Resullerin, elçiliğe seçilme nedenleri nelerdir?

ABDULHAKİM BEYAZYÜZ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Yüce Allah’a hamd, Resulüne selam olsun. Diğer yazılarımızda, Resullerin en temelde, beşer ve Resul olmasından kaynaklanan özellikleri olduğunu ifade etmiş ve Resullerin beşer olmalarından kaynaklanan özelliklerin üzerinde durmuştuk. Bu yazımızda ise, Resullerin, Yüce Allah’ın elçisi olmaktan kaynaklanan özellikleri üzerinde durmaya başlayacağız.

2-)  RESULLERİN, YÜCE ALLAH’IN ELÇİSİ OLMAKTAN KAYNAKLANAN ÖZELLİKLERİ.

a-)Resullere vahiy indirilmiştir:

Konuyla ilgili ayeti kerimelere bakalım:

“Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen ve bütün insanları uyarmak üzere, kuluna hakkı batıldan ayırt eden Kuran'ı indiren Allah ne yücedir.”1

“Elif, Lam, Ra. (Bu bir) Kitap'tır (ki,) Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.”2

“De ki: "Kim Cibril'e düşman olursa, (bilsin ki) o bunu (Kur'an'ı) Allah'ın izniyle, daha önce gelmiş olanları doğrulayıcı, iman edenler için de bir hidayet rehberi ve müjde olarak senin kalbine indirdi. Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine Cibril'e ve Mikail'e düşman olursa Allah da kâfirlere düşmandır.”3

“Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur.”4

“Doğrusu Allah, size bir zikir (uyaran, hatırlatan ve öğüt veren Kur’an) indirmiştir. İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onu içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir.”5

“(O Peygamberleri) apaçık mucizelerle ve kitaplarla (gönderdik). Ve biz sana da bu uyarıcı kitabı indirdik ki, insanlara, başından beri indirilen mesajın aslını olanca açıklığıyla ulaştırasın.  Olur ki iyice düşünürler!”6

“Şüphesiz biz sana Kitab'ı insanlar için hak olarak indirdik. Kim hidayete ererse bu kendi lehinedir. Kim de sapıtırsa yalnız kendi aleyhine sapıtır. Sen onların üzerine vekil değilsin.”7

b-) Resuller Yüce Allah’ın elçisi olduklarından, onlara indirilen vahiy, sağlamca korunacak şekilde Resullerin kalplerine indirilmiş ve bunun eksiksiz bir şekilde insanlara aktarılmasının takipçiliği yapılmış ve bunun gerçekleşmesi sağlanmıştır.

Konuyla ilgili ayeti kerimeler;

“Onu (sana vahiy edileni) acele ile (kavrayıp ezberlemek) için, (Cebrail tamamını sana vahiy etmeden) onunla beraber dilini oynatma. Şüphesiz onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak bize düşer. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu takip et. Sonra onu açıklamak da bize aittir.”8

“Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahiy edilmesi tamamlanmadan önce Kur'an'ı okumakta acele etme. "Rabbim! İlmimi arttır" de.”9

“Sana (Kur'an'ı) okutacağız ve sen onu unutmayacaksın. Ancak Allah'ın dilediği müstesna! Şüphesiz (yalnız) O'dur (insanın) kavrayışına açık olan her şeyi ve (ondan) gizli olanları bilen.”10

Yukarıdaki ayette geçen “Ancak Allah'ın dilediği müstesna!” ifadesi,  yüce Allah’ın iradesinin mutlaklığına işaret etmektedir. (Haşa) yüce Allah’ın bazı ayetleri unutturduğu şeklinde asla anlaşılamaz. Nitekim buna benzer bazı ifadeler ve unutturma neshinin olmadığına dönük geniş bilgi için bakınız: https://www.haksozhaber.net/kuranda-nesh-var-mi-2-29997yy.htm)

“Eğer Peygamber bize atfen bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, elbette onu bundan dolayı kıskıvrak yakalardık; sonra da onun şah (can) damarını keser atardık. Hiçbiriniz buna engel de olamazdınız.11

“O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elçileri içinde razı olduğu başka. (vahyini sadece seçtiği seçkin peygamberlere indirir) Çünkü O, bu (elçileri)nun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici melek)ler dizer. Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) onların nezdinde olanları sarıp-kuşatmış ve her şeyi sayı olarak da sayıp-tespit etmiştir.”12

c-) Resuller kendilerine indirilen vahyi en iyi bir şekilde anlamış, en üst derecede yaşamış, bu vahyi eksiksiz olarak insanlara iletmiş, kapalı boyutlarını açıklamış, dini meselelerde daima vahyin canlı bir örneği ve modeli olarak insanlara kılavuzluk yapmışlardır.

