"Statükocular hayır diyebilirler, onları anlıyorum" başlıklı iki gün önceki yazıma gelen tepkilerden, Anayasa değişikliği referandumunun kamplaşma kültürümüzün önyargılarına kurban edileceği izlenimini edindim.
"Statükocular hayır diyebilirler, onları anlıyorum" başlıklı iki gün önceki yazıma gelen tepkilerden, Anayasa değişikliği referandumunun kamplaşma kültürümüzün önyargılarına kurban edileceği izlenimini edindim. Konuyu değişikliğin içerisinde ne olup ne olmadığından çok, AKP üzerinden algılamayı tercih eden çevrelerin "AKP yargı üzerinde hegemonya kurmak istiyor" diye düşünmeyi tercih ettiklerini bir kez daha görme fırsatı buldum.
***
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Anayasa Mahkemesinin yapısına ilişkin değişiklik de, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısına ilişkin değişiklik de(önceki günkü yazımda da değindiğim gibi), hükümete veya Meclise bir öncelik sağlamıyor. Yani bazı mektuplarda söylendiği gibi YÖK'e benzer bir durum söz konusu değil.
Zaten YÖK hiç bir değişikliğe uğramadı. Bunun sebebi ise, hükümet değil, başta CHP olmak üzere, üniversitelere o sırada egemen olan “ulusalcı akademik elit”. Bu kesimdekiler, "YÖK'ü değiştirtmeyiz" dediler. Bizler de buna itiraz ederken, "Yarın başka bir parti iktidara gelir ve yeni bir Cumhurbaşkanı seçilir ve onların istedikleri bu kurulun yönetimine gelir, sizler de sızlanmaya başlarsınız" demiştik. Şimdi aynen öyle oluyor. YÖK'ün seçim sisteminin ve idari özerkliğinin sağlanmasının gerektiğini o zaman da düşünüyordum, şimdi de böyle düşünüyorum.
O zamanlar YÖK'te değişikliğe karşı çıkanların şu an bu durumdan şikayet etmeleri de hayatın bir başka ironisi...
***
Anayasa Mahkemesinin seçiminde de, HSYK seçiminde de yeni sistem daha katılımcı. Özellikle HSYK'da katılımcı bir yapı var. Yeni sisteme göre, HSYK’nın yarısını bütün hakimler ve savcılar, geri kalanının tamamına yakınını da yüksek yargı mensupları seçiyorlar.
7 kişilik HSYK'nın 5 üyesinin tamamını sadece yüksek yargı mensupları belirliyordu. Şimdi bu tekel kırılıyor. Ancak seçme gücü hükümetin değil, yargıçların ve savcıların eline geçiyor. Yani özellikle de HSYK’da yaşanan süreç, yüksek yargının hegemonyasının kırılmasından ibaret.
Geriye kalan değişiklikler de çeşitli alanlarda şimdiki anayasaya göre çok önemli ilerlemeler getiren nitelikteler. Bütün bakış açınızı "Birinci önceliğimiz AKP’nin zayıflatılmasıdır, AKP’yi zayıflatacak her şeyin yanında ve AKP’nin savunduğu her şeyin karşısında olacağız… AKP’yi sahneden indirmek için ne gerekirse yapacağız…" anlayışı belirliyor olabilir, ki bu da siyasi bir tercihtir…
Ama şu sorunun cevabını istiyorum: Eğer solcuysanız, Kürtseniz, bu ülkedeki geleneksel statüko yapısından zarar görüyorsanız, bütün gelişmeleri- demokratikleşme dahil- AKP'nin “sahneden indirilmesi” üzerinden değerlendirmek acaba nasıl bir sonuca yol açabilecek, nasıl bir “çözüm”e temel oluşturabilecek hiç düşündünüz mü? Mesela CHP-MHP koalisyonunu daha olumlu bir seçenek olarak mı değerlendiriyorsunuz?
***
AK Parti’nin Kürt sorununun çözümünde statükocuların rüzgarının etkisine girdiğini düşünüyor olabilirsiniz… Böyle düşünüyorsanız tepkinizi göstermek de en doğal ve geçerli hakkınızdır… Ama tepki göstermek adına anayasa referandumunda statükocuları (dolaylı/dolaysız) destekleyen bir tutum içine giriyorsanız, son derece paradoksal bir davranış içindesinizdir.
