Selahaddin E. Çakırgil bugünkü köşe yazısında Amerika emperyalizmi tarafından kurulan Robert Kolejinden Boğaziçi Üniversitesine dönüşümün hikayesini yazdı:
Ahlâkî sapkınlıklarıyla şöhret kazanan birkaç harfli örgütler başta olmak üzere, Avrupa ve ABD merkezlerinden verilen işaretlerle yeni bir ‘Gezi Hadiseleri’ tezgâhlamak rüyasına yatan odakların, kanûnî şartları haiz bir akademisyenin ‘rektör’ olarak tâyinine itiraz etmek gerekçesiyle başlattıkları gösteriler sosyo-politik gündemi meşgul etmeye devam ediyor.
Bu noktada, ısrarla söylenen laf olarak, ‘Boğaziçi Kültür ve Kimliği’ne sıkça vurgu yapılıyor. Bu ise, gerçekte, diğer üniversitelere karşı bir üstünlük taslayıştan başka bir davranış değil..
Bu tavır, B. Amerika’da son Başkanlık seçimi sırasında ortaya çıkan ‘beyaz üstünlükçü’ hareketin bir kopyası..
*
Bu ‘Boğaziçi Kültür ve Kimliği’ lafının aslının ne olduğunu bu göstericiler ya bilmiyorlar; biliyorlarsa, başkalarının bilmediğini sanıyorlar. O mekânın ne olduğunu gençlik yıllarımızda, taa 1962’lerde (merhûm) Nureddin Topçu’nun yazılarından öğrenmiştik.
Şöyle ki: onun bir makalesinde yazdığına göre -özetle-,1860’larda, İstanbul’un caddelerini modern imkânlara göre yeniden tanzim etmesi için -sanki bu düzenlemeyi kendiliğimizden yapamayızmış gibi- Amerika’dan getirilen Cyrus Hamlin isimli bir mühendis, Rumeli Hisarı sırtlarında dolaşırken,‘Fatih Sultan Mehmed, Bizans’ı bu tepelerden fethetmiş, ben de bu ülkeyi yine bu tepelerden fethedeceğim..’ diyerek burada bir ‘mekteb’ kurmaya karar vermiş ve amma, kimse arazi vermeyince, Sultan Abdulaziz zamanında, Sadrâzam AhmedVefik Paşa, o civarda bulunan kendi arazisini hibe etmişti, bu ‘hayırlı’(!?) iş için..
Evet, Amerikan sermayeli, ‘kültürel’ kamuflajlı bir misyonerlik merkezi olarak ‘Robert Kolej’ böyle tesis edilmişti..
Ancak, bu mektebden rahatsız olan Sultan 2. Abdulhamîd, Ahmed Vefik Paşa ölünce, onu Robert Kolej’in duvarlarının dibine defnettirmişti; ‘Taa Kıyâmet’e kadar, burada çan sesleri altında uyusun!’ diye..
*
Hatırlanacağı üzere, bu ‘Robert Kolej’den niceleri yetişmişti. En ünlülerden birisi de Bülent Ecevit idi. Nitekim, Meclis’te, ‘Bu milletin temel meselelerini Robert Kolej’de çan sesleri arasında, papazların okuduğu çorbaları kaşıklayarak yetişmiş olanlar anlayamaz!’ denildiğinde ona laf atıldığı ileri sürülmüştü.
110 yıla yakın bir süre ‘eğitim ve kültür’ alanındaki çalışmalarını devam ettiren bu kurum, Amerikan emperyalizmince, 1971-72’lerde Robert Kolej’in bir üniversite statüsünde olması şartıyla Türkiye’ye devredilmişti.
Bugün, ‘Boğaziçi Üniversitesi’ olarak anılan eğitim kurumu, evet işte, 1860’larda Cyrus Hamlin’in hangi niyetlerle tesis ettiğinin ipuçlarını yukarıda zikrettiğimiz Robert Kolej’dir.
Ve bugün, oradaki birçok öğrencinin, aralarına karışan anarşist ruhlu, örgütlü küçük ideolojik grupların peşine takılarak ve ‘Boğaziçi kültürü ve kimliği’ diye yaldızlanan, gerçekte ‘Robert College’ kültür ve kimliği’dir.
*
Daha da ilgi çekici olan şu ki, 7 Şubat akşamı, bir özel Tv. kanalında, bir bn. gazeteci, Robert Kolej, Türkiye’ye bırakılırken, şartnâmede, ‘Üniversite dışında başka maksadlarla kullanılmak istenmesi durumunda, Amerika’nın bu kuruma el koyma hakkı bulunduğu’nu iddia ederek, şimdi o şartın gerçekleşmekte olduğunu imâ ve Amerika’ya ‘gel-gel’ diye işmar ediyordu.