Konuyla ilgili ayeti kerimeler

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni (olduğu gibi) tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. (Görevini yaparsan) Allah seni (inanmayan) insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, inkârcılar topluluğunu (istemedikleri için zorla) doğru yola iletmez.”13

“Nitekim içinizde, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran ve size Kitab'ı ve hikmeti öğreten, daha önceden bilmediğiniz şeyleri bildiren, sizden bir peygamber gönderdik.”14

“Allah, müminlere içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara Kitap’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. Oysa daha önce açık bir sapıklık içinde idiler.”15

“(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.”16

“Biz bu kitabı sana sadece, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da rehber ve rahmet olsun diye indirdik.”17

“Ey Nebi! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.”18

“(O Peygamberleri) apaçık mucizelerle ve kitaplarla (gönderdik). Ve biz sana da bu uyarıcı kitabı indirdik ki, insanlara, başından beri indirilen mesajın aslını olanca açıklığıyla ulaştırasın.  Olur ki iyice düşünürler!”19

Konuyla ilgili sahih rivayetler:

Sa’d İbni Hişâm'dan rivâyet edildiğine göre şöyle dedi: Ben Ayşe (r.a.)’ye, “Bana Resulullah (s.a.v)’ın ahlâkını (yaşayışını) anlatır mısın?” dedim. Ayşe (r.a.); "Peygamberin ahlâkı (yaşayışı), Kur‘ân'dan ibâretti" cevabını verdi20

"Benim ve Allah'ın benimle gönderdiğinin durumu; milletine gelip ‘ey milletim, ben (üzerinize gelmekte olan düşman) ordusunu gözlerimle gördüm. Ben apaçık bir uyarıcıyım. Başınızın çaresine bakın, kurtulmanın çaresini arayın’ diyen bir adamın durumuna benzer. Kavminden bir grup ona ina­nıp itaat eder ve akşamdan yola düşer ağır ağır yürür gider. Bir başka grup ise ona inanmayıp yalanlayarak yerlerinde kalırlar. Düşman ordusu sabaha karşı onlara baskın verir, onları helak eder, köklerini kazır. İşte bana itaat edip getirdiğime tâbî olanlarla, bana isyan edip getirdiğim hakkı yalanlayanların durumu budur."21

“Ben sizi kuşağınızdan yakalamış, ateşe düşmemeniz için gayret ediyorum, siz ise elimden kurtulup kendinizi ateşe atmaya çalışıyorsunuz"22

d-) Resuller, insanların en ahlaklısı, akıllısı, cömerdi, hikmetlisi, gayretlisi, özverilisi ve sabırlısı olan insanlardan seçilmişlerdir. Zaten onlar bu üstün ahlak ve istikamete sahip olduklarından dolayı, yüce Allah tarafından elçilik gibi büyük bir makama layık görülmüşlerdir. Bu nedenle Resuller asla imandan sonra küfre dönmeyen, yüz kızartıcı bir yanlışa düşmeyen ve bu istikametlerini ölünceye kadar da sürdüren, insanların yüz akı olan büyük ve özel insanlardırlar.

Resullerin bu üstün hal ve konumları, Yüce Allah tarafından iradeleri alınarak veya zorla oluşturulmamıştır. Resuller bu üstün hal ve konumlarına, özgür iradeleriyle ortaya koydukları güzel istikametli gayretleriyle ve yüce Allah’ın da, bu çabalarını rahmet ve azametine yakışır bir cömertlikle bereketlendirmesiyle ulaşmışlardır. Yanı sıra bu zatlar peygamber olmak için özel bir çaba ve gayrette de bulunmamışlardır. Ama Yüce Allah sınırsız ilmiyle, onların adaleti, iyiliği, merhameti ahlak haline getiren salih zatlar olduğunu bilerek, onları peygamberlik için uygun bulmuş ve onlar elçiliği için seçmiştir.

Resullerin seçilme nedenleri üzerinde biraz daha durmakta fayda var. Bilindiği gibi yüce Allah (haşa) kullarının kavminden, renginden, sınıfından, mezhebinden, meşrebinden, cinsiyetinden değildir. O tüm kullarının sahibi ve yaratıcısı olan, eşi, benzeri, dengi olmayan, kendisi gibi bir varlığın olmadığı yegâne ilahtır. O yüce zatın kullarına yakınlık ve uzaklığı, sadece ve sadece onların özgür iradeleri, tercihleri ve gayretleri sebebiyle ulaştıkları takva derecesiyle ilgilidir. Nitekim yüce Allah “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve 'birbirinizi tanımanız ve tanışmanız' için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır.”23 Diye buyurarak bu gerçeği çok net bir şekilde ortaya koymuştur.

