Dersim katliamının her gündeme gelişinde kopan fırtınaları, artık başka bir açıdan görebilmeliyiz.
Kamer Genç neden Meclis'in sabır törpüsüdür? Tunceli, nasıl Türkiye'nin eğitim düzeyi en yüksek ili olmuştur? Marjinal Marksist örgütler Dersim'de neden kök salmıştır? Tunceli, yakın zamana kadar PKK'nın giremediği tek şehirken bugün nasıl en pervasız eylemleri orada yapabilmektedir? Sanatta, edebiyatta Dersimlilerin olağanüstü başarısının sebepleri nelerdir? Hüseyin Aygün, beyefendiliğini bozmadan Dersim katliamını CHP gibi bir partide soğukkanlı bir ısrarla gündeme getirmeyi nasıl başarmıştır? Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığının Dersimli olmasından dolayı muhalefetle karşılaşması normal midir?
Bütün bu soruların cevabı Dersim katliamında saklı. 1937-38 yıllarında, bugün Tunceli başta olmak üzere Sivas, Erzincan, Elazığ, Bingöl gibi geniş bir coğrafyaya yayılan ve adına Dersim denilen bölgede 50 bin civarında sivilin hayatına mal olan bir katliam gerçekleşti. Yeni kurulan Cumhuriyet, vergi ve asker vermeyen bu bölgeye devlet otoritesi götürmek için bir plan yapıyor. Küçük çaplı bir isyan sonrasında devlet zor kullanarak, gözdağı vererek ve kan dökerek bu bölge üzerinde hâkimiyetini tesis ediyor.
Bugün hayatta olan son neslin hatırladığı bir felaket. Babam Dersim katliamı olduğunda 9 yaşında imiş ve bugün hayatta. Yukarıda Dersim ve Dersimliler için sorduğumuz soruların hiçbirini, Dersim katliamını yok sayarak veremezsiniz. Çünkü hâlâ açık duran bir yara bu. Üzerine bastıkça kanıyor.
CHP'nin 'Beyaz Türk' kanadı başta olmak üzere bütün tarafların bu meselenin bir siyasî polemik konusu olmadığını kavramaları lâzım. Parti içi hizip mücadelesini bu mesele üzerinden yürütmek sadece ahlâksızlık olur. Bu meseleyi CHP'yi ortadan çatlatan ve zayıflatan bir mesele olarak görmek ve parti rekabetine dâhil etmek de öyle. Bu mesele siyasetin konusu olmamalı. Nitekim bugüne kadar olmadı. Dersim katliamını dehşet verici boyutları ile gündeme getirenler Necip Fazıl gibi, İhsan Sabri Çağlayangil gibi Dersim'e uzak isimlerdi. Dersimlileri bugün geçmişin muktedirlerinin mesele yapması da mümkün değil. Dersim'le yüzleşmek, özeleştiri yapmak ve geçmişi inkâr etmeden yaraları sarmaya girişmek lâzım. Bunu yapmadan yukarıda sorduğumuz sorulara verdiğimiz cevapları değiştiremeyiz.
Peki, engel olan ne? Dersimlileri, Kılıçdaroğlu'nu, AK Parti'yi ve bu ülkenin vicdan sahibi bütün yüreklerini, bu acının ve ayıbın altında ezen ne?
Cevap şöyle: Resmî ideolojiyi değiştirmeden bu meseleyi çözemeyiz. Gerçeklerle yüzleşmemizi ve geçmişin hesabını görerek birlikte sağlam bir gelecek inşa etmemizi engelleyen şey işte bu resmî ideoloji.
Resmî ideolojiye bağlı kalarak, Dersim'de bir katliam olduğunu kim kabul edebilir? Cumhuriyet'in yıllar önce, başına buyruk bu bölgeyi taht-ı hâkimiyetine almak için bir plan yaptığını ve küçük bir isyan çıkartarak ve insafsızca şiddet uygulayarak maksadına ulaştığını mekteplerde ezberletilen resmî görüşlere bağlı kalarak kim kabul edebilir? Hadi katliam oldu diyelim. O zaman Atatürk gibi güçlü bir liderden habersiz bu kadar geniş çaplı bir harekâtın uygulandığını ve Seyit Rıza'nın ondan kaçırılarak idam edildiğini ispatlamak gerekmez mi? Daha ileri gidelim. Aynı resmî çerçevenin içinde kalarak, onun andını küçük çocuklara bağırta bağırta tekrarlatarak Kürt sorununu nasıl çözeceksiniz?
Dersim katliamının her gündeme gelişi, resmî ideolojinin üzerimize bir deli gömleği gibi yapıştığını göstermiyor mu? İdeolojisiz bir anayasaya bir de Dersim'de hayatını kaybedenlerin gözünden bakmayı deneyin.
Yaşadığımız gerçekleri, hem de çok acı gerçekleri sınırlı bir muhayyilenin ürünü olan daracık bir ideolojinin içine yerleştirmekte zorlanıyoruz. Artık gerçekleri tahrif etmek yerine şu kısır resmî ideolojiden vazgeçmek zorundayız. Resmî ideoloji çökerken, bu güzel ülke ve bu güzel insanlar neden altında kalsın? Atarsınız çöplüğe, olur biter.
ZAMAN