Tıp doktoru hukukçuluğa soyunursa, böyle saçmalar işte.
Üniversitelerarası KurulBaşkanı Mustafa Akaydın’dan bahsediyorum.
Danıştay 8. Dairesi’nin, YÖKBaşkanı’nın Anayasa değişikliği akabinde yayınladığı açıklayıcı yazısı hakkındaki yürütmeyi durdurma kararından sonra, ÜAKBaşkanı Akaydın, alelacele gazetecilerle konuşmuş: “Hakkımızda birçok suç duyurusu var, hepsi boşluğa düşmüştür. YÖK Başkanı'nın genelgesiyle türbana kapıyı açan rektörler, doğru ve hukuki olmadığını görmüş olmalıdır. Bu arkadaşlarımız suç işlemişlerdir. Yürütmenin durdurulması müspet. Son karar gelince rahatlık sağlayacaktır.”
Allah kimseyi yarım doktorun, yarım hocanın elinde bırakmasın.Tabiî yarım hukukçunun da!
Akaydın da rektör olması hasebiyle kendini hukukçu zannediyor. Yarım hukukçu! Sonuçta da, genelgenin ne anlama geldiğini, genelgenin yürütmesinin durdurmasının ne mânâsı olduğunu, genelgeye aykırılığın suç olamayacağını bilemiyor.
Biz kendisine anlatalım, o da hukukçularına sorup, teyidini alıversin!
Danıştay 8. Dairesi’nin, önceki gün açıklanan yürütmeyi durdurma kararı, genelgenin yetki unsuru ile ilgili.. Konu unsuru ile değil.
Ne demek “yetki”, ne demek “konu”?
Bir işlemi yapan kişi veya kurum, o konuda kanunla yetkili kılınmamış ise, sakatlık “yetki” ile ilgilidir.
Ancak, yapılan işlemin içeriği, Anayasa’ya veya kanuna aykırı ise, o zaman da sakatlık “konu” ile ilgilidir.
Yetki açısından sakatlık, yetkili kurul tarafından karar alınarak düzeltilir. Ama “konu” açısından sakatlığın, düzeltilme imkânı yoktur. Çünkü o içerikte karar alma yetkisi hiç kimsede yoktur.
Danıştay 8. Dairesi, kararı ne açıdan vermiş?
Yetki açısından..
Yani, “Yetkili makam yaparsa, sorun yok..” diyorlar.
Ama hukuk bilmez cahil rektörler ne diyor: “Artık üniversitelere türbanla giriş söz konusu olamaz.”
Haydi oradan cahil!
Danıştay’ın şu an verdiği karar, kesinlikle “başörtüsü yasağının devam ettiği” anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla yasakçı rektörlerin, tef çalarak oynamaları için, ortada bir sebeb olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Hatta özgürlük yanlısı iyimser bir yorum yaparsak, Danıştay 8. Dairesi’nin ilk incelemesinde vardığı sonucun, “konu açısından genelgede bir sakatlık olmadığı” yönünde olduğunu ve olumlu olduğunu söylebiliriz. Karar aslında, şu anlama gelmektedir: “Anayasa değişikliği ile, başörtüsü yasağı kalkmıştır. Bu yönde bir genelge yayınlanabilir. Ancak genelgeyi YÖKBaşkanı tek başına değil,YükseköğretimKurulu’nun alacağı karar sonrasında yayınlayabilir.”
Danıştay kararının bu anlama geldiği sonucuna nasıl vardım?
Şöyle vardım..
Yasakçı öğretim üyeleri derneğinin açtığı davada talep şu idi: “Başörtüsü yasağı kalkmadığı halde, YÖKBaşkanı bir genelge yayınlayarak, yasağın kalktığı yönünde görüş açıklamıştır. Hem başörtüsü yasağı kalkmadığı için, içerik (konu) açısından; hem de yetkili kurul tarafından alınmış bir karar olmadığı için, yetki açısından genelge iptal edilmelidir.”
