Rusya’nın emperyal siyasetinde bir değişim var mı?

Putin’in bazı çevrelerce “Moskova’nın Karabağ konusunda Ermenistan’ı desteklemediği” şeklinde yorumlanan sözlerini değerlendiren İbrahim Kiras, Rusya’nın emperyal politikalarının değişmediğini ve dolayısıyla bu yaklaşımın doğru olmadığını vurguluyor.

İbrahim Kiras’ın Karar gazetesindeki köşesinde yayınlanan yazısı (08 Ekim 2020) şöyle:

Putin iki arada mı kaldı?

Rusya Devlet Başkanı Putin’in Karabağ’da sıcak çatışmaların başlamasından bir hafta sonra yaptığı açıklamayı nasıl yorumlamak gerekiyor? Önce Rus liderin ne dediğine bakalım: Öncelikle taraflara ateşkes çağrısı yaptı. Sonra şunu söyledi: “Bilindiği üzere Ermenistan KGAÖ’nün bir üyesi, bu antlaşma kapsamında Ermenistan’a karşı belli başlı yükümlülüklerimiz var. Ne yazı ki çatışmalar hala devam ediyor, ama Ermenistan topraklarında değil. Rusya’nın bu Antlaşma çerçevesindeki yükümlülüklerini yerine getirmesine gelince, yükümlülüklerimizi her zaman yerine getirdik, getiriyoruz ve getireceğiz.”

Çoğunlukla Putin’in sözlerinin “Moskova yönetiminin Karabağ konusunda Ermenileri desteklemediğinin beyanı” olarak anlaşıldığı görülüyor. Bu konuda “daha ince analiz” yapanlar son zamanlarda Batı dünyasıyla yakınlaşma çabası içindeki Peşinyan yönetimine bu şekilde göz dağı verildiğini de belirtiyorlar. “Çatışma Ermenistan topraklarında değil” derken Azerbaycan’dan yana tavır aldığı bile düşünülüyor.

Oysa tam aksini düşünmek de mümkün. Bir defa Ermenistan’ın Karabağ’ı işgalinin Rusya’nın yardımıyla hatta Rus ordusunun bizzat müdahil olmasıyla gerçekleştiğini unutmamak lazım. Arada geçen sürede Moskova’nın desteği olmasaydı bu işgalin sürmesinin kolay olmayacağını da akılda tutmak lazım. Bunlardan daha mühim olan nokta ise bugün Azerbaycan-Ermenistan ihtilafı gibi görünen konuda Rusya’nın tarih boyunca izlediği siyasetin mahiyeti ve Rus jeopolitik evreninde bu bölgenin jeostratejik anlamı.

Çarlık Rusya’sı, Sovyet Rusya’sı ve Putin Rusya’sının ortak hedefleri, ortak politik enstrümanları, ortak tehdit algıları…

***

Buradan bakıldığında gerek bugün Karabağ’da karşımıza çıkan problemin, gerekse Nahcıvan’la ilgili henüz görünürde su yüzüne çıkmamış tehdit algılarının Rus emperyal siyasetinin Kafkasya ve Transkafkasya konusundaki geleneksel tutumunun eserleri olduğunu görmek mümkün.

Çarlık Rusya’sının önce işgal ettiği Kırım yarımadasında, sonra Kafkasya’da demografik karakteri değiştirmeye yönelik iskân siyasetini hatırlayalım. 18. yüzyılın sonlarında başlayıp yirminci yüzyıl başlarına kadar devam eden bu siyasetin Rusların müttefiki olan Balkan ülkeleri tarafından da tatbik edildiğini ve bugünkü Türkiye’nin nüfusu içindeki Balkan, Kırım ve Kafkasya göçmenlerinin payının da bu tarihin hatırası olduğunu unutmayalım.

Transkafkasya bölgesinde ise Rusların Ermeni nüfusu Türk ve Müslüman toplulukların Türkiye ile temasını kesecek şekilde iskana yöneldiğini görüyoruz. Sözgelimi Zengezur bölgesine yönelik yoğun Ermeni göçü Moskova’nın ince hesaplamalarının sonucuydu. Böylece Çarlık devrinde Azerbaycan’la Nahçıvan arasında oluşturulan bu yapay nüfus koridoru Sovyet döneminde Ermenistan’a bağlanmak suretiyle aslında Azerbaycan’ın Türkiye bağlantısı ortadan kaldırılmıştı. Haritayı açıp Zengezur bölgesinin yerine dikkatle bakarsanız bunu görürsünüz.

Bu hususta unutulmaması gereken bir diğer ayrıntı da şu: Osmanlının son devrinde ve cumhuriyetin kuruluş günlerinde bu ülkenin yöneticileri Kafkasya’nın ve hususen Azerbaycan’ın Rusların (veya Ermenilerin) eline geçmesinin ne anlama geleceğini biliyorlardı. Bu yüzden Enver Paşa Kafkas İslam Ordusu’nu kurup Nuri Paşa’yı Baku’yü kurtarmaya gönderirken “macera” peşinde değildi. Kafkas İslam Ordusu olmasaydı bugün Azerbaycan diye bağımsız bir ülke de olmazdı belki.

***

Keza Millî Mücadele kadroları da Azerbaycan ana toprağından ayrılmış olan Nahcivan’ın Ermenistan tarafından yutulmasının ne manaya geleceğini idrak edecek donanıma sahiplerdi. Moskova Antlaşması’nda -Ankara hükümetinin diretmesiyle- Nahcivan’ın “özerkliğe sahip olması ve başka bir devlete terk edilmemesi şartıyla” Azerbaycan’ın himayesine bırakılması kararlaştırılmıştır. Bu madde sayesinde Erivan’ın Nahcıvan’ı ilhak girişimleri sonuçsuz kalacaktır.

Şimdi bu tarihî gezintiyi kesip bugüne gelecek olursak Putin’in Ermenistan ve Azerbaycan’ın arasında kaldığını söylemek nahif bir yaklaşım olur. Elbette iki ülkenin vatandaşlarını da doğrudan karşısına alacak söylemlerden kaçınacaktır “Rusya’da iki milyon Ermeni ve iki milyon Azerbaycanlı yaşıyor” diyen bir siyasetçi.

Ancak, geçenlerde de söyledim, coğrafya değişmediği müddetçe jeopolitik de değişmiyor. Bu bir. İkincisi, Putin’in konuşmasında geçen “KGAÖ” ve bu bağlamdaki “Çatışma Ermenistan topraklarında değil” sözü Türkiye’ye ve Azerbaycan’a çiçek atmaktan ziyade belki de bir uyarı. Neticede Karabağ’ın Azerbaycan’a veya Ermenistan’a bağlı olması değil, Azerbaycan ile Türkiye’nin (ve dolayısıyla Batı dünyasının) irtibatının denetimli oluşunun sağlanmasıdır önemli olan Rusya açısından. Dolayısıyla ancak Zengezur bölgesine yönelik bir tehdit algısı Rusya için refleks kaynağıdır. Geçenlerde MHP lideri Bahçeli’nin “Nahcıvan Azerbaycan’a katılmalıdır” şeklindeki sözlerinin hedefi olduğu düşünülen Zengezur’dur Rus emperyal siyasetinin kırmızı çizgisi.

Yorum Analiz Haberleri

Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!