Aynı zamanda İtalya vatandaşı da olan Cemal Şaaravi, bir işadamı. Başkent Şam’ın kırsalındaki Sebine’de bir fabrikası ile Ürdün’ün başkenti Amman’da bir tasarım şirketi bulunan Şaaravi’nin hikâyesi “ölüm yolculuğu” olarak nitelendirdiği 6 Ağustos 2012’de Şam’dan Amman’a dönerken başladı.
Şaaravi, hikayesini şöyle anlatıyor; “Suriye’nin Ürdün tarafındaki sınır kapısına yakın bir kontrol noktasında duran otobüste bizimle yolculuk yapan sivil birisi hepimizden yanımızdaki tüm elektronik cihazları çıkarmamızı istedi. Ben de lap-top cihazı ile telefonumu çıkardım. Lap-topumu karıştıran bir polis benim gözaltına alınmamı emretti. Daha sonra öğrendiğim kadarıyla gözaltına alınmamın sebebi cihazımdan 'Suriye devrimi' ile alakalı videolar izlenmesiymiş.”
19 gün boyunca Suriye Hava Kuvvetleri İstihbaratı'na ait bir depoda tutulan Şaaravi daha sonra Şam’da bulunan Jandarma Polis Merkezi’ne, oradan da Şam’ın Mezze bölgesindeki Hava Kuvvetleri İstihbaratı'na ait bir toplama merkezine nakledildi.
Şaaravi'nin, tutulduğu yerde diğer tutuklulardan aldığı tavsiye “muhalif ve silahlı gruplarla alakasının olduğu bir hikâye üretmesi yoksa işkence ile öldürüleceği” oldu.
Soruşturma ve İşkence
Şaaravi, “arada bir soruşturmaya çıkarılırdım ve en büyük zorluğum beni sorgulayanlara anlatacağım aynı hikâyeyi unutmamaktı” diyor.
Diğer tutuklulara göre daha iyi koşullara sahip olduğunu belirten Şaaravi, "hemen hemen her gün dayağa maruz kalırdım" diyor. Kendisiyle aynı yerde tutulan birçok kişi hücreden çıktıktan sonra bir daha dönmedi. Daha sonra Şaaravi, bu kişilerin işkence ile öldürüldüğünü öğrendi.
“Ben ve beraberimdekiler içinde tutulduğumuz hücrede sırtüstü veya yan yatamıyor, ancak bağdaş kurarak oturabiliyorduk” diyen Şaaravi, 120 kişi ile beraber 40 metre karelik bir hücrede tutuldu.
Şaaravi, tutulduğu yerin çok kirli ve soğuk olduğunu, yemeklerin çok kötü, bulaşıcı hastalıkların kol gezdiği bir yer olduğunu söylüyor.
Şaaravi bir müddet sonra burada bulaşıcı hastalıklardan dolayı hastalandı ve Şam’ın Mezze bölgesindeki bir askeri hastaneye nakledildi. Doktorlar Şaaravi’ye kalp hastalığı, böbrek yetmezliği ve dekompresyon teşhisi koydu.
Şaaravi, hastanenin bodrum katında tutukluların tutulduğu 601 nolu şubeyi anlatıyor. Bu şubede kendisini “Azrail” olarak isimlendiren bir gardiyan vardı ve bu gardiyanın tek görevi yaralı ve hasta tutukluları öldürmekti. Şaaravi, bu bölümde tutulan tüm tutukluların gözlerinin kapalı olduğunu ve etrafını görmeye çalışanların ağır işkencelere maruz kaldığını söylüyor.
Şaaravi’nin gözü önünde hemen yanındaki yatakta yatan eczacı Usame Beravi “Azrail” kod isimli gardiyan tarafından öldürüldü. Yine bu bölüme getirilen 16 Özgür Suriye Ordusu mensubu yaralı, getirildikleri anda öldürüldü. Öldürülen bu kişilerin cesetleri bölümün tuvaletlerine atıldı. Şaaravi tüm bu olayları gözünü kapatan bezin altından görüyor ve her an fark edilme korkusuyla olayları izliyordu.
Toparlanma süreci
Şaaravi, ölüm şubesi olarak isimlendirdiği 601 nolu şubede gördüğü “sözde tedavinin” kendisine yaramadığını ancak 4 ay sonra bir gardiyanın kendisine ve diğer 3 tutukluya banyo yapma izni verdikten sonra kendine gelebildiğini söylüyor. "İnsan" diyebileceği tek gardiyanın bu gardiyan olduğunu söyleyen Şaaravi, bu kişi tarafından kendisinin daha geniş bir hücreye nakledildiğini ve tedavi edilmesi için de yardımcı olunduğunu belirtiyor.
Cemal Şaaravi, Nisan 2013’te Hava Kuvvetleri İstihbaratı'na ait zindandan Adra cezaevine nakledildi. Şaaravi, burayı istihbarata ait zindanlara göre “5 yıldızlı otel” olarak niteliyor. 20 Ağustos 2013’e kadar Adra cezaevinde tutulan Şaaravi, “terör mahkemesine” çıkarıldı. Silahlı örgüt kurmak ve silah ticareti yapmakla suçlanan Şaaravi, kendisine yöneltilen tüm suçlamaları reddetti ve ifadesinin işkence altında alındığını söyledi. Ancak hâkim tutukluluğunun devamına karar verdi.
Avukatı aracılığıyla hâkime 5000 dolar veren Şaaravi, 5 Kasım 2013’te kefaletle pasaport dairesine nakledildi. Pasaport dairesinde 40 gün tutulan Şaaravi Suriye’den çıkmamak şartıyla serbest bırakıldı.
Şaaravi uzun işkence ve zorluklardan sonra 2014’ün Ocak ayının sonunda ancak Ürdün’e ulaşabildi.
Cemal Şaaravi, Şam’da bulunan Ürdün Büyükelçiliği’ni ve Ürdün Dışişleri Bakanlığı’nı kendisiyle asla ilgilenmemek ve ailesinin hiçbir sorusuna cevap vermemekle suçluyor.
Uzun süre zorunlu bağdaş kurmaktan bacaklarında oluşan hastalıktan dolayı ameliyat olan Şaaravi, şimdilerde psikolojik destek görüyor ve maruz kaldığı hastalıklardan dolayı tedavi oluyor.