Reform yerine katliam vermek!

Abdullah Muradoğlu

Beşşar Esad'ın "reform yapıyorum" vaatleriyle zaman kazanmak istediği belliydi.

Sözde reform adına aldığı kararlar kağıt üstünde kalan kararlardı..

Siyasi sistem üzerindeki Baas tekeli kaldırılmadığı sürece Suriye'de reform olmaz.

"Baas Partisi"nin ipleri ise "Esad aşireti"nin elinde.

Esad isteseydi tek bir cümleyle Baas Partisi'nin ayrıcalıklarını kaldırır ve olaylar bugünkü durumuna gelmezdi.

Oysa "reform yapacağım" derken bile öldürmeye devam ediyor insanları.

Demokratik sisteme geçilebilmesi için Baas'ın normal bir parti hüviyeti kazanması gerekiyor.

Çok da lazım değil, varlığını sürdürmeyebilir de..

Zaten Baas Partisi, Hafız Esad'ın 1970'de ipleri eline geçirmesinden sonra anlamını kaybetmişti.

Esad ailesinin ve daha geniş sülalesinin egemenliğini sürdürmesini sağlayan bir paravan sadece.

Baas rejiminden çıkmak demek, Esad ve aşiretinin bir daha iktidara gelmemesi demek.

Beşşar Esad'da böyle bir yüce gönüllülük ve cesaret görüyor musunuz?

Hiçbir despot, hiçbir diktatör kendi arzusuyla iktidarı bırakmamıştır.

Beşşar Esad babasının tahtına oturduktan bugüne kadar hep oyalama-boyalama siyasetini sürdürdü.

Uluslararası güçler dengesinde kendisine bir yer açma çabası içerisine girdi.

Suriye'de rejim değişikliğinin bölgeye olumsuz yansımaları olacağı korkusunu işlemeye çalıştı.

Şimdiye kadar güzel idare etti ama artık bu politikanın da sonuna geldi.

"Esad iyi, çevresi kötü" masalları mışıl mışıl uyutmuyor artık insanları.

Her Cuma onlarca insanın katledildiği bir kabus ülkesine dönüştü çünkü Suriye.

Hem bu kadar kötü insan içerisinde iyi olarak kalmayı nasıl başarabiliyor diye sormuyor kimse.

Esad'ın kötü adamları tasfiye etmesi için daha kaç bin Suriyelinin ölmesi gerekiyor?

Demokratik sisteme geçmek için daha ne kadar bedel ödemesi gerekiyor Suriyelilerin?

"Kendisi iyi çevresi kötü " hesabı yapanlar artık bu hesabın yanlış olduğunu biliyorlar.

Geçen hafta sonunda Suriye'de Esad'ın ordusunun halka ödettiği bilanço 150 ölü.

Ramazan ayına bu kadar insanın ölümüyle sarsıldığımız acılarla girdik.

"Kendi halkına ateş açıyor" demeyeceğim, çünkü Suriyeliler hiçbir zaman Esad ailesinin gerçek halkı olmadı.

Suriyeliler 40 küsur yıldır Esad Rejimine zorla boyun eğdirilmiş bir halktır.

Her halk gibi, Suriye halkı da kendi despotlarını başından defetmeyi başaracaktır.

Bu kadar kan, bu kadar gözyaşı, bu kadar zulüm çok fazla sürmez.

"Esad'ın ordusu olmak" ile "Suriye halkının ordusu olmak" arasında büyük bir fark var.

Bu farkı anlayanların sayısı her geçen gün artıyor.

Esad'ın ordusu halka ateş etmeyi sürdürdükçe küçülecek gibi görünüyor.

Çünkü Suriye gençlerinin devrimden vazgeçmeye niyetleri yok.

Baas çetelerinin de pes etmeye niyeti yok.

Ya halk kazanacak, ya çete kazanacak.

İkisinin arasında başkaca da bir yol görünmüyor şimdilik.

MİT ve Yoldaş General'!

Mehmet Baransu'nun "Yoldaş General" başlıklı yazısını okuduğumda bir tuhaflık hissetmiştim ama koskocaman "MİT belgesi" vardı ortada ve aslında bu tür belgelere karşı dikkatli olunması gerektiğini bile bile belgenin şehvetine kapılarak "vay anasını" demekten kendimi alamamıştım.