Ayrıca yüce Allah, bu gerçeği başka bir ayette şöyle ifade etmektedir: ” Yahudi ve Hıristiyanlar: “Biz Allah'ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz” dediler. De ki: “Peki, günahlarınızdan ötürü ne diye sizi cezalandırıyor? Hayır, siz de O'nun yarattıklarından birer beşersiniz. O, kullarından (niyet ve eylemlerine göre) dilediğini bağışlar, (Aynı şekilde niyet ve eylemlerine göre de) dilediğini cezalandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır. (Sonunda) dönüş ancak O'nadır.”24

Öyleyse şu soruyu soralım. Resullük makamı çok yüksek bir makam olduğuna göre, peygamberlik için tercih edilen zatların, seçilme nedenleri neler olabilir? Burada sınırlı ihtimallerden bahsedilebilir:

1-) Resuller, renk, sınıf, cins, kavim, coğrafya, meslek ve benzeri sebeplerle nedeniyle seçilmişlerdir.

2-) Resuller, milli piyangonun çekilişi gibi bir çekilişin, kendilerine isabet etmesi nedeniyle seçilmişlerdir.

3-) Resuller yüce Allah tarafından hiçbir sebep ve hikmet gözetilmeden ve rastgele şeklinde seçilmişlerdir.

4-) Yüce Allah ezeli ilmiyle, kimlerin kendi özgür akıl ve iradeleriyle insanların en hayırlılarını olmayı başaracaklarını bilerek, onları kendisine elçi seçmiştir.

Bu sayılan ihtimallerden ilk üçünün uygun düşmeyeceği ve Yüce Allah’ın adalet ve hikmetine uygun düşen maddenin sonuncu madde olduğu açıktır. Yalnız burada akla şu soru gelebilir. Doğmadan veya çocukken peygamber olacakları bildirilen Resullerin durumu,  peygamberlerin takva sebebiyle seçildikleri tezine ters düşmez mi? Bizce bu sorunun cevabı, hayırdır. Çünkü biz, yüce Allah’ın ezeli ilmiyle kimin nasıl bir performans göstereceğini bildiğini ve buna göre Resullerini seçtiğini söylüyoruz. Bunun çocuk olması ile büyük olması arasında ciddi bir fark yoktur. Zira yüce Allah ezeli ilmiyle insanların bütün zaman ve durumlarını (haşa) kesin olarak bilmeseydi, bir kişiyi kırk yaşında bile seçse, o kişi peygamberlikten sonra da pekâlâ sapabilir ve azgınlığa yönelebilirdi. Nitekim ileri yaşına kadar çok iyi ve dindar bir insan olarak bilinen Rahip Ebu Amir, peygamberimiz Medine’ye taşınınca, kıskançlık, kibir ve benzeri faktörler nedeniyle sapıtmış ve hakikatin dostluğundan, hakikatin baş düşmanlığına savrulmuştur.25 Tıpkı Hz. Musa’nın asa mucizesi karşısında, o ana kadar Firavunun uşaklığını yapan sihirbazların, çok kısa bir zamanda olumlu ve büyük değişimler geçirmeleri gibi.26 Zaten bilindiği gibi, insan hayatının her döneminde, tercihlerine bağlı olarak ciddi değişimler göstermeye müsait bir varlıktır. Nitekim şu iki ayette çizilen tablo da, tamda bu gerçeği yansıtmaktadır; “Siz iman ettikten sonra tekrar kâfir olduğunuz için boşu boşuna özür dileyip durmayın. Her ne kadar içinizden bir kısmını affetsek bile suçlarında ısrar eden günahkârlara, mutlaka azap edeceğiz”27 “İman edip sonra inkâr eden, sonra yeniden iman edip sonra tekrar inkâr eden sonra da inkârlarını artıranlar var ya, Allah onları ne bağışlar, ne de doğru yola yöneltir.”28

