Rusya Suriye’deki Son Hamlesiyle Ne Yapmak İstiyor?

Suriye’de cephe hattında yaşanan son gelişmeleri değerlendiren Muhammed Atta Rusya’nın neyi hedeflediğini ve buna karşın mücahitlerin tutumunu analiz ediyor.

İşgal yöntemlerini Suriye’de daha bir geliştiren Rusya, Ğuta, Kalemun, Der’a ve Humus’u uzlaşma yoluyla ele geçirdikten sonra, İdlib için de aynı yöntemi birkaç koldan denedi ve karşısında askeri operasyonun dışında bir seçeneği bulunmadığı sonucuna vardı. Sözde “gerginliğin azaltılması” anlaşmalarıyla zaman kazanarak bölgeye saldırmak için bir seneden daha fazla bir süredir hazırlık yapan Rusya, Ramazan ayının arifesinde operasyonunu başlatma kararı aldı. Saldırı noktası olarak belirlediği bölgeyi çok geniş bir açıyla yoğun bombardımana tutan Rusya ve Esed rejimi, bölgede bulunan 130 köyün boşaltılmasına neden oldu. 300 bin üzerinde sivil evlerini terk etti ve çok zor şartlar altında sınır bölgelerine yakın yerlerde çadırlarda ve ağaçlar altında kalmaya mecbur bırakıldı.

Ramazan ayının müslümanlar için “fetih ayı” olarak görüldüğünü ve cihad etmek için maneviyatlarının daha yüksek olduğunu bilmesine rağmen Rusya’nın böyle bir operasyona girişmesinin başlıca nedeni ise, son dönemlerde artan nitelikli yıpratıcı operasyonlarla ciddi kayıplar vermiş olmasıdır. Başlatılan operasyon öncesinde son bir ay içerisinde yaklaşık 160 Esed rejimi öldürülmüş, İHA ve grad roketleriyle Hımeymim hava üssünde bulunan bazı uçaklar görev dışı bırakılmıştır.

Muhaliflerin savunma hatlarının tahkimatını artırmaları nedeniyle, başarılı bir başlangıç yapabilmek için Rusya en zayıf nokta olan Madik Kalesi bölgesini saldırı mihveri olarak seçmiştir. Rejim kontrolünde bulunan tarihi kale hâkim noktada bulunduğundan kasabanın giriş çıkışlarını tutabilmektedir. Daha önce bölgede ciddi bir tahkimat çalışması yapılmamış olması saldırının başarılı olma olasılığını daha da artırmıştır.

Rusya ve rejim güçleri çok yoğun bombardıman eşliğinde bölgeye saldırı başlattı ve zikredilen avantajlardan yararlanarak ilk hat sayılabilecek Kefrenbude ve Madik Kalesi bölgelerini düşürdü. Muhaliflerin bölgeden çekilmelerinin başlıca nedeni ise, dezavantajlı bir mihveri tüm güçleriyle savunarak kan kaybetmek yerine, savaşı daha avantajlı oldukları bir bölgeye çekmek ve saldırının ilk yoğunluğunu bu bölgelerde emmekti. Daha sonra düzenlenen saldırılarda bunun doğru uygulama olduğu ortaya çıkmıştır.

Stratejik bir öneme sahip olmayan Madik Kalesi bölgesinde ilerleme kaydedilmesine mukabil, düşmesiyle birçok bölgenin görüş ve ateş menziline gireceği son derece stratejik öneme sahip Kıbeyne tepesi mihverine aynı şiddette yoğun saldırılar düzenlenmesine rağmen hiçbir ilerleme kaydedilemeden ve birçok kayıplar vererek geri çekinilmesi, bölgeden çekilmenin taktiksel olduğunu göstermektedir.

Şu anda saldırıların şiddetli dalgası durdurulmuş, gruplar arasında koordineli ortak operasyonlar yürütülmeye başlanmıştır. Rusya, başlattığı bu saldırı ile, ellerindeki son bölge olan İdlib’i savunmayı beka meselesi olarak gören muhalif grupların bir birlerine kenetlenmelerine ve hem savunma hem de saldırı amaçlı bir ortak operasyon odası kurmalarına vesile olmuştur. Kurulan operasyon odasının isminin “Şam’ın Fethi” olarak belirlenmesi ise, hedefin yalnızca savunmayla sınırla olmadığına işaret etmektedir.

ABD’nin yaptırımlarının yoğunlaşması ve Rusya ile aralarındaki sorunlardan ötürü şimdiye dek operasyonlara müdahil olmayan ve yakın zamanda da olması beklenmeyen İran’sız Rusya ve Esed rejimi bombardımanlarını aynı yoğunlukta sürdüremeyeceğinden ve kara güçlerinin yetersiz kalacağından büyük zayiatlar vererek aldıkları bölgelerden geri çekilme zorunda kalacakları düşünülmekte. Başlattığı bu hamle ile muhaliflere karşıt hamle başlatma gerekçesi sunan Rusya önümüzdeki süreçte bunun faturasını çok ağır bir şekilde ödemek zorunda kalabilir.

Yaptığı yoğun saldırılarla elle tutulur bir netice elde edemediğinde, hatta elindeki kazanımlarını kaybetmekle karşı karşıya kaldığında ise, Rusya’nın daha da hırçınlaşarak (önceki tepkisizliklerden de cesaretlenerek) kimyasal silah kullanması ve sınır bölgelere yakın daha önce bombalanmayan yerleşim yerlerini ve çadır kentlerini hedef alması beklenen muhtemel tutumları arasında olacaktır.

Rusya denetiminde başlatılan saldırıda göze çarpan hususlardan bir diğeri de, muhalifler ve bölge halkı katında garantör ülke olarak kabul edilen Türkiye’nin fiili olarak, hatta ciddi anlamda sözlü olarak bile bir tepki göstermemiş olmasıdır. Esed rejimi güçlerinin TSK gözlem noktalarını ve devriyelerini birkaç kez hedef almasına rağmen, gene de ortaya elle tutulur bir tepki konulmamıştır. Türkiye’nin bu pasif tutumu siyasi uzlaşılara ve garantörlüklere güvenin ciddi oranda azalması ve bölgeyi savunan mücahid gruplara itimadın artmasına neden olmuştur.

 

Yorum Analiz Haberleri

İşgal edilen zihinler
AK Parti ve MHP’nin gençlik teşkilatları Filistin davasının neresinde?
Metalaşan değerler ve ahlaki çözülme
İslam düşmanları neden Müslüman mezarlığına defnediliyor?
Geçmişimiz ve unutma sorunu