Meğer belgede ismi geçen şahıs General Ziya Güler değilmiş, "kod adı" Ziya Güler olan bir eski TKP'liymiş. Baransu da MİT'in iki ismi biribirine karıştırmış olabileceğini belirten bir notla durumu tashih etti. Bir yanlışlık olmuştu, partiler de, isimler de değişmişti ama konu bu değil. MİT'in geçmişte fazlasıyla etliyi sütlüye karıştırdığını, sağcıyı solcu, solcuyu sağcı yaptığına ilişkin örnekler yok değil elbette. Ziyadesiyle var. O karıştırmalar yüzünden kimbilir kaç insanın canı fena halde.yanmıştır.

MİT'in etliyle sütlüyle uğraşmak yerine ülkemizin canını yakan karanlık odakların çevirdikleri tezgahları belirlemesi ve Türkiye'nin küresel bir aktör olarak sahnedeki yerini almasını kolaylaştırıcı bir yapıya kavuşturulması gerekiyor. Kendi vatandaşının ensesinde boza pişirmeyi bırakarak gerçek işlevine kavuşturulmalı istihbarat kurumları.

Meslektaşlarımız bu tür belgelere karşı son derece dikkatli olmalılar..Yakın tarihe ilişkin araştırmalarım sırasında, tarihin çarpıtılmasına sebebiyet veren pek çok resmi belgenin varlığını müşahede ettim. Mantıklı bir bakış bu tür resmi belgelerin ve raporların gerçeği ifade edemeyeceklerini dair bir kuşku uyandırıyor insanda. Zaten kuşku işin karanlık yönüyle uğraşır. Resmi belge demek yüzde yüz gerçekliğe tekabül ediyor anlamına gelmez. Kimi resmi belgeler, düzenleyenlerin maksatlarına göre imal edilmiş olabiliyorlar. Hem bizim, hem de başka ülkelerin tarihinde böyle binlerce belge var. Vesile bulmuşken hatırlatayım dedim.

Kemal Burkay'ı bekleyenler!

Öyle anlaşılıyor ki Kemal Burkay'ın dönüşünden herkes bir şeyler ümit ediyor.

İlk Kürt sosyalist partisini illegal olarak kuran Burkay, 30 yıldan fazladır yurt dışındaydı.

Başbakan Erdoğan'ın yurda dön çağrısına kulak veren Burkay, Kürt aydınları üzerinde tesiri olan bir şahsiyet.

Hükümetin açılım politikalarına destek veriyor, destek vermeyen Kürt aydınları eleştiriyor.

Burkay varlığını PKK'ya borçlu olmadığı için özgüvenli bir profile sahip görünüyor.

Şairliği ve romancılığı da var.

Çoğu insan Sezen Aksu'nun bestelediği "Gülümse" şiirinin yazarının Kemal Burkay olduğunu bilmez.

Aslında Burkay'a "bir Kürt aydını" demek ne kadar doğru olur bilmiyorum.Aydınlarımızı etnik kökenlerine göre kategorize edebilir miyiz?

Kanımca etmemeliyiz ama bazen kullanmak durumunda kaldığımız oluyor.

Bu ülkeye, bu millete aidiyet duyan her aydın hiç kuşkusuz memleket aydınıdır.

Şu değişime bakar mısınız!

Burkay'ı havaalanında karşılayanlar arasında bir Vali yardımcısı da varmış.

İllegal bir partinin lideri olarak soruşturma geçiren Burkay 30 yıl sonra VİP salonunda adeta devlet töreniyle karşılanıyor.

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç twitter hesabında "hoşgeldin" mesajı yayımlamış.

Bir memleket aydını olarak Burkay'ın dönüşüne gazeteciler ve yazarlar da büyük ilgi gösterdiler.

Herkes Burkay'ın bu süreçte olumlu bir rol oynayacağını düşünüyor, ümit ediyor.

Parti kurarak mı yapacak bunu, yoksa akil adam olarak mı rol oynayacak, bunu söylemek için henüz erken.

Ama söyleyeceklerinin ve yapacaklarının muhakkak etkili bir yansıması olacaktır.

Ben asıl PKK içindeki kanatların ve Öcalan'ın Burkay'ın dönüşü hakkındaki fikrini merak ediyorum.

BDP'lilerin tavrından pek bir şey çıkaramadım çünkü.

YENİ ŞAFAK