Referandumda neyi oylayacağız?

Bejan Matur

Türkiye'nin en uzun yazı... 'Türkiye hassas bir dönemden geçiyor' denir hep. Ama galiba bu dönem, sahiden hassas. Artık meseleleri gerçekliğiyle konuşabileceğimiz bir iklime giriyoruz.

Türkiye demokrasisinin en sert kavşağı; silahların gölgesinde, ölümlerin, kayıpların yeniden yaşatıldığı bir zamanda belki de son kez birbirimize, kişisel olan üzerinden saldırıyoruz. Kişisel olan üzerinden yapıyoruz hesaplarımızı.

Siyasi parti başkanları, Meclis'te grup konuşması yapıyor. Konu referandum. Konuşmalardaki karmaşanın aksine, 'evet'le 'hayır' arasındaki çizgi net.

Önümüzdeki seçimin konusu bir zihniyetin oylanması. Kimin tarafından yönetileceğimize değil, bir zihniyetin devam edip etmeyeceğine oy vereceğiz. Darbe anayasasını tümden değiştirecek zeminin, kapısı böylece aralanacak.

Bu seçimin önemi, bir zihniyeti oylamasında. O nedenle daha önceki seçimlerde olduğu gibi, liderlerin kişisel zaafları, yanlışları, müstakbel yanlışları, birer argüman olarak etkili değil.

Kişisel 'hodri meydan'lara prim vermeyen bir seçim bu. Değişiklik önerisi, