HAKSÖZ-HABER
Kaymakam Yusuf Güler'in ve Jandarma komutanı başta olmak üzere, kolluğun aylardır süren uygulamalarına isyan eden Suriyeliler en nihayet açlık grevine başladılar. Bazı Suriyeliler ise ise sınır kabul noktasında protesto eylemi gerçekleştirdiler.
Söz konusu kaymakamın zulüm uygulamaları yüzünden birçok insan hayatını kaybettiği gibi, savaştan bitap düşmüş insanların onur ve haysiyetleri de her gün ayaklar altına alınmakta. Üstelik yaptıkları şikayetlerden ötürü kolluk tarafından tehdit edilmekte ve dövülmekteler.
Reyhanlı’daki Kaymakam Zulmü Ne Zaman Bitecek?
Yazar Hakan Albayrak bu durumu, bizzat bölgeye intikal edip kaymakamla görüşmelerinin ardından tespitlemiş ve konu hakkında da iki yazı yazmıştı. Başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere, İçişleri Bakanını da göreve çağıran Albayrak, yetkilileri bir an evvel harekete geçmeye davet etmişti.
İşte o makalelerden bazı pasajlar:
Lusi (25 Ekim 2014)
Reyhanlı Kaymakamı Yusuf Güler'in nazik davetini geri çeviremeyip Reyhanlı'ya gittim. Kaymakamlıkta, odasında görüştük, tartıştık. Bükülmez Karakolu Komutanı Yüzbaşı Serkan'ın Suriyeli yaralıları içeri almaması yüzünden iki kardeşimizin öldüğü iddiasını bir kenara bırakıp başka şeyler konuşmak istediği, o komutan yerine benimle ve arkadaşlarımla uğraşmayı tercih ettiği için lafı uzatmadan gitmek üzere kalktım. Oturmamı istedi. "Lusi denilen köpek yüzünden kapının daha evvel de Suriyeli yaralılara ve hatta insani yardım geçişine günlerce kapalı tutulduğunu biliyor musunuz?" diye sordum. "Hayır" deyince, dünyadan haberi olmayan bir kaymakamla daha fazla vakit kaybedemeyeceğimi ifade edip çıktım odasından.
Lusi… Bükülmez Karakolu'nun maskotu. Komutanın cancağızı. Günlerden bir gün Suriye tarafına geçip, bombardımandan kaçanların oluşturduğu çadır kentte kaybolmasın mı? İşittiğime göre Suriyelilere yardım yetiştirmek için çırpınan insani yardım gönüllülerine "Ben yoruldum, siz de yorulun", "Bu kapının kapatılması lazım", "Suriyelilere hizmet etmek istemiyorum", "Beni şikayet edin de buradan alsınlar" deyip duran ve Suriyelilere posta koymak için daima fırsat kollayan yüzbaşı gürlemiş tabii: 'Lusi bulunup getirilene kadar kapıyı kapatıyorum. Yardım geçirmiyorum, yaralıları almıyorum!'
Suriyeli devrimciler, çaresiz, Esed'i-IŞİD'i bırakıp Lusi'yi bulmak için seferber olmuşlar. Meğer Lusi bir şekilde Hama'ya kadar gitmiş. Bulunması dört gün sürmüş. Bu zaman zarfında yaralılar gerçekten de Türkiye'ye alınmamış. İki gün boyunca da Suriye tarafına insani yardım geçişine izin verilmemiş.
…Dört kişiden ayrı ayrı dinledim ve bölgedeki pek çok kişiye (Türkiyeliler, Suriyeliler) teyit ettirdim bu hadiseyi. Suriyeli bir devrimci çok acı bir espriyle dedi ki: "Lusi kadar kıymetli olmadığımızı elbette biliyoruz, fakat o köpeğe kurban edilecek kadar da aşağılık yaratıklar olmadığımızı takdir edersiniz."
Daha neler neler...
Uzatmak istemiyorum. Bir faydası da olmuyor zaten. Kaç gündür yaprak kımıldamadı, kaymakam ve yüzbaşının özgüveni yerli yerinde, işlerini her zamanki hal üzre devam ettiriyorlar. Bu arada, benimle görüşüp şikayetlerini anlattıkları için Suriye tarafının kulağını çekip duruyorlarmış. Türkiye kapısında can veren iki Suriyelinin acı hatırasıyla ilgilenmiyorlar, benimle uğraşıyorlar. Kendileriyle uğraşan bir devlet iradesi görmedikleri için olsa gerek, gayet rahatlar.
