Yedi yıl önce Suriye’deki askeri varlığını ve sahadaki saldırı kapasitesini arttırma kararını Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dünya kamuoyuna şöyle izah etmişti: “50 yıl önce Leningrad/St. Petersburg sokağı bana şu kavga kuralını öğretti: Eğer kavga kaçınılmazsa, bu durumda ilk yumruğu sen atacaksın!” Bahsi geçen “ilk yumruğu atma” prensibi esasında sadece Putin’in değil uzun yıllardır Rusya’nın stratejik konsept olarak benimsediği siyasi ve askeri hattı imliyor. Sınırdaş olsun-olmasın her hangi bir ülkeye ve bölgeye Rusya’nın müdahale etmesi için mevcut veya müstakbel bir tehdit algısına sahip olması tek başına yeterli olabiliyordu. Bu tehdit algılarına karşı gösterilen ilk yumruk refleksi mesela Türkiye’de uzun bir dönem Amerika’nın Büyük Orta Doğu Projesi’ne karşı duyulan tepki sebebiyle Gürcistan’dan Osetya ve Abhazya’nın, Ukrayna’dan Kırım ve Donbas’ın koparılmış olması kayda değer bir gelişme olarak görülmedi bile.
Kremlin’deki Hesap Kiev’e Uyar mı?
Okuduğumuz dinlediğimiz yüksek analizlerde “Rusya’ya başka çare bırakmadılar, Putin’in yerinde kim olursa olsun NATO’nun sürekli genişleme politikasına aynı tepkiyi verirdi zaten” havası öylesine hâkim ki Ukrayna’nın maruz kaldığı işgal neredeyse basit bir kaza, [küçük bir kabahat] şeklinde anılıp geçiliyor/du. Fakat Ukrayna ordusunun hızla teslim olacağı, Cumhurbaşkanı Zelensky başta olmak üzere siyasi kadroların ülkeden kaçacağı veya saf değiştireceği, ilk etapta 5 milyon mültecinin Polonya üzerinden AB sınırlarına dayanacağı gibi çok iyi çalışılmış ve propaganda edilmiş hesaplar [çok değil] üç-dört gün içinde duvara tosladı. AB ülkelerinin enerji ve ticari bağımlılığı dolayısıyla meseleye uzak durması, Amerika’nın hemen her fırsatta “Rusya-Ukrayna çatışmasına hiçbir surette askeri manada müdahil olmayacağız” beyanları Rusya’nın tehdit algısının haklılığı ve önünde durulamayacak güç olduğunun ikrarı gibi yorumlandı genellikle.
Nihayet takvim ve saatlerin kâhinlere ve astrologlara pek çok malzeme sağlayan bir vakitte işgale start verildi. Donetsk ve Luhansk’ın Ukrayna’dan ayrı devlet olarak tanınmasından iki gün sonra Rusya orduları Ukrayna sınırlarına karşı üç koldan saldırıya geçti. Ancak bu saldırı belli bir bölgeyle kayıtlı değildi ve başkent Kiev dâhil Ukrayna’nın hemen tamamına yönelik yıkıcı bir işgal harekâtı için (tahminen) devasa savaş mekanizmalarıyla donanmış 170 bin kişilik bir ordu stratejik hedefleri ve alt yapıyı ateş altına aldı.
Savaş uçaklarının yoğun bombardımanları arasında ilerleyen tanklar ve zırhlı birlikler ya uygun arazi koşullarında SİHA’lar marifetiyle imha edildiler ya da şehir merkezlerine girdikçe pusuya düşürülüp yok edildiler. Teslim olacağı var sayılan, Hükümete karşı darbe yapmaya kışkırtılan ordu ile kaçacağı üzerine hesap yapılan halk gerilla savaşına yönelerek umulanın tam tersine [süratle] sert bir direniş hattı oluşturmuştu. Sadece Rusya’nın değil bu süreçle beraber Avrupa ve Amerika’nın da söylem ve eylemleri dikkat çekici bir biçimde değişmeye başladı. Türkiye başından bu yana itiraz ettiği Kırım’ın işgal ve ilhakına karşı [çıktığı gibi] Donetsk ve Luhanks’ın koparılmasına karşı da daha net ve sert bir tutum aldı. Artık [en yetkili makamlar tarafından yapılan] açıklamalarda Rusya saldırganlığı ve işgale yönelik savaş vurgularına daha sık yer verilir oldu.
Yayılma Refleksi Duvara mı Tosluyor?