Görüldüğü gibi ki bazı insanlar defalarca değişim geçirebiliyor, küfürden imana, imandan küfre savrulabiliyorlar. Hâlbuki Resul seçilen kimselerin, asla imandan sonra küfre dönmeyeceklerini ve istikametlerini bozmayacaklarını, bizzat yüce Allah haber vermektedir: “Allah bir insana Kitap’ı, hükmü ve peygamberliği verdikten sonra onun insanlara: "Allah'ı bırakıp da bana kul olun" demesi söz konusu olamaz. Ancak o: "Öğrettiğiniz Kitap gereğince ve kendiniz de incelediğiniz üzere gönülden Rabbe kullar olun" der.”29  Nitekim peygamberler tarihinde, hiçbir peygamberin, hayatının ileri dönemlerinde (haşa) küfrettiğini ve yeryüzünde bozgunculuğa yöneldiğini göremiyoruz. Hatta bırakın peygamberleri görevlerinin ileri dönemlerinde (haşa) küfre sapmalarını, onların bile bile bir haksızlık ve zulümde bulunmalarına da asla rastlayamayız. Bu gerçekten dolayıdır ki, Kur’an’da, peygamberlerin bile bile zulmedeceğini ve haktan yüz çevireceğini düşünmek bile küfür sayılmıştır: “Hayır! Rabbine yemin olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”30 Hâlbuki normal müminler için bu tür hususların ihtimal dâhilinde olduğu herkesin malumudur. Ama Resullerin durumu çok farklıdır. Zira onlar insanlığın ve kaliteli şahsiyetliliğin zirvesini teşkil ederler. Tamda bu sebeple, yüce Allah, onların bu kalitesini ezeli ilmiyle bilerek, onları kendisine Resul seçmiş ve deyim yerindeyse dağına göre kar yağdırarak, onlara vahyini indirmiştir.

Bu nedenle Yüce Allah’ın, bir insanın daha çocukken peygamber olacağını haber vermesi, o peygamberin takvadan dolayı seçilmediğini göstermez. Zira yüce Allah ezeli ilmiyle o elçinin aklını ve iradesini hayatı boyunca nasıl kullanacağını, nasıl bir performans ve istikamet tutturacağını, başka bir deyişle nasıl bir takvaya sahip olacaklarını bilerek seçmesine hiçbir mani yoktur. Bu nedenle yüce Allah için, bir şahsın çocukken peygamber olacağının ilanı ile kırk yaşındayken birisinin elçi seçileceğinin ilanı açısından, hiç bir fark yoktur. Nitekim yüce rabbimiz, kendisine elçi kıldığı zatları, büyük bir bilinç ve hikmetle seçtiğini şöyle beyan buyurmaktadır: “Onlara ne zaman bir ayet gelse, derler ki: 'Allah'ın elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilene kadar kesin olarak inanmayacağız.' Allah, peygamberliğini nereye vereceğini daha iyi bilir. Bu, suçlu-günahkârlara, kurdukları hileli-düzenleri nedeniyle şiddetli bir azap ve Allah katında bir küçüklük isabet edecektir.”31

Diğer yandan elçi olarak gönderilenlerin, peygamberliğe seçildikleri için, Allah tarafından üstün bir takvaya zorla sahip kılındıkları da düşünülmemelidir. Tersine Resuller, özgür akılları ve iradeleriyle takva yolunu seçtikleri veya (çocukken peygamberler olacağı bildirilenlerin ise bu yolu) seçecekleri için, yani hür iradeleriyle üstün bir takvaya sahip oldukları için, yüce Allah tarafından peygamber seçilmişlerdir. Aksi takdirde peygamberlerin iradesinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla böyle bir durumda, Resullerin seçiminde yukarıda söylediğimiz ve ret ettiğimiz nedenler (kura, rastgele seçim vs.) tekrar devreye girecektir. Zira eğer bir kişi elçi seçildiği için, yüce Allah’ın zorlamasıyla üstün bir takvaya sahip oluyorsa, o zaman o elçinin diğer insanlar için örnek ve model olması da mümkün olmayacaktır. Zira böyle bir durumda, diğer insanlar gönderilen elçiye itiraz edecek ve şöyle diyeceklerdir: ‘Ey peygamber, sen kendi iradenle değil,  Allah’ın dilemesi ile kötülüklerden uzak kalıyorsun, biz ise peygamber olmadığımız ve dolayısıyla korunmadığımız için senin gibi iyi bir insan olmamız da mümkün değildir’  diyebileceklerdir. Şüphesiz bu iddialarında haklı da olacaklardı.