…
Türkiye Kapısında Ölüme Terkedilen Suriyeliler (22 Ekim 2014)
Pazartesi günü akşama doğru Suriye sınırından arkadaşlar aradı. Bükülmez Karakolu'nun komutanı olan yüzbaşının bombardımandan kaçan Suriyelilerin çadırlarının Türkiye topraklarına fazla yakın yerlere kurulmasını protesto etmek maksadıyla sınır kapısını yaralıların geçişlerine kapattığını ve Esed güçlerinin attığı varil bombasıyla ağır yaralanan iki Suriyelinin bu yüzden öldüğünü söylediler. Can kayıpları üzerine Suriye tarafı sınırı kapatmış, insani yardımın geçişine bile izin vermeyip "Yaralılarımızı ölüme terk edenlerin yardımını istemiyoruz" demiş.
Hemen Suriye tarafındaki Atme Kapısı'nın ... sorumlusu olan Ebu Hasan'la irtibat kurdum. Ağır yaralı iki vatandaşlarının hastaneye yetişmelerine karakol komutanı tarafından mani olunduğu için can verdiği bilgisini teyit edip ekledi: "Bu karakolda bize öteden beri kötü davranıyorlar. Geçişlerine izin verilmediği için ölen yaralılarımızın sayısı 10'u buldu. Recep Tayyip Erdoğan sadece Türkiye'nin cumhurbaşkanı değil, bizim de liderimiz. Bütün mazlumların lideri. Biz ona güveniyoruz, bizim iyiliğimizi istediğinden eminiz; fakat burada maruz kaldığımız muamele Erdoğan'ın çizgisine ters. Kendi kafalarına göre hareket eden iki-üç kişi, Erdoğan'ın takip ettiği rahmet yolunu gölgeliyor. Erdoğan buna izin vermemeli."
Ne yazık ki sadece iki-üç kişi değil, koca bir devlet aygıtı yıllardır Bükülmez Karakolu'nda yaşanan acılara göz yumuyor veya onları sineye çekiyor. İki yılı aşkın bir süredir bu karakolla ilgili birbirinden önemli şikayetler işitiyorum ve bunları yetkililere iletiyorum. "Devrimcisin, ha? Esed'le savaşıyorsun, öyle mi?" denilerek askerlerimiz tarafından evrile çevrile dövüldüğünü söyleyen bir Suriyelinin şikayeti mesela. Tüylerim diken diken oldu, hemen karakola telefon açıp komutanla görüştüm, "Bu iddia doğru mu?" diye sordum; "Ne münasebet!" filan demedi, gayet pişkin bir üslup ve ses yonuyla "Size bilgi veremem" dedi. Ne mi oldu o komutana? Görev süresi dolana kadar karakolun başında kaldı. Ve yaraya neşter vurulmadığı için o komutan gittikten sonra da sorunlar devam etti. Şimdiki komutan, "Yapmıyorum kardeşim! İstediğiniz yere şikayet edin" deyip durmasıyla meşhurmuş. Sadece Suriyelilere değil, Kızılay'a bile müşkülat çıkarıyormuş.
…
Şimdi kaymakam bey Suriye tarafındakilerin doğru söylemediğini, iki yaralının değil sadece bir yaralının öldüğünü, sözkonusu olan diğer şahsın bombardıman mağduru değil kanser hastası olduğunu ileri sürüyormuş. …Velev ki doğru söylüyor olsun; bir tek yaralının bile ölmesi yeterince trajik değil mi? O komutanla ilgili şikayetler kendisine öteden beri iletilen kaymakam, Suriyeli bir yaralının Türkiye kapısında ölüme terkedilmesinden mesuldür ve hiçbir mazeret bu mesuliyetini ortadan kaldırmaz.
Yaralıların veya yaralının ölmesi üzerine "Biz ne yaptık Allahım!" deyip kendilerini affettirmenin yollarını aramaları gereken mahalli yetkililer bunun yerine ne yapmışlar, onu da anlatayım: Karakol komutanı akşama doğru Atme Kapısı'na gidip, zerre kadar üzüntü belirtmeden, "Şu çadırları kaldırırsanız yaralılarınızı alırız" demiş. O kadar. Kaymakamın yardımcısı da Atme Kapısı'na gidip, hesap vereceği yerde Suriyelilerden hesap sormuş: "Niye böyle yapıyorsunuz? Sizi kim kışkırtıyor?" Demek ki ona göre asıl sorun, yaşanan trajedi değil, trajedinin kamuoyuna haber verilmesi!
…Bükülmez Karakolu ve ilgili kaymakamlığı kontrol altına alalım lütfen. Bir tarafta Suriyeli muhacirlere "Siz bizim için şerefsiniz, bereketsiniz" diyen cumhurbaşkanımız, öbür tarafta Suriyeli yaralıları Türkiye kapısında ölüme terk eden yetkililer... Bu çelişkiye daha fazla katlanamayız.