Danıştay ise, bu iki iptal sebebinden birisini kabul ediyor, yetki açısından yürütmeyi durdurma kararı veriyor. Yürütmeyi durdurma kararına, “konu açısından sakatlık var” şeklinde bir ekleme yapmıyor.
Bunun mefhumu muhalifinden iyimser bir yorum yaparsanız, “Konu açısından sakatlık görülmemiştir. Hukuka uygunluk kararı izhar edilmiştir” denilebilir.
Çünkü Danıştay aksi kanaatte olsaydı, açıkca bu sakatlığı belirtecekti. Danıştay, yasakçı rektörler gibi düşünseydi, “Yasak kalkmamıştır.. YÖK Başkanı değil, Yükseköğretim Kurulu bile bu yönde bir karar alsaydı, yine hukuka aykırılık söz konusu olacaktı.Çünkü işlem konu açısından sakattır” diyecekti.
Konu, yetki açısından sakatlık izahı böyle..
ÜAKBaşkanı’nın, bir de “Türbana kapıyı açan rektörlerin suç işlediği” iddiası vardı! Bu görüş de tamamen sakat bir görüş!
Niye?
Çünkü, başörtüsü yasağı, söz konusu genelge ile değil, Anayasa değişikliği ile serbest bırakılmıştır. Dolayısıyla türbanlı öğrenciyi derse alan rektör, genelge gereği değil, Anayasa değişikliği gereği olarak bu özgürlüğü tanımıştır. Bu sebeble de, genelgenin yetki açısından yürütmesinin durdurulması, türban serbestliğinin devam etmesinin önünde bir engel değildir. Genelge daha sonra iptal bile edilse, serbestlik devam edecektir. Çünkü serbestliğin kaynağı genelge değil, Anayasa değişikliğidir.
“Türbanlıları okula alan rektörler mi, almayan rektörler mi suç işliyor” tartışmasında da, ceza hakiminin bakacağı hukuki kaynak; genelge değildir.
Bakılacak hukuki kaynak, “Anayasa, YükseköğretimKanunu ve Türk Ceza Kanunu”dur.
Genelge ister serbest desin, isterse yasak desin; genelge ile suç ihdas edilemez. Suçlar, kanunla ihdas edilir, kanunla kaldırılır. Dolayısıyla, rektörü yargılayacak olan ceza hakimi, Anayasa’ya bakacaktır.
Anayasa ne diyor: “Eğitim hakkı, ancak kanunla kısıtlanabilir.”
Akabinde ceza hakimi kanuna bakacaktır: “Kanunda türban yasağı var mı?” diye soracaktır rektöre.
Gösteremeyince de, açacak Türk Ceza Kanunu’nu, “Senin eylemin, eğitim hakkını kısıtlamaktır. Cezası da ...” deyip basacaktır cezayı..
Genelge imiş, başkan imzalamalı imiş, kurul karar almalı imiş tartışması, ceza hakimini bağlamayacaktır.
Çünkü ceza hakimi; genelge ile suç ihdas edilemeyeceğini bildiği gibi, genelgenin iptali ile de bir eylemin suç olmaktan çıkmayacağını gayet iyi bilir!
ÜAKBaşkanı Akaydın da, ODTÜRektörü Ural Akbulut da, fazla sevinmesin bence..
Yapılan Anayasa değişiklikleri yerinde durduğu sürece, Yükseköğretim Kanunu Ek 17’deki “Kılık kıyafet serbesttir” hükmü yerinde durduğu müddetçe, Türk Ceza Kanunu’ndaki eğitim hakkını kısıtlamanın suç olarak düzenlendiği madde yerinde durduğu müddetçe, türbanlı öğrenciyi okula almayan rektörün ceza almasını hiçbir Danıştay kararı önleyemez!
Anayasa’nın açık hükmüne karşılık Danıştay’ın 8. Dairesi’nden aksi bir karar
Vakit gazetesi