Bu nedenle Resullerin kıymetleri, onların özgür akılları,  özgür iradeleri ve özgür tercihleri ile dosdoğru bir istikamet tutturmalarından ve üstün gayretleri ile takvanın zirvesine çıkan insanlar olmalarından kaynaklanmaktadır. (Zaten beşer olmaları açısından, Resullerin diğer insanlardan hiçbir farklarının olmadığı açık bir konudur.) Bu nedenle, Resullerin davetlerine icabet edenler, peygamberlerin çıktıkları zirvenin ta yakınına kadar ulaşabileceklerini bilirler. Çünkü önlerinde kendi cinslerinden ve özelliklerinden bir varlığın ortaya çıkıp, iyilik ve güzellikte harika bir noktaya çıktığını ve süper bir örneklik sergileyebildiğine tanık olmuşlardır. Bu nedenle,bütün Müminler de, o örnek ve model olan beşer elçiyi takip ettiklerinde, (yüce rablerinin peygamberlerinin çabalarını, yücelik ve azametine yakışır bir şekilde büyütüp, desteklemesi gibi,) sünnetullah yasalarınca kendilerine de aynı lütuflarda bulunulacağından emindirler. Zira Allah’ın hikmetli yasasında değişiklik olmayacağını ve ayrıca yüce rablerinin kendilerine şöyle vadettiğini de bilirler: “İman edenlere yardım etmek ise, bizim üzerimizde bir haktır.”32 “ O, (Yüce Rabbiniz, varlık âlemine) rahmet etmeyi kendisine yasa haline getirmiştir”33

Yanı sıra şu da bilinmelidir ki, Resullere yapılan gaybi yardımların çokluğu da, rastgele bir durumdan kaynaklanmamaktadır. Bu yardımın çok olmasının sebebi, elçilerin daha fazla çaba göstermeleri, üstün derecede iyilikler yapmayı başarmaları ve ağır sorumluluklar altında olmalarıdır. Çünkü sünnetullah yasası rastgele değil, insanların gayret ve takva derecelerine göre, bir usul içinde ve yüce Allah’ın engin hikmeti içinde işlemektedir.

Dolayısıyla şunu tekrar söyleyebiliriz, Resullerin, peygamber seçilmeleri onların özgür iradeleri ile ortaya koydukları harika çaba ve yüce Rabbin bu çabayı kendi zatının cömertliğine yakışır bir şekilde büyütüp, bereketlendirip, mükâfatlandırması sayesinde gerçekleşmiştir. Zaten sünnetullah hep bu şekilde işlemektedir; Kulların iyiliğe dönük çaba göstermesi ve yüce Rabbin büyüklük ve azametine yakışır bir şekilde bu çabaları destekleyerek büyütmesi ve bereketlendirmesi. Tıpkı insanların iman çabalarında olduğu gibi. Kişiler kendi hür tercihleriyle iyiliğe ve hakikate dönük bir adım attıklarında,  yüce Allah onların bu adımlarını, on adımlık bir ilerlemeye dönüştürür.34 Yalnız kişiler bir adım bile atmağa yanaşmadığı sürece, Allah asla kimseyi zorla hidayete yöneltmemektedir. Dolayısıyla her fert ve toplumların çabaları için de, aynı durum söz konusudur. Kötülüğe dönük atılan adımlar ise, Yüce Rabbin rahmeti sebebiyle daha fazla büyütülmez ve sadece kendisi kadar kalır. Nitekim yüce Rabbimiz bu gerçekleri şöyle ifade buyurur: “ Kim iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır; kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.35 “Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.36

Bu nedenle Kur’an’da, kişilerin iman ettiği söylenir ve iman eylemi kişiye nispet edilir. Kur’an’ın bu ifade tarzı, elbette doğru bir ifade tarzıdır. Zira yüce Allah sonsuz rahmeti ve cömertliğiyle kişilerin imana dönük çabalarını katlar. Ama kişinin iyiliğe dönük bir adımı olmasa, Yüce Allah’ın rahmeti de, bereketlendirmesi de olmayacak ve dolayısıyla iman da ortaya çıkmayacaktır. Aynı şekilde cennete girenlere de amellerinize karşılık cennete girin denilmektedir. Şu ayette buyrulduğu gibi: "(Melekler) Selâm size, yaptıklarınıza karşılık cennete girin!" derler.”37 Ama bu kulun sadece kesbiyle baş başa bırakıldığı ve Kerim ve Rahim olan yüce Allah tarafından desteklenmediği anlamına da gelmemektedir. Bu sebeplerden dolayı, Müminler olarak Allah’ın lütfuyla Müslüman olduk deriz. Zira biliriz ki, iman etmeye dönük attığımız her adım en az on adıma dönüştürülerek mükâfatlandırılmıştır. Aynı durum peygamberler içinde geçerlidir. Onların Resul kılınmalarının altında yatan neden,  onların amel ve takvada zirveyi yakalayacak insanlar olmalarıdır. Ama bu, Yüce Allah’ın bu makama ulaşmalarında lütuf ve ikramlarının olmadığı şeklinde de anlaşılmamalıdır. Çünkü yüce Allah, kullarına iyilik ve ihsanda bulunmayı kendisine ahlak ve yasa edinmiştir: “O, rahmet etmeyi kendi nefsine farz kılmıştır.”38 Dolayısıyla, yüce Allah’ın tüm kulları, istisnasız ve her daim onun lütuf ve ikramları altında yaşamlarını sürdürürler. Elbette insanların içinde Müminler, Müminlerin içinde de Resuller daha fazla lütuflara nail oldukları ve olacakları da açıktır.

