Robert Kolej’den Boğaziçi’ne Türkiye’de üniversitenin misyonu

Boğaziçi Üniversitesi tartışmalarını anlamak için biraz geçmişe gitmek gerekebilir…

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

Robert Kolej’den Boğaziçi’ne Türkiye’de üniversitenin misyonu

Boğaziçi tartışmaları Türkiye’deki birçok tartışma gibi ilk ortaya çıkış sebebini çoktan aştı. Yakın siyasi tarihimizde bunun en tipik örneği Gezi Parkı eylemleriydi. “Türkiye’de niçin böyle bir durum vaki oluyor?” sorusunu sorduğumuzda ise sol-Kemalist muhalefet tarzından kaynaklı bir problem ile karşı karşıya kalıyoruz.

Sol-Kemalizm kendisini ülkenin gerçek sahibi olarak gördüğü için her türlü konuyu aynı düzleme çekme başarısını gösteriyor. Kendi kitlesini ‘varlıksal’ kodlar üzerinde gayet başarılı bir şekilde belirli politik söylemlere angaje edebiliyor. Bu ‘başarıyı’ dindar-muhafazakar kesimlerin siyasi bilinç noktasındaki zaaflı konumu ise daha da perçinliyor ne yazık ki. Sol-Kemalizm’in varlık kodları ise laik, seküler, Batıcı, gelenek karşıtı bir zeminden kuvvet buluyor. Bu noktada ise genel anlamda eğitim politikaları özelde ise üniversite çok önemli bir konumda bulunuyor.

Robert Kolej için yaşanmış bir ömür

Boğaziçi Üniversitesi’nin hem fiziki hem fikri temellerinin inşa edildiği yer tartışmasız bir şekilde Robert Kolej’dir. Bu sebeple Boğaziçi Üniversitesi’nin temsil ettiği şeyi anlamak açısından Robert Kolej’inin kuruluş hikayesine göz atmak faydalı olabilir.

Robert Kolej Amerikalı bir misyoner olan Cyrus Hamlin tarafından kuruldu. Hamlin’in oldukça ilginç bir hayat öyküsü var. Amerika’nın kuzeyinde yer alan Maine şehrindeki Waterford isimli kasabada dünyaya gelen Hamlin oldukça dindar bir ailede büyüdü. Çocukluğundan itibaren Protestan adetleriyle yetiştirilen Cyrus çalışmayı ve dindar olmayı hayatının merkezine aldı. Bu uğurda dünyanın bir başka ucuna giderek misyoner faaliyetlerine katıldı.

Ailesinin Huguenot neslinden olduğunu ifade eden Hamlin’in aktardıklarına göre bu soy, Fransa’da oldukça bilinen Proteston hareketin merkezindeki gruplardan birisidir. Cyrus Hamlin ailesini, “Kitab-ı Mukaddes’e hürmet eden ve onu her gün Tanrı kelamı olarak okuyan, Pazar günleri fuzuli işlerden kati surette kaçının bir aile” şeklinde tanımlamaktadır.1

Çocukluğuna dair en önemli anılarından birisi; kasabada kıtlık varken uzak memleketlerdeki ‘kafir’ çocukların Hıristiyanca eğitimi için toplanan bağışlara yardım etmek için nasıl çaba gösterildiğidir.  Hindistan’daki bir çocuğun yıllık eğitimi için gerekli para 12 dolardır. Cyrus ve diğer çocuklar organize olup bu paranın biriktirilmesi için ek işlerde çalışırlar.

Genel çerçevesiyle aktardığımız bu hususlar Robert Kolej’in kuruluşunu sağlayan Cyrus Hamlin’in nasıl bir ortamda yetiştirildiğini göstermek içindir. Hamlin öyle anlaşılıyor ki kabiliyetli olarak görüldüğü için çiftlikten ayrılarak Portland’a eğitim için yollanmıştır. Annesi onu uğurlamadan önce cebine bir Kitab-ı Mukaddes yerleştirip bunu her gün okumasını isteyerek yolcu etmiştir...

İlahiyat eğitimi ve içki ile mücadele cemiyeti

Cyrus Hamlin Portland’a taşındıktan sonra ağabeyi ile mekanik atölyesine girer. Makinalara oldukça ilgili olan Cyrus burada bir yandan da büyükşehir avantajlarından istifade eder. Annesinin öğüdüne uyarak kilise ile olan ilişkisini her daim sıkı tutar.