Anayasaya hayır demeye hazırlanan statükocu merkezler, Kürtlere AKP’den daha mı sıcak bakıyor? Kadın konusunda, gayrımüslüm azınlıklar konusunda daha ileri projeler mi öne sürüyorlar? Özgürlükler, birey, farklılıklar gibi başlıklarda daha ileri söylemlere mi sahipler? Bize daha özgür, daha renkli, daha çoksesli bir proje, daha insanca bir yaşam mı sunuyorlar? Bu ülkeye ilişkin, bu topluma ilişkin, bu coğrafyadaki renklere ilişkin, 21.yüzyıla ilişkin büyük bir vizyonları mı var?
Hadi bunları da geçelim… “Dersim katliamına kimler sahip çıkıyor?” sorusunu sormakla yetinelim. Dersim katliamına sahip çıkanlar kimlerse, "hayır"ın başını çekenlerin de onlar olduğu açık değil mi…
***
Türkiye'deki yüksek yargı elitinin özgürlükler, parti kapatmaları, düşünce özgürlüğü gibi alanlardaki kararlarını inceleyin… Son 20 yılda hangi kararların altına imza attıklarını yeniden hatırlayın… MHP'ye bakın, CHP'ye bakın, yüksek yargı mensuplarının aldıkları kararlara bakın…
Bu ülkenin Kürt kimlikli partilerini, solcu partilerini kimler kapattı? Demokratik kararlar veren hakim ve savcıları şimdiye kadar kim sürgünlerde inletti? Başka bir ülkede yaşıyor ve bu ülkenin yüksek yargı kurumlarının verdikleri kararları bilmiyor olsaydık bizi farklı şeylere inandırabilirdiniz ama bu ülkedeki somut durumu biliyor ve bu ülkedeki birçok olaya yön veren “kurullar”ı ve “kurumlar”ı çok iyi tanıyoruz…
Yüksek yargı kurullarına egemen olan ideolojiyi çok iyi biliyoruz. O kurumlara egemen olan grupların Türkiye'nin son 20-30 yılında Kürtlere, Alevilere, emekçilere yönelik nasıl kararlar verdiklerini bilmiyor değiliz. Açın mahkeme kararlarına ve yüksek yargı kararlarına bakın, ne kadar özgürlük karşıtı, demokrasi karşıtı olduklarını görürsünüz.
Bu kurumların mağduru olan bazı kesimlerin, bu kurumların eski yapısına sahip çıkanlara, bu kadar kritik bir dönüm noktasında (dolaylı veya dolaysız) destek veriyor olmalarını anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Kendime “Acaba bu kurumların ideolojik yapısı konusundaki farkındalıklarını mı yitiriyorlar?” sorusunu soruyorum.
***
Demokratik ve özgürlükçü bir muhalefete Türkiye'nin duyduğu ihtiyacı yıllardır dile getiriyoruz… Bu yaşananları gördükçe, kendi kendime “demokrasi ve özgürlük kavramlarından anladığımız şeyler mi farklı” diye sorma ihtiyacını duyuyorum. “Demokratik ve özgürlükçü muhalefet”, hükümetin demokrasi ve özgürlükler açısından ilerleme hedefleyen projelerine, anayasa değişikliklerine vb. karşı çıkarak yapılamaz. Bu tarz bir muhalefet, ancak “statükocu muhalefet” ya da “statükonun rüzgarından etkilenen” muhalefet olarak adlandırılabilir. Statükonun rüzgarına kapılan ama özgürlükçü bir noktada durduğunu düşünmeye de devam eden “muhalif” çevrelerin psikolojisini anlamakta zorlandığımı belirtmeliyim.
Anayasa değişikliklerinin demokrasi açısından ne ifade ettiğini, ne gibi artı ve eksilere sahip olduğunu AK Parti ile ilgili hislerinizden bağımsız olarak değerlendirmediğiniz sürece, tabloyu sağlıklı bir şekilde okuyamazsınız. Yarın AKP gider, bu değişiklikler kalır. Anayasa değişikliğine asıl direnen, evet asıl olarak direnen statükodur, statükoculardır. Muhaliflerin, solcuların bir kesiminin onların yarattığı rüzgarın etkisinde daha ne kadar kalacaklarını merak ediyorum.
RADİKAL