Konuyla ilgili ayeti kerimelere bakalım: 

“(Ey Resulüm!) Gerçekten Sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.”39

“Gerçek şu ki, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça ananlar için, Allah'ın peygamberinde, güzel örnekler vardır.”40

“Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi mümkün değildir. Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.”41

“Ve (bir de): “Bu Kur’an, iki şehir (Mekke ve Taif)’ den büyük bir adama indirilse olmaz mıydı? dediler. Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.”42

 “Gerçek şu ki, [ey insanlar,] size kendi içinizden bir Elçi gelmiştir: sizin [öte dünyada] çekmek zorunda kalabileceğiniz sıkıntıdan ötürü kendini [zihnen] büyük bir yük altında hisseden; size çok düşkün [ve] müminlere karşı şefkat ve merhametle dolu bir Elçi... (Ey Muhammed! Buna rağmen eğer onlar) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.”43

“Hiç şüphe yok ki İbrahim tüm güzellikleri kendinde toplamış başlı başına örnek bir önder, her türlü kötülükten yüz çevirip bütün varlığıyla Allah’a adanmış biriydi ve o, asla başkalarına ilâhlık yakıştıran bir müşrik olmadı. Allah'ın nimetlerine şükredendi. (Allah da) onu (peygamberliğe) seçmiş ve onu dosdoğru bir yola iletmişti.”44

Davud'a Süleyman'ı bahşettik. O ne güzel bir kuldu! (Her tutumunda Allah'a) yönelen biriydi.45

“Şöyle dedik: “Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma.” Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi46

“(Ve Yahya doğup büyüyünce kendisini peygamber yaptık ve:) “Ey Yahya! İlahi mesaja sımsıkı sarıl!” (diye ona öğüt verdik). O, daha küçük bir oğlanken biz ona hikmeti (doğru ve kuşatıcı düşünme yeteneğini) vermiştik. O, Allah'a karşı gelmekten sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi. Bunun içindir ki, doğduğu gün de, öldüğü gün de, (Allah'ın) selamı onun üzerindeydi ve diriltileceği gün de (ona) selam olsun!”47

“Onlara ne zaman bir ayet gelse, derler ki: 'Allah'ın elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilene kadar kesin olarak inanmayacağız.' Allah, elçiliğini nereye vereceğini çok daha iyi bilir. Bu, suçlu-günahkârlara, kurdukları hileli-düzenleri nedeniyle şiddetli bir azap ve Allah katında bir küçüklük isabet edecektir.”48

Konuyla ilgili hadisi şeriflere bakalım:

Sa’d İbni Hişâm'dan rivâyet edildiğine göre şöyle dedi: Ben Ayşe (r.a.)’ye, “Bana Resulullah (s.a.v)’ın ahlâkını (yaşayışını) anlatır mısın?” dedim. Ayşe (r.a.); "Peygamberin ahlâkı (yaşayışı), Kur‘ân'dan ibâretti" cevabını verdi.49

Enes (r.a.): “Resulullah insanların en güzel ahlaklısı idi.50

Abdullah b. Amr b. As (r.a) şöyle demiştir: Resulullah ne çirkin söz söyler, ne çirkin bir davranışa yeltenirdi. O “Sizin en hayırlınız, ahlakı en güzel olanlarınızdır” buyururdu.51

e-) Resuller, peygamberlik öncesinde de yüce Allah tarafından rahmetle gözetilmiş ve desteklenmişlerdir.

Bu desteklenme iradelerinin alınması tarzında değil, yüce Allah’ın kendilerini hazırladığı büyük ve şerefli sorumluluk için, onlara işlerin kolaylaştırılması, davetin insanlara ulaşması için uygun bir zeminin oluşturulması şeklinde olmuştur. Bu desteğin temel nedeni ise, yüce Allah’ın insanlık ve tüm varlık için iyiliği dilemesi, toplulukları peygambersiz bırakmayı adaletine uygun bulmaması ve temelde insanlığı dünya ve ahirette mutlu etmeyi istemesidir. 

