Allah (C.C.), insanları her hal üzere imtihan eder. Fakirlik üzere olduğu kadar zenginlik üzere imtihan eder. Düşerken de, yükselirken de; batarken de, çıkarken de; hüzünlüyken de, sevinçliyken de imtihan eder. Varlıkla imtihan, yoklukla imtihandan zordur; makamla imtihan, memurlukla imtihandan çok ama çok daha çetindir.
Bana, “Recep Tayyip Erdoğan'ı bir dünya lideri yapan vasfı nedir?” diye sorsanız, hiç tereddüt etmeden “tevazuudur” derim.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu, AK Parti'yi kurdu, Genel Başkan oldu, Milletvekili oldu, Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu, Türkiye tarihinin en sevilen Başbakan ve Cumhurbaşkanı; dünyanın yaşayan en büyük lideri oldu. Ama, hiçbir zaman tevazuundan taviz vermedi. Toprakla bağını hiç koparmadı. Anadolu'yla, Anadolu'nun sesiyle, nefesiyle, kokusuyla, değerleriyle, birikimiyle, tarihiyle irtibatını hiç bir zaman kesmedi.
Kendinizi bir anlığına Yenikapı'da ya da Maltepe'de platforma çıkacak Recep Tayyip Erdoğan yerine koyun. Milyonlarca insan, sabah saatlerinden itibaren miting alanında sizi görmek, sizi dinlemek için toplanmış. Sıcak, soğuk demeden; uzak, yakın demeden; açlık, susuzluk demeden; çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı milyonlarca insan sizin için oraya gelmiş. Saatlerce, bıkmadan, usanmadan, hiç azalmayan bir heyecanla sizi bekliyorlar. Sonra siz platforma çıkıyorsunuz. Meydandaki milyonlar coşuyor. Ağlayanlar var, kendinden geçenler var; ellerini semaya açıp sizin için dua edenler var. Siz konuşmanızı bitirene kadar heyecanla sizi dinliyor, size tezahürat yapıyorlar. Platformda tek başınasınız ve milyonlarca insan hep bir ağızdan sizin isminizi söylüyorlar. Popstar değilsiniz, futbol yıldızı da değilsiniz. Zira, “Öl de ölelim” diyorlar ve eğer bir istikamet, bir hedef gösterseniz, gözlerini kırpmadan, tereddüt etmeden, milyonlarca insan oraya akacaklar.
Elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin lütfen: Böyle bir manzara akabinde, siz, “siz” kalabilir misiniz?
Asıl imtihan, milyonların karşısında “kendisi” kalabilmektir; asıl kahramanlık, o muhteşem manzaraya rağmen tevazuu muhafaza edebilmektir.
İşte, Recep Tayyip Erdoğan'ı bir kahraman yapan, böyle bir tablonun ardından kendisi kalabilmesidir.
Katıldığı yüzlerce mitingin ardından duruşunu bozmamış olmasıdır O'nu lider yapan.
Milyonların tezahüratı, tutkusu, aşkı, heyecanı karşısında toprakla bağını koparmadığı için bir dünya lideridir O.
Bir yandan “yenilgi yenilgi büyüyen zaferler” kazanmış, an be an mücadele ederek bir yerlere gelmiş, muktedir bir Başkomutan olmuş; ama bir yandan da, balkondaki vatandaşa “çayı hazırla geliyorum” işareti yapabilmiş, taziye evlerinde Kur'an okuyabilmiş, tabutlar taşımış, her an kefeni, kabri, Hesap Günü'nü hatırlamış ve hatırlatmış, “biz size aşığız be” cümlesini ta gönlünün derinliklerinden seslendirebilmiştir.
Ne yaptıysa, aklından ziyade, gönlüne, vicdanına danışarak yapmış; atacağı her adımı Anadolu değerleri ve iman esaslarıyla tartarak atmıştır.
Suikast ihbarları çoğalıp “korumaları artırsak mı?” önerisi geldiğinde, Ayet el Kürsi okuyup “işte korumaları artırdık” diyebildiği için büyüktür, ümmetin lideridir Recep Tayyip Erdoğan.
Bir kul olarak her an gözlendiğini, gözetlendiğini bilen, onun için de objektifler karşısında duruşunu, tavrını, edasını hiç değiştirmeyen, onun için de hep samimi olan bir liderdir O.
Ne Erdoğan'ın güzellemelere ihtiyacı var; ne de bu dar alanda O'na güzelleme yazmaktır amacım. Benim derdim başka; derdim şu:
Bir süredir, kendilerini “En Reisçi”, “Çok Reisçi”, “Öz Reisçi”, “Has Reisçi”, “Hakiki Reisçi” vb. vasıflarla tanımlayıp, diğer herkesi yeren, eleştiren, dışlayan, küçümseyen, küstüren ve kıran bir takım çete, güruh, gruplar tezahür etmeye başladı.
Kimsenin samimiyetini test etmek haddimiz değildir. Lakin, bu çete, güruh ve grupların artık gizlenemez insafsızlığı, bir çıkar ve rant kavgası ve kaygısını da artık örtülemez şüphe noktasına getirmiştir.
Tarih, dalkavukları hatırlamaz. Tarih, kendisini yeni çevreye kabul ettirmek için ifrat ve tefrit arasında yuvarlananları da hatırlamaz.
Aslına bakarsanız, bir yazıya konu olacak kadar bile kıymetleri de yok.
Ama, lejyoner ruhu bünyeye hızla sirayet ediyor ve gerçek dava insanlarının hem gönüllerini, hem kollarını, kanatlarını vicdansızca kırıyor. Lejyoner ve dalkavuk ruh, artık korkunç bir fitne potansiyeli taşıyor. Şarlatan ve şaklaban Fetullah'ın din, insaf ve insanlık dışı yöntemleri, ne yazık ki lejyoner ve dalkavuklar tarafından kullanılıyor. Temiz ruhlar incitiliyor, kalpler kırılıyor, yılgınlık ve küskünlük riski ortaya çıkıyor. Dilleri dilimize, ahlak genişlikleri edebimize, değerleri değerlerimize benzemeyen güruh, adeta davayı zehirliyor.
Recep Tayyip Erdoğan'ın girdiği her seçim, dünyayı titreten bir zaferdi; ama O, her seçim zaferi sonrasında “Ve la galibe illa Allah” yani, “Allah'tan başka zafer sahibi yoktur!” diyerek, imtihanın en çetin olduğu o anlarda hakkı zaferin sahibine teslim etmişti. “Reisçiyim” diyenler ise, “küçük dağları biz yarattık” edasıyla, kendilerinden menkul bir gurur ve kibirle yeryüzünde dolaşıyorlar.
Dava, samimi ile sahteyi; dalkavuk ile gönül adamını; lejyoner ile mücahidi; edepli ile edepsizi birbirinden zamanla ayırır; hiç tereddüt buyurmayın, dert de etmeyin.
Lakin, fitne ateştir. Safları daha da sıklaştırın dostlar; sıklaştırın ki, aramıza fitne giremesin.
Yeni Şafak