Mustafa Özcan / Fikriyat
Reysuni’nin istifası ve alınacak dersler
Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği'nin Yusuf Kardavi'nin ardından ikinci başkanı olan Ahmet Reysuni, Filistin asıllı Ürdünlü yazar Yaser Zaatreh'nin ifadesiyle gerçek bir ilim sahibi ve sadık birisidir. Belki de Zaatreh Müslüman Kardeşler hareketine bağlılığı ve mensubiyetten dolayı dayanışma amacıyla böyle bir değerlendirme yapmış olabilir. Bununla birlikte bendeniz de Reysuni'nin bazı eserlerini okudum ve gerçekten de ilmi düzeyine hayran kaldım. Derinliği olan bir âlimdir. Usül-i fıkıh otoritesi olarak biliniyordu. Bir de İslam dünyasında Gazali ve Şatibi'den beri gelişen maslahatçı akımı temsil ediyordu. İslam dünyasında iki nitelikli akım var. Bunlardan birisi Reysuni'nin temsil ettiği makasid eş-şeria ekolü, ikincisi de İsmail Raci Faruki'nin öncülük ettiği sosyal ilimlerin İslamileştirilmesi çığırı idi. Maalesef birincisi 11 Eylül anaforuna yakalanmış ve bu suretle meşalesi sönmeye yüz tutmuştur. İkincisi de 8 yıllık iktidar deneyimiyle Fas İslamcılarının itibardan düşmesidir. Buna ilaveten Reysuni'nin skandalı kabilinden isabetsiz bir çıkış yapmasıdır. Fas Adalet ve Kalkınma Partisi 8 yıllık iktidarın ardından girdikleri seçimlerde sekizinci sırada gelmişlerdir.
Lakin her insanın bir sürçmesi veya tökezlemesi olabiliyor. Bu yönde bir Arap atasözü şöyledir: Li külli âlimin hefve, li külli cevadin kebve ve likülli sârimin nebve. Her âlimin bir sürçmesi, her atın bir tökezlemesi ve her keskin kılıcın bir körelmesi olur. Ahmet Reysuni için tökezlemeden öte çuvallama demek daha doğru olur. Neredeyse baştan ayağa Kuzey Afrika ülkelerini karıştıracak bir çıkış yaptı. Fas olarak Batı Sahrasının el-Uyun şehrinden girip Cezayir'e ait Tinduf şehrinden çıkalım demiştir. Bu yolda nefsle ve nefisle yani canla başla ve malla ve canla bu yolda cihat etmekten bahsetmiştir. Bu yeni yürüyüşü Kral Hasan'ın 1975 yılında gerçekleştirdiği Yeşil Yürüyüşe benzetiyordu. Kısaca mahzen devletinin sınırlarını genişletmek için komşu Müslüman ülkelere cihat bayrağı açmaktan bahsetti. Sonra söylediklerini tamir etmeye çalıştı ama bir kere oy yaydan çıkmıştı. Ötesinde tamire çalıştıkça daha da battı. Çırpındıkça daha çok batıyordu. Moritanya'nın yanlış kurulan bir devlet olduğunu ve Fas'tan koptuğunu söyledi. Geri dönmesi gerektiğini ima etti. Ardından da bunu tamir sadedinde bu ülkeye Moritanya denmesinin garip olduğunu Şankit ülkesi olarak anıldığını, dendiğini ve denmesi gerektiğini söyledi. Güya yanlışını bu yolla tamir etmiş, düzeltmişti. Kısaca özrü kabahatinden büyük olmuştur. Buna mukabil Moritanya âlimleri, 5. yüzyılda Murabıtlar Devletinin dışında kimsenin boyunduruğu altına girmediklerini beyan etmiştir… Murabıtlar Devleti o dönemde Fas'ı da yönetmiş ve Endülüs'e akınlar düzenleyerek ora halkını İspanyollara karşı korumuştur. Cezayir gazetelerinden Al Şuruk yazarlarından Muhammed Hadi el Haseni de Moritanya'ya Şankit ismini öneren Ahmet Reysuni'nin neden kendi ülkesine de eski ismi Marakeş'i önermediğini soruyor! Velhasıl meseleyi eşeledikçe, derinleşiyor! Reysuni ise meseleyi istediği taraftan tutuyor! Bu da tutarlılığını götürüyor!
