Soğuk savaş dünyasında Sovyetler'in oluşturduğu potansiyel tehdit, Türkiye'yi, Batı yanında bulunmaya zorluyordu.
Batı için de Türkiye, özel bir önem taşımaktaydı. Sovyetler dağıldı, Sovyet nüfuzu içindeki bazı ülkeler bağımsızlaştı ve Batı'ya kaydı. Türkiye, Sovyet tehdidini hissetmediği için bir yandan Batı'da sahip olduğu özel önemden yoksun kalma, ama bir yandan da, başarı notu tartışılır olsa bile, Batı'dan daha bağımsız politikalar üretme imkanına kavuştu.
Sovyetler'in enkazı içinden doğan Rusya Federasyonu, bir süre zaaf içinde kaldı. Sonra dünya petrol krizi yaşarken, kriz onun için bünyeye kan pompalayan bir imkan haline geldi ve toparlanmasına yol açtı. Bugünler, Rusya Federasyonu'nun "Artık ben güçlendim" diye ortaya çıktığı günler. Bu, dünyayı yeni stratejik değerlendirmelere yöneltiyor. "Rusya güçlendiğinde ne olur?" sorusu, dünya için de, Türkiye için de önem kazanıyor.
Bu sürecin geleceği açısından "Gürcistan olayı", "örnek olay" niteliği taşıyor. Rusya'nın duruşu açısından ve Türkiye'yi de ilgilendiren boyutlarıyla ne oldu Gürcistan'da?
-Rusya, kendi toprakları dışında askeri güç kullandı. Rusya bu askeri gücü, hemen komşu topraklardan aktardı Gürcistan'a...
-Rusya, burada, Gürcistan'ın bir askeri güç kullanımını "gerekçe", daha doğrusu "bahane" olarak kullandı. Güney Osetya ya da Abhazya Rusya'yı, diyelim BM'den daha çok neden ilgilendiriyordu? Rusya bunun için de, Güney Osetya ve Abhazya'daki "Rus vatandaşlarının güvenliği" bahanesini kullandı. Buradan anlaşılan şu ki, Rusya, gücünün yeteceğine inandığı takdirde, eski Sovyet dünyasının içinde bulunan ülkelerdeki "Rus varlığı"nı gerekçe göstererek müdahale etmeyi meşru görüyor.
Rusya'nın Gürcistan'a gönderdiği askeri birliklere "Barış gücü" tanımlaması yapması, Sovyetler döneminde olduğu gibi kendi politikalarını pazarlama yöntemini terk etmediğini gösteriyor.
-Rusya Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığını tanıdı, ama Kafkasya'da benzeri konumda olan ve Rusya Federasyonu içinde yer alan "Özerk cumhuriyetler" in bağımsızlığı gibi bir konuyu hiç mi hiç konuşmuyor. Aksine, Çeçenistan örneğinde olduğu gibi bu tür bağımsızlık girişimlerine karşı, Gürcistan'ın Güney Osetya'ya karşı yürüttüğünden daha hunharca müdahalelerde bulunuyor. Demek ki Rusya, çıkarları gerektirdiğinde "Düşman" ülkeleri çözmek için "bağımsızlık", kendi toprak bütünlüğü için "demir yumruk" politikasını benimseyebiliyor.
-Rusya, "emperyal" politikalardan vazgeçmiş değil. Bunun için sadece güçlenmeyi beklediği anlaşılıyor. -Gürcistan krizi vesilesiyle, Türkiye - Rusya ilişkilerinde ilginç bir durum yaşandı. Rusya, Türkiye'nin ihraç mallarına bir tür ambargo uygulamasını başlattı. Bunun için de örtülü bahaneler üretti. Örtülü bahaneler "ticari" hüviyetteydi ama kimse, "ambargo" nun bu bahanelerle ilgisinin bulunduğuna inanmıyordu. Rusya, Gürcistan'ın Batı ile ilişkilerine öfkelendiği için oraya "tanklar" göndermişti, Türkiye'nin Kafkasya politikasına öfkelendiği için de "ambargo" yu devreye sokmuştu.
-Türkiye, bu alandaki krizin aşılması için girişimlerde bulundu, karşı taraf sessizliğe gömüldü, duymazlıktan geldi... Bunun üzerine mukabil yaptırımlarla, bu Rus ambargosunun aşılması gündeme geldi. Ama Ankara veya tüm Türkiye birdenbire gördü ki, Rusya ile ekonomik ilişkilerde çok negatif bir durum oluşmuş. Ortada Rusya lehine müthiş bir ticaret açığı var. Üstelik burada, Rusya'dan alınan mallara mukabil ambargo koymanız mümkün değil. Doğal gaz bağlantısını kesebilir misiniz, Rus turiste "gelme", ya da, Rusya'da iş yapan müteahhide, "işini durdur" diyebilir misiniz?
Bunların tamamı, Rusya'dan çok Türkiye'yi vuracak olan şeyler. Türkiye, bütün bunlara baktığında, "Rusya güçlendiğinde..." sorusunun, Gürcistan örneğinde olduğu gibi "askeri", Türkiye'ye karşı olduğu gibi "ekonomik güç kullanımı"nı getirdiğini gördü.
-Bu, belli ki Türkiye açısından sıkıntılı bir durum oluşturuyor.
-Rusya Devlet Başkanı Medvedev, "Artık biz de varız" anlamına "Dünyanın tek kutuplu olmadığı" nı söyledi. Bu, Amerika'nın, diyelim yine bizim coğrafyamız olan Ortadoğu'yu, başına buyruk biçimde işgal ve talan etmesine karşı bir denge ihtimalini akla getiriyor.
-Ama, Rusya'yla gelecek "denge"nin hem Türkiye için hem Kafkas milletleri için hem Ortadoğu için "hayırlar" getireceği şüpheli. Mesela şöyle bir soru karşısında Moskova'nın yöneticileri ne der? "Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığı, diğer Kafkas milletleri için de bağımsızlık yolunun açılması anlamına geliyor mu?" Ben Putin ya da Medvedev'in gözlerindeki öfkeyi görür gibi oluyorum.
-Türkiye - Rusya ilişkileri tabii ki, barış ikliminde olmalı. Ama Gürcistan'a askeri müdahale gerçeğinin, Türkiye'ye, Rusya'nın emperyal hesaplar peşinde olduğu bilgisini unutturması mümkün değil.
-Türkiye'nin teklif ettiği Kafkas İstikrar ve İşbirliği Platformu, acaba Kafkasya'da mutlak "Rus nüfuzu" anlamına gelir mi? Bunca gerilim dururken, nasıl bir istikrar ve işbirliği olacak? "Barışçı girişim" iyi ama, bu, bugünkü Kafkas gerçeğinde platonik bir nitelik arz etmiyor mu?
-Türkiye ile Rusya, iki komşu ülke. İki komşu ülkenin en iyi durumu, barış ve işbirliği durumudur. Ayrıca iki ülkenin, nüfus yapıları (Müslüman nüfus yoğunluğu) ve muhtemel ilk ilişki alanları (Kafkasya ve Asya ), sürekli ilişki içinde bulunmayı gerektiriyor. Bu durum, ilişkileri daha sıcak hale de getirebilir, rekabet gerilimine de sokabilir. Muhtemelen Türrkiye'nin ABD - AB ile ilişkileri de bu noktada etkili olacaktır. Akıllı politikalar, Ankara - Moskova ilişkilerinde rahatlama, Batı ve Rusya adına geliştirilecek emperyal politikaların çatışma alanı haline gelmek ise, bu ilişkileri zora sokacaktır. Zor bir durum.
Bugün gazetesi