Bölgesel kiliselerine düzenli olarak giden Hamlin buradaki bazı papazlardan oldukça etkilenir. Onun okumaya yatkın mizacını fark eden Protestan din adamları bazı kitaplar vererek onu desteklerler. Ailesinden ve kiliseden aldığı eğitimin ilk sonuçlarını içki ile mücadele konusunda gösterir. Hamlin, çalışmaya ve ahlaklı bir yaşama engel oluşturduğu için içkinin toplumdan mümkün olduğu kadar soyutlanmasını istemektedir. Bulunduğu her ortamda içki ile mücadele için organizasyonlar oluşturmaya başlar. Tatil için kasabasına döndüğünde ise bu işi bir cemiyet kurarak bir bakıma ilk misyonerlik faaliyetini de gerçekleştirir. 1500 nüfuslu kasabasında içki içen kişileri saptayan Hamlin bunlara ahlaki uyarılarda bulunarak gerekirse tedavi edilmeleri için yardımcı olma vaadinde bulunur. Kendisine yardımcı olan gönüllülerle birlikte 1830 senesinde İçkiden Uzak Durma Cemiyeti’ni kuran Cyrus Hamlin ibadet olarak gördüğü bu çabaları çok önemsemektedir.

Ardından sınav ile giriş yaptığı Bowdoin Kolej’inde yine benzer bir cemiyet kurarak içki ile mücadele etmeye devam eder. Yine aynı kolejde teoloji eğitimi alan Hamlin dinin bilgi ile amel boyutunun hep bir arada bulunması gerektiğini düşünmektedir. Bu noktada okuldaki kulüpler hakkında anlattıklarının alt metni önemli hususlara dikkat çekiyor. Kulüpleri incelerken üç gruptan bahseder: Araştırma Cemiyeti, İlahiyat Cemiyeti ve Dua Çemberi. İlk iki gurubun az üyeli ‘akademik’ yapılar olduğuna dikkat çeken Hamlin en faydalı yapı olarak ise Dua Çemberi isimli her Pazar düzenli ayin yapan grubu zikretmektedir. Kolejdeki çekişmelerden uzak durarak üyelerine ‘Hıristiyanlığın sıcaklığını’ hissettirdiğini söyleyen Hamlin bu grupla önemli çalışmalara imza atmıştır. Dine dönüş olarak ifade edilen bu çalışmalar insanların dindar yaşam sürmesini temel amaç olarak belirlemiştir. Aslında bakılırsa Robert Kolej de benzer bir amaç için kuruluyor. Onun misyonunu devralan Boğaziçi, Hamlin’in içindeki en büyük ukde olarak tanımlanabilir. Ancak bu noktada Cyrus Hamlin’in hesaba katmadığı bir şeyler olduğu da açık. O hususlara incelememizin yarınki kısmında değineceğiz.

Cyrus Hamlin’in daha teoloji öğrenciliği esnasında aktardığı ufak bir alıntıyla bugünlük bitirelim:

Hayatta karşımıza garip tesadüfler çıkar. Bir akşam hızlı adımlarla okula giderken Tevrat’taki Süleyman’ın Meselleri’nden (22/29) şu cümleleri tekrarlıyordum: 'İşinde usta olan adamı görüyor musun? Öylesi, sıradan kişilere değil, krallara bile hizmet eder.' “Şimdi” dedim, “bu ifadeler genel anlamıyla doğru değil. Hiç şüphesiz ben işimde usta biriyim, fakat kralların huzurunda asla bulunmayacağım. Bizim krallarımız yok ki.” 19 sene sonra Sultan Abdülmecid ile onun Boğaz’daki sarayında konuşurken bu küçük olay aklıma gelivermişti.

 

[1] Cyrus Hamlin, Robert Kolej Uğrunda Bir Ömür, Dergah Yayınları, s.36

Kitabın çevirmeni olan Ayşe Aksu’nun çok başarılı bir çeviri dışında bu konu hakkında önemli çalışmalara imza attığını da belirtmek isteriz. Kitaba hazırlanan dipnotlar bile başlı başına bir eser olma hüviyetine sahip.

Yorum Analiz Haberleri

Gazzeli kadınlardan öğreneceğimiz çok şey var!
Değerlerin erozyonu ve toplumsal çözülme
"Benzersizlik" Anlatısı ve Aynılaşma
Kurtuluşun tek çaresi Allah'a dönmektir
Mazlumlar için elimizden geleni yapıyor muyuz?