Konuyla ilgili ayeti kerimeler:

“(ey Muhammed) O, Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni, ne yapacağını bilmez bir durumda bulup, hak yola iletmedi mi? Seni yoksul bulup zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi hor görme, isteyeni de azarlama. Ve Rabbinin nîmetini (minnet ve şükranla) anlat da anlat.”52

(Bir zamanlar) İbrahim şöyle duâ etmişti: “Ey Rabbim! Bu (Mekke) şehri(ni) güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzaklaştır. Çünkü ey Rabbim, bu [tapınma nesneleri/tanrıçalar] gerçekten, insanlardan pek çoğunu yoldan çıkardı! “Bunun içindir ki, [yalnızca tebliğ ettiğim dinde] bana uyan kimse gerçekten bendendir; bana başkaldırana gelince, şüphesiz Sen çok acıyan, esirgeyen gerçek bağışlayıcısın! “Ey Rabbimiz! Gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılsınlar diye (böyle yaptım). Sen de insanlardan bazılarının kalplerini onlara meylettir (yanlarına varıp Kâbe'yi ziyaret etsinler) ve onlara verimli, bereketli rızıklar bahşet ki şükretsinler.”53

“Musa'nın annesine: “Çocuğu emzir. Başına bir şey gelmesinden korkuyorsan (bir sandık içinde) suya (Nil'e) bırak! Korkma ve (ayrı kalmana) üzülme! Çünkü biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız!” diye (ilham yoluyla) bildirdik. Ve (sonunda) Firavun ailesi[nden biri]  o'nu buldu [ve kurtardı]: çünkü [Biz] o'nun ileride, Firavun'un, Hâmân'ın ve onların maiyetindekilerin gerçekten yanlış yolda olduklarını görerek karşılarına bir düşman ve bir üzüntü [kaynağı] olarak çıkmasını [dilemiştik]! Firavun 'un (kendisinden çocuğu olmayan) karısı (Asiye sandıkta bir çocuk olduğunu görünce kocasına) şöyle dedi: “Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin! Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.” Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi. Bu arada, Musa'nın annesi yüreği acıyla dolup taşarak sabahı etti; öyle ki, eğer [sözümüze olan] inancını sonuna kadar canlı tutması için yüreğini iyice güçlendirmemiş olsaydık o'nun kim olduğunu az kalsın açığa vuracaktı. İşte bu haldeyken (Musa'nın) kız kardeşine: “Onu izle!” dedi. Ve [kız da], [Firavun ailesinden] kimseye fark ettirmeden o'nu uzaktan gözetledi. Ve Biz daha ilk günden o'nun [Mısırlı] sütannelerin memesini yadırgamasını sağladık ve [kız kardeşi bu durumu öğrenince, onlara:] “Size o'nun bakımını sizin adınıza üzerine alabilecek ve o'nu güzelce eğitip yetiştirecek bir aile göstereyim mi?” dedi. İşte böylece, o'nu annesine kavuşturduk ki gözü gönlü aydınlansın, artık üzülmesin ve onların çoğu bunu bilmeseler bile o, Allah'ın verdiği sözün mutlaka gerçekleşeceğini bilsin!54

“Muhakkak ki Allah, Âdem'i, Nuh’u ve İbrahim hanedanı ile İmran soyunu (İmran kızı Meryem ve İsa’yı) birbirinden gelen bir zürriyet olarak âlemler üzerine seçkin kıldı. Allah, (her şeyi) hakkıyla işiten, (her şeyi) hakkıyla bilendir. Hani İmran'ın karısı (İsa'nın büyükannesi ve Meryem'in annesi Hanne) şöyle demişti: “Ey Rabbim! Karnımdaki (çocuğumu) senin hizmetine adayacağıma söz veriyorum. Benden bunu kabul et. Doğrusu, yalnız sen, her şeyi duyan, her şeyi bilensin! İmran'ın karısı (Hanne) çocuk doğurunca, Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bildiği halde: “Ey Rabbim, onu kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir. Bununla beraber, ben onun adını (Allah'ın kulu anlamına gelen) Meryem koydum. İşte ben onu ve zürriyetini kovulmuş şeytanın şerrinden senin korumana bırakıyorum” dedi. Bunun üzerine Rabbi, Meryem'i güzel bir kabul ile kabul buyurdu ve onu iyi bir şekilde yetiştirdi ve (eniştesi) Zekeriya'yı da ondan sorumlu kıldı. Zekeriya ne zaman Meryem'in bulunduğu bölmeye girse, onun yanında bir yiyecek bulurdu. “Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?” diye sorardı. O da: “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.”55