Bu açıklamalardan dolayı afallamadığımı söylersem yanlış olur. Bu kadar seviye düşüklüğünü doğrusu Reysuni gibi birisinden beklemiyordum. Son sıralarda muhtelif sebeplerden ötürü ve özellikle de Batı Sahrası meselesinden dolayı iki ülke yer yer çatışmanın eşiğine geldi. İki ülkenin çatışma ortamına yuvarlandıklarını görebiliyorduk. Buna rağmen o yatıştırıcı olacağı yerde kızıştırıcı olmuştur. Bir âlime yakışmayacak şekilde yangının üzerine körükle gitmiştir. Yanlışlarından birisi ulemanın misyonu gereği yatıştırıcı olacağı yerde kışkırtıcı olmasıdır. Uluslararası alanda veya Müslümanların vahdet platformunda ulusalcı bir çıkış yapmıştır. Ya kurumunu söylemlerine alet etmişti ya da hafiflik göstermişti.
Bu meselenin tamiri uzun sürecektir ve bunun uzun gölgesi Uluslararası Âlimler Birliği'nin geleceğine de düşecektir. Sürekli olarak güven meselesi yaşanacaktır. Bir de böyle bir kurumun Katar gibi temsili kabiliyeti sınırlı ve hacmi belli bir ülkede faaliyet göstermesi de soru işaretleri taşıyacaktır. Birleştirici alanda yıkıcı bir dil kullanmıştır. Bunu Fas rejimi adına yapması da işin başka bir garabeti. Fas rejimi daha bir iki yıl önce İsrail ile tam diplomatik ilişkiler kurdu. İsrail-Fas ilişkilerinin nedeni Cezayir'e nispet etmek ve güç devşirmek, ayrıca Batı Sahra'sı konusunda İsrail ve bileşenlerinin desteğini kazanmak ve almaktı. Ahmet Reysuni ise ' İsrail olmadan da Fas halkı kendi başına bu işin üstesinden gelebilir, bunun için biz bize yeteriz ' ifadesinde bulunmuştur.
Mevcut bölgesel veya uluslararası sınırların emperyalist geçmişin gölgesinde teşekkül ettiği ve belirlendiğini söylemiştir ki, doğrudur. Lakin bunun tamiri nasıl olmalıdır? Denildiği gibi diğer ulusal sınırlara karşı cihat mı ilan edilmeli? Ya Cezayir Polisaryo'yu da arkasına alarak Batı Sahrası'nı kurtarmak için tersinden El-Uyun şehrine doğru bir akın ve eylem mi başlatmalı?
Sonra 15. yüzyıldan beri İspanyolların işgali altında olan iki Fas şehri Septe ve Melile neden 'uluçtan' yani gâvurlardan temizlenmiyor? Neden Reysuni, Tinduf'a yönelik bir sivil ve askeri yığınak ve çıkartma yapmaktan bahsediyor da İsrail ile kurulan ilişkileri sonlandırmak için Fas halkını şehir meydanlarına davet etmiyor?
Burada Fas İslamcılarını yeniden değerlendirmeye almamız gerekiyor. Hareketin siyasi kanadının lideri Benkiran, Reysuni'nin konuşmasını benimsemediklerini belirtti. Sadettin Osmani'de 25 yıl önce medeni - kültürel soykırım olarak nitelediği İsrail ile diplomatik ilişki kurma işlemini bizzat kendisi deruhte etmişti. Gazi Tevbe kitap hacmindeki çalışmalarıyla sadettin Osmani'nin İslami açıdan devlet yönetimiyle ilgili teorilerinin sapma ve saptırmalarla dolu olduğunu ortaya koymuştur. Şimdi de hareketin dini ayağı ve kanadı olan Tevhid ve Islah Hareketi'nin yetiştirdiği en parlak simalardan Ahmet Reysuni böyle bir tökezleme içine girdiğini görüyoruz. Onun da siyasi fikirleri elenmelidir. Dolayısıyla Fas ile ilgili olarak geride tasavvufa meylinden dolayı eleştirilse de en azından siyasi alanda tepki çekmeyen El Adlu ve'l İhsan hareketi ile bağımsız âlimler kalmıştır. Bu bağımsız âlimlerden birisi Ferid Ensari idi ve rahmetlik olmuştur. Ferid el Ensari özellikle siyasi alanda gayri tabii büyümelerden bahsetmiş ve bunlara karşı uyarıcı olmuştur. El Beyan ed Daaviyyu ve Zahiretü't Tedahhum es Siyasi - Davanın İzahı ve Siyasi Enflasyon Fenomeni adlı eserini kaleme almıştır. Bu eserinde Reysuni'nin fikirlerini ele almıştır. Yazdıkları Gazi Tevbe'nin mukaddimesi kabilindendir. Ferid el Ensari'nin Reysuni ve benzerleri için söyledikleri yerinde çıkmıştır. Keşke yanılsaydı. Bir siyasi skandala imza atarak afakımızdan uful edip çekilmiş ve kariyerini bu suretle tamamlamıştır.