Monitor’daki köşesinde BMGK’nın Suriye kararını ve emperyalist Rusya’nın Suriye’deki gücünün niteliğini analiz etmiş.
Söz konusu analizin Türkçesini okurlarımızın ilgisine sunuyoruz:
Rusya’nın Suriye’deki etki gücü ne kadar?
Paul J. Saunders / Al-Monitor
ABD ve birçok müttefik ülke, Rusya Esad üzerindeki etki gücünü kullansın ve siyasi geçiş sürecinde onu görevi bırakmaya ikna etsin diye sabırsızlanıyor. Washington ve başkaları bunu daha önce müzakerenin ön koşulu olarak görüyordu ama Dışişleri Balanı John Kerry’nin son açıklamalarına bakılırsa ABD bu tutumunu yumuşatıyor. Kerry’ye göre “ABD ve ortakları Suriye’de rejim değişikliği denen şeyin peşinde değil.” Esad’ın gidişi müzakere için ön koşul olmaktan çıkmış olsa bile çok muhtemeldir ki Obama yönetiminin nihai anlaşma için öngördüğü başlıca koşullar arasında yerini koruyor.
Bu da önemli bir soruyu gündeme getiriyor: Taraflar belirlenen çerçevede anlaşmaya varırsa Moskova bu anlaşmayı Esad’a nasıl kabul ettirecek? Rusya’nın etki gücü ne kadar?
Bu soruların cevabı kolay değil. Zira kimse etki gücünü evrensel bir ölçüte göre objektif şekilde ölçemez. Öte yandan daha önce Şam’ın sadece silah tedarikçisi ve zaman zaman BM Güvenlik Konseyi’ndeki dostu olan Rusya Suriye’deki askeri müdahalesiyle etki gücünü artırıyor. Rusya’nın hava saldırıları onun İran karşısındaki etki gücünü de artırıyor. İran artık Suriye hükümetine savaşarak destek veren tek devlet değil. Kremlin’in Esad’ı kişi olarak sahiplenmesi Tahran’a göre daha zayıf görünüyor ve bu da önemli bir faktör hâline gelebilir.
Tüm bunlara rağmen Rusya’nın Esad rejimi üzerindeki etki gücü zaman içinde azalabilir. Sebep basit: Moskova’nın Şam üzerindeki nüfuzu, Suriye hükümetine destek olarak sadece şu an yaptıklarıyla değil, Suriyeli yetkililerin Rusya’dan ileriye dönük beklentileriyle de belirleniyor. Esad beklentilerini aşağı çekerse o zaman Rusya’nın tercihlerini kabul etme eğilimi de azalır ve Moskova’nın etki gücü zayıflar. Bir iş arkadaşımın dediği gibi insanlar yapılmış bir iyilikten çok yapılmasını bekledikleri bir iyiliğe kıymet verir.
Peki, Esad’ın beklentilerini ne değiştirebilir? Birkaç ihtimal var. Birincisi Rus müdahalesinin sonuçları yetersiz kalırsa ileriye dönük desteğin de değeri azalır. İkinci ihtimal örneğin Rus ordusu hava savaşını uzun süre sürdürmeyi başaramazsa mevcut operasyon yoğunluğunun azalması. Üçüncü ihtimal Rus kamuoyunun desteğinin azalması. Rus yönetimi böyle bir durumu belli bir süre için göz ardı edebilir. Son ve oldukça ters bir ihtimal olarak Rusya ABD’nin baskısıyla saldırılarını öncelikle İslam Devleti’ne yoğunlaştırırsa Esad üzerindeki etkisini kaybedebilir. Etkisiz saldırılar ihtimalinde olduğu gibi bu durumda da ileriye dönük Rus desteğinin değeri azalır.
Bu bağlamda Obama yönetiminin Suriye’deki “stratejik sabrı” ters tepebilir. Rusya, etki gücünü mutlak olarak veya İran’a kıyasla çok fazla kaybederse Esad’a iktidarı bırakmasını veya seçimlere girmeme sözü vermesini gerektiren bir anlaşmayı kabul ettiremeyebilir.
ABD için tatsız olan şu ki Rusya’nın Suriye’deki rolü ona sadece Şam ve Tahran üzerinde değil, Washington’la ilişiklerinde de etki gücü kazandırıyor. Suriye’de etki gücünü kaybeden bir Rusya ABD için pek fazla diplomatik değer taşımaz ve dolayısıyla Washington’la ilişkilerinde de sınırlı etki gücüne sahip olur. Öte yandan Esad’ın gidişini kolaylaştıracak kadar etki gücüne sahip bir Rusya Obama yönetimi için daha değerli olur, çözüm çabalarında daha büyük önem taşır ve bu arada etki gücünü kendi menfaatlerini gerçekleştirmek için de daha yetkin kullanır.
Hâl böyle olunca ABD’ye iki seçenek kalıyor. Birincisi Esad konusunda şimdi, yani Rusya Şam üzerinde daha fazla etki gücüne sahipken ama ABD’den de daha fazla taviz koparabilecek durumdayken anlaşmaya çalışmak. Ancak BM Güvenlik Konseyi siyasi süreci belirlemiş olsa da bu sürecin başarısında Esad konusunda uzlaşı gerekli bir unsur değil. Obama yönetimi, ABD’nin savaştaki rolünü önemli ölçüde arttırmak gibi kendi etki gücünü yükseltecek adımlar atmak istemiyorsa bu pekâlâ ABD’nin yeni tavizler vermesini gerektirebilir.
ABD’nin diğer seçeneği ise “stratejik sabrı” doğal akışına bırakmak. Bu da şu anlama geliyor: ABD Moskova’nın müdahalesini ne zaman azaltacağını, İran’ın benzer tercihler yapıp yapmayacağını, yaparsa ne zaman yapacağını, Esad’ın iktidarı bırakmak veya savaşı sürdürmek arasında hangi seçimi yapacağını görmek için bekleyecek. Rus, İran ve Suriye hükümetleri bu tip zor kararları vermek için hâlihazırda baskı altında olmadığına göre bu bekleme süreci epey uzayabilir. İslam Devleti ise bu arada militan kazanmaya, yeni planlar yapmaya, Suriye’de ve Suriye dışında yeni terör saldırılarına ilham vermeye devam eder, sıradan Suriyeliler de ölmeye ve ülkeden kaçmaya devam eder. Sabretmenin Suriye’deki duruma olumlu yansıyacağına dair herhangi bir kanıt olmadığına göre bu vaziyet daha çok “stratejik umut” gibi görünüyor.