Ergenekon terör örgütü soruşturması ile AK Parti'nin Anayasa Mahkemesi'nde görülmekte olan kapatma davası arasında kurulan ilişki akıl dışı.
Her taşın altında bir komplo arayanların, komplo ile yatıp komplo ile uyananların dünyasında bu ilişkinin kök salacağı zengin bir alan var. Ama, Ergenekon'un özellikle son gözaltılar safhasını AK Parti kapatma davasının rövanşı olarak görmek ve göstermenin tek anlamı var: Ergenekon soruşturması üzerinde psikolojik bir baskı oluşturarak gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemek.
Tutuklamalar ve basına yansıyan bilgiler, Ergenekon'un basit bir terör örgütü olmadığını gösteriyor. Bu çetenin devlet içinde geniş ve etkili bir şebeke olduğu görüntüsü de, gerçeğin sadece bir kısmını yansıtıyor. Bu örgütün Soğuk Savaş döneminde kurulduğu, sonrasında kendisine yeni vazifeler edinerek varlığını sürdürdüğü anlaşılıyor. Sivil-asker geniş ve etkili bir suç örgütü; saklandığı kuytularda herkesin korkulu rüyası haline gelmiş. Öyle ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bile, bu örgütlenmeden zarar görmeye başlamış. Ordu içindeki hiyerarşi ve disiplini bozan, asker ile siyaset arasında hastalıklı bir güzergâh oluşturan bu örgüt, geldiğimiz noktada Ordu'nun yerinde tasarrufları ve desteği ile tasfiye ediliyor. İleride bu tasfiye sürecini bütün ayrıntıları ile öğreneceğiz. Bugünden edindiğimiz izlenim, kontrolden çıkan bir canavarın imhasına karar verildiği şeklinde.
İşlenmiş cinayetlerden, planlanan sabotaj ve suikastlardan bahsediliyor. Devlet iktidarını, çete usulü darbe yaparak ele geçirmeye çalışan, bu uğurda her türlü kirli teşebbüse açık bir örgüt soruşturuluyor. Bu tür çetelerin nefes alıp verdiği, operasyon yapabildiği ülkelerde örgüt üyeleri de dahil olmak üzere herkesin hayatı tehlikededir. Çok köklü ve geçmişi karmaşık ilişkilere dayalı böyle bir örgütün tasfiyesi büyük sarsıntılar yaratır. Devlet içinde halen kritik makamlarda görev yapanlar, bu sarsıntıdan yara alacaklarını düşünürler. Belgeler, bilgiler saklanır. Herkes diken üzerinde, aşırı dikkatli tedbirler almaya girişir. Söz konusu olan devlet içine sızmış bir örgüt olunca, hukukun sonuç alması zorlaşır. İşte bu yüzden Avrupa'da benzer örgütler tasfiye edilirken olağanüstü yetkilerle donatılmış savcılar ve mahkemeler devreye sokuldu. Bugün, Ergenekon soruşturması kapsamında ihtiyaç duyduğumuz yegane şey, yetkileri artırılmış ve her türlü bilgi ve belgeye ulaşma imkânı olan savcılar.
AK Parti'nin kapatma davası siyasî hukuku ilgilendiren bir dava Anayasa Mahkemesi, daha doğrusu Yargıtay Başsavcısı ile yasama organı arasında bir erkler çatışması sürüyor. Bu davanın sonucuna göre, Türkiye'nin siyasî dengeleri ileriye veya geriye doğru değişecek. 21. yüzyılda laikliği totaliter bir ideoloji olarak yorumlamak ve bu totaliter ideolojinin gölgesinde özgürlükleri sınırlanmış bir toplum tasavvur etmek, devlet içindeki güç rekabetinde ileri sürülebilecek tezlerden biri. Buna karşılık, demokrasiyi içindeki laiklik de dahil olmak üzere bütün kurumlarıyla işleterek çağın özgüveni yüksek, iddialı ve sorumluluk duygusu gelişmiş toplumuna öncülük etmek de bir tez. Bu tezler karşı karşıya geldiği zaman, AK Parti'nin kapatılma davasında olduğu gibi somut karşılıklarını idrak etme fırsatı buluyoruz. Belki de derinden, gizli saklı devam eden rekabetin mantıkî sonucuna ulaşmasını bekliyoruz. AK Parti davasının sonucu hangi yönde olursa olsun, bir şeyleri daha iyi fark etmiş ve yaşamış olacağız. Türkiye bir partiler mezarlığı, AK Parti kapatılırsa yenisi kurulacak, toplumun ve çağın beklediği değişim gecikmeli de olsa gerçekleşecek.
Ergenekon soruşturmasını kapatma davasının rövanşı olarak görenlerin hukuka dair en küçük bir aklıselim sahibi olmadıkları anlaşılıyor. Rövanş, yargının iki alanı üzerinden alınmaz. Rövanş iddiasının kendisi, doğrudan yargıyı, özellikle anayasal yargıyı vebal altına sokuyor. Hukuk devleti kendi kendisini yeniliyor. Bir yanda suç örgütünü tasfiye ederek, hukuksuzluğu önlüyor, öbür tarafta egemenliğin kullanımına dair yeni bir içtihad oluşturuyor. Bize düşen, hukuku, yalnızca hukuku savunmak ve desteklemek.
ZAMAN