“Rusya ve İran’ın Suriye’si”: Teslimiyet mi, Mücadele mi?

KENAN ALPAY

Moskova’da gerçekleşen Erdoğan-Putin zirvesinden ateşkes kararı çıkması için iki taraf adına da resmi beyanlar yapıldı. Ancak ateşkes için kabul edilecek sınır neresi olacak? Rusya’nın dayatması, o da şimdilik kaydıyla, Türkiye’nin askeri gözlem noktalarını İdlib’in kuzey batısına 5 belki 10 km’lik bir hatta çekilmesiyle oluşacak bir bölge için öngörülüyor.

Ancak Erdoğan-Putin görüşmesi sürerken dahi Rusya savaş uçakları İdlib’teki bombardımanlarına ara vermeden devam ediyordu. 33 askerin katledilmesinin üzerinden geçen ancak bir haftalık zamandan sonra Putin kameralar önünde “saldırıda Türk askerinin orada olduğu bilinmiyordu. Hayatını kaybeden askerler için taziyelerimi iletiyorum” diyebildi. Ancak kendi suçlarını inkâr ettiği gibi cinayet ortakları için de benzer üzüntüyü ifade ederek güya acıları eşitlemiş oldu: “Suriye ordusunun gerçekten ciddi kayıpları var. Tüm bunlardan dolayı bu olayın bir daha tekrarlanmaması, Türk Rus ilişkilerine zarar vermemesi için görüşmelere devam etmemizde fayda var.

Rus Tipi Tatlı-Sert Diplomasi

Peki, Rusya-İran desteğiyle Soçi’de ilan edilen sınırları kuzeye ve batıya doğru delik deşik edip ilerleyen Esed rejiminin mevcut konumuna rıza gösterir mi? Askeri gözlem ve kontrol noktalarını Hatay sınırına doğru çeker mi? Çekmez, çekemez ve çekmemesi de gerekir çünkü böylesi bir geri çekiliş Türkiye açısından da İdlib’e sıkışıp kalmış dört milyona yakın insan için de ölüm fermanının tarihini bir müddet daha ertelemek manasına gelecektir sadece. Yapılması gereken 27 Şubat’ta 33 askerin katledilmesiyle beraber alınan Bahar Kalkanı Harekât planında kesinlikle tempoyu düşürmemek, İdlib ve kırsal bölgelerinin etrafındaki bütün rejim unsurlarını sistematik olarak imha etmektir.

Moskova Zirvesi’nde Putin’in riyakârca sergilediği mahcup edalar da sahtelik kokan taziye mesajı da İdlib ve çevresine daha fazla yıkım ve katliam olarak dönen Rusya askeri stratejisini örtememektedir çünkü. Türkiye Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla Amerika’nın PKK-PYD garnizon devleti planını orta vadede imkansız hale dönüştürmeyi başardığı için şimdi esas ve öncelikli düşmanla yüz yüze gelmiştir: Rusya ve İran’ın ileri karakolu olan Esed/Baas Rejimi.

Moskova Zirvesi’ne saatler kala Rusya medyasına beyanatlar veren Beşşar Esed’in bir taraftan “Türkiye’ye karşı düşmanca hiç bir eylemimiz olmadı” deyip “ciddi bir görüş ayrılığımız olamaz” gibi kurmaca mesajları elbette ki bir an önce TSK’nın operasyonlarını durduracak ve hiçbir askeri riske girmeden masada kazanmayı hedefliyordu. Aynı konuşmada kullandığı yumuşak yüz ve müşfik ses tonu iki dakika sonra tehdit ve iftiralarla homurdanan Drakula benzeri yüz hatlarıyla şöyle beliriyordu ekranda: “Erdoğan, Amerikalıların talimatıyla, tüm güçlerini İdlib’e yığdı. Bu konuda şüphe yok.” Beşşar Esed’în sıkışıklığının en belirgin göstergelerinden biri de 13 Nisan’da ülke genelinde Halk Meclisi için seçim yapılacağına dair “demokratik düzene geçiş” yönündeki açıklamalarıydı.

Moskova, Tahran ve Şam’la aynı frekanstan yayın yapan ve güya “savaşa hayır” sloganıyla barış çağrılarının ahlaksızlığı, rezilliği ve düşman devletler hesabına yürütülen faaliyetlerini CHP’de, Cumhuriyet ve OdaTV’de teşhis edip tepki göstermek ölçüyü kaçırmamak şartıyla çok isabetli oluyor. İyi ama Doğu Perinçek’in Vatan Partisi ve Aydınlık Gazetesi’nde Esed rejimi hesabına, Rusya’nın askeri menfaatleri namına yapılan faaliyetler neden ve nasıl görülmez, hayret!?

Şantaj Üretenler ve Şantaj İthal Edenler

Toplumun hemen hiçbir kesiminde zerre miktarı itibarı bulunmayan Doğu Perinçek ve Maocu-Kemalist Havarileri’ne ekranları açıp “milli bilirkişi” havalarında kamuoyu oluşturmaları için fırsatlar oluşturan çarpık perspektifin siyasal akıldan hiç nasibi yok sanki. Büyük Avrasya Projesi’nin ideoloğu ve Asya halklarının kurtarıcı şeklinde lanse edilen Aleksandr Dugin üzerinden yapılan tehditlere kulak verip dikkat kesilmek CHP’li Engin Özkoç’un edepsizce iftiralarına tepki göstermekten daha önemlidir oysa.

Aydınlık Gazetesi sayfalarında sık sık boy gösteren Aleksandr Dugin “Kemalist devrim geleneğine bağlı muhteşem ve kahraman ordu” türü övgülerin ardına birbirine iliştirilmiş iki kritik tehdidi ekliyordu: “İdlib’ten çekilmezse Rusya savaş ilan eder ve Ordu darbe yapar.” Dikkat edilirse Türkiye’de kimi kifayetsiz muhteris, kimi beşinci kol faaliyeti yürüten nüfuz casusu, kimi Kemalist-sol, kimi İran’ın gölgesinde hareket eden çok sayıda Doğu Perinçek ve Aleksandr Dugin tipi “ajan-provokatör” istihbarat faaliyeti üstleniyor. “İdlib’te ısrar etmek Türkiye’nin intihar olur tezi” de böylesi bir psikolojik savaş argümanından öteye anlam taşımamaktadır. “İdlib’te terörü destekliyor, Suriye’yi işgal ediyor, İdlib ve mülteciler üzerinden şantaj malzemesi üretiyor” vd. ithamlar Rusya ve İran’ın Suriye üzerindeki egemenliğini pekiştirmeye malzeme taşımaktadır evvelemirde.

Rusya Suriye ve Esed’ten asla vazgeçmez” ve “bölgeden topladığı on binlerce Şii milisle Baas rejimini korumak için İran savaşmakta kararlı” türü tezleri hafife almak, ihmal etmek ölümcül düzeyde yanlıştır. Lakin ne kadar güçlü olsalar da Suriye coğrafyası ve toplumu da Türkiye de Rusya ve İran’ın dayatmalarıyla teslim alınamaz, bölgeden tecrid edilemez. “Putin ve Hamaney’e bağlı ordular kan dökerek ilerlesin ama Erdoğan’a bağlı ordular kan dökülmesine mani olmadan geri çekilsin” mealindeki rezil formül büyük kıyamet alameti sayılır.

Yeni Akit