“Hani Yusuf babasına: “Babacığım; ben (rüyamda) on bir yıldızın, güneşin ve ayın önümde hürmetle yere eğildiklerini gördüm” demişti. (Babası Yakup) şöyle dedi: “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra (şeytana uyup) sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insan için apaçık bir düşmandır.” “İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a nimetlerini tamamladığı gibi senin ve Yakup ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”56

Kavmi, “Onun için bir bina yapın, (içinde ateş yakın) ve onu ateşe atın” dedi. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de (onu kurtarıp) onları en alçak kimseler kıldık. Sonra İbrahim: “Ben Rabbim(in emrettiği yer)e gidiyorum; O bana yol gösterecek” dedi. “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.” Dedi. Bunun üzerine ona uyumlu/hoşgörülü ve olgun bir oğlan çocuğu müjdeledik. Ve (bir gün, çocuk, babasının) tutum ve davranışlarını anlayıp paylaşacak olgunluğa eriştiğinde babası ona şöyle dedi: “Ey yavrucuğum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, bir düşün, ne dersin?” (İsmail): “Ey babacığım! Sana emredilen neyse onu yap! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın!” dedi. Böylece ikisi de teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. Biz de ona: “Ey İbrahim! Rüyanın hükmünü yerine getirdin (imtihanı kazandın)” dedik. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.” “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandı.” Ona (imtihanı kazanmasına karşılık) fidye olarak büyük bir kurban verdik. Ve sonradan gelen kuşaklar arasında: “İbrahim'e selam olsun” diye ona güzel bir nam bıraktık. İyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim Mümin kullarımızdandı. Biz onu salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik. Onu da, İshak'ı da mübarek kıldık (üzerlerine feyiz, bereket ve rahmet indirdik). İkisinin soyundan iyiler de vardır; kendine açıkça zulmedenler de.57

Ayetlerden anlaşıldığı gibi, yüce Allah, elçilerine ve onların şahsında insanlığa merhamet etmiş ve onları yüksek ufuklara çıkarmak için, rahmetine, kudretine, azametine layık lütuflarda bulunmuş ve insanlar için hiçbir mazeret bırakmamıştır.

Sözlerimizin sonu yüce Allah’a hamdtır. Görüşlerimizden isabet ettiklerimiz yüce Rabbimizin lütfuyladır. Yanıldıklarımız ise bizim sınırlılığımızdan ve meseleleri karıştırmamızdandır. Yüce Rabbimizden bağışlanmayı talep eder ve lütfuyla bizi, rahmetine ve rızasına uygun yollarda sabit kılmasını niyaz ederiz.

Dipnotlar:

1- 25/1,2.

2- 14/1

3- 2/97,98.

4- 4/113.

5- 65/10,11.

6- 16/44.

7- 39/41.

8- 75/16---19.

9- 20/114.

10- 87/6.

11- 69/44---47.

12- 72/26----28.

13- 5/67.

14- 2/151.

15- 3/164.

16- 16/44.

17- 16/64.

18- 33/45,46.

19- 16/44.

20- Ahmed b. Hanbel, Müsned V, 163.  Aynı mânadaki diğer rivâyetler için bk. Müslim, Müsâfirin 39; Ebû Davud, Tatavvu' 26; Nesâî, Kıyâmu'l-leyl 2; Dârimî, Salat 165; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 54, 91, 188, 216

21- Buhâri, Rikak 26, İ'tisam 2; Müslim, Fedâil 16

22- Buhârî, Enbiya 40

23- 49/13.

24- 5/18

25- Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 60-62

26- 20/70.

27- 9/66.

28- 4/137.

29- 3/79.

30- 4/65.

31- 6/124.

32- 30/47.

33- 6/12.

34- 6/160.

35- 6/160

36- 2/261.ama bu yüce rabbin 

37- 16/32.

38- 6/12.

39- 68/4.

40- 33/21.

41- 3/79.

42- 43/30,31.

43- 9/128,129.

44- 16/120,121.

45- 38/30

46- 38/44.

47- 19/12---15.

48- 6/124.

49- Ahmed b. Hanbel, Müsned V, 163.  Aynı mânadaki diğer rivâyetler için bk. Müslim, Müsâfirin 39; Ebû Davud, Tatavvu' 26; Nesâî, Kıyâmu'l-leyl 2; Dârimî, Salat 165; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 54, 91, 188, 216

50- Buhari, Edep, 112. Müslim, Mesacid, 267.

51- Buhari, Menakip, 23. Müslim, Fedail, 68.

52- 94/6---11.

53- 14/35---37.

54- 28/7---13.

55- 3/33---37.

56- 12/4---6.

57- 37/99---113.