Rusya ordularının kayıplarına dair görüntüler ajanslar tarafından daha sık servis edildikçe Avrupa ve Amerika’nın ekonomik ve teknolojik yaptırımlarıyla birlikte Ukrayna’ya verilecek silah desteği de öncelik kazandı. Savaş uçakları, Stinger füzeleri, tanksavar füzeleri için şimdiye kadar “çok tutumlu ve çekimser” davranan Amerika ve Avrupa ülkeleri [Kiev’e ilerleyen upuzun ve devasa zırhlı konvoyları görünce] bir anda “cömertçe” paylaşımlara yöneldiler. Ukrayna’nın AB üyeliği de NATO desteğine mazhar olması da daha geniş ve rahat konuşulur bir zemine kavuştu. KGB’den yetişmiş kurt politikacı Putin’in “yenilmek bilmeyen diplomatik, stratejik ve askeri dehası” Amerika ve Avrupa’nın kimi uykucu, kimi teneke, kimi çakma veya silik lakaplarıyla anılan, karizmadan ve caydırıcılıktan yoksun liderlerinin tuzağına mı düşmüştü acaba? [Oysa] Türkiye’deki gazetelerde [alaycı ifadeler eşliğinde] “Putin bunları çiği çiğ yer” manşetleri atılıyor, “Putin, Ukrayna’yı ibretlik yapana dek de durmayacak” şeklinde [kıyamet senaryolarıyla] etrafa korku salınıyordu.
[Türkiye kamuoyu yapıcılarında da iyice ağırlık kazanan] “Batı’nın ekonomik yaptırımları Rusya’nın kararlılığını değiştiremez, Putin ambargodan korkmaz ve Ukrayna’yı istediği gibi dizayn eder” mealindeki temenni ve propagandaların ne kadar işe yaradığını [hep] birlikte göreceğiz. Ancak beklendiği gibi kolay ve kısa sürede Ukrayna bir baştan diğerine işgal edilemeyecek gibi. Aksine savaşın hem uzama hem de sivil yerleşim alanlarına yayılarak yıkıcı kayıplara sebep olma ihtimali giderek yükseliyor. Savaş uzadıkça, Ukrayna’da sivil kayıpların ve mültecilerin sayısı arttıkça Rusya, kesinlikle, Suriye’de olduğu gibi rahat hareket edemeyecektir. Çünkü kimyasal katliamlar dâhil Suriye’de işlediği hemen hiçbir cinayet, yıkım, tehcir Amerika ve Avrupa tarafından (en azından şimdilik) yaptırımla [karşılaşmadı,] karşılaşmıyor. Ama dini, dili, ten ve göz renkleri, hayat tarzları bizzat Avrupalılara ve Amerikalılara benzeyen Ukraynalılara yönelik cinayet, tehcir ve katliamlar başka türlü muamele görecektir.
Çıkmaz sokak emareleri gözükünce, Afganistan sendromu depreşince Rusya bu kez işi kavgada ilk yumruğu atmaktan nükleer tehdide taşıdı. Nükleer caydırıcılık kuvvetlerinin üst hazırlık seviyesine getirilmesi yönündeki talimatıyla Putin bir hafta içinde bambaşka bir frekansa geçiş yaptı. Yine Rusya’nın peyki Belarus’un göstermelik bir referandumla anayasa değişikliğine giderek ülkede nükleer silah bulundurma kararı alması da tehdit siyasetinin geldiği aşamayı aşikâr etmektedir. Çünkü Rusya giriştiği işgal sırasında Ramazan Kadirov, Beşşar Esed, Maduro gibi karikatür liderlerden öteye hemen hiçbir destek sağlayabilmiş değil. Çin’in bile BMGK’nde çekimser bir tutum alması işgalin uluslararası kamuoyunda düştüğü konumu işaretlemektedir.
Putin’in askeri-stratejik dehası üzerine düzülen övgüler, Türkiye’yi Rusya safında tutma yönünde [geliştirilen] söylemler bir süre daha devam edecektir. Lakin NATO hatırına Rusya’yla savaşmak hem ahmaklık hem de kiralık katillik olacağı gibi Rusya hatırına Ukrayna’da, Çeçenistan’da, Suriye’de, Libya’da, Orta Asya’da işlenen cinayetlere, tehcir ve katliamlara da [sessiz kalarak] ortak olacak değiliz. Rusya’dan gelecek turistler için, Rusya’ya ihraç edilecek sebze-meyveler için Türkiye ne şeref ve haysiyetinden ne de adalet ve merhamet duygularından vaz geçebilir. [Tam da bu bağlamda] NATO’ya karşı sergilenen haklı öfkeyi Rusya muhibliğine, Putin hayranlığına tebdil etmek iğrenç bir oportünizmden ibarettir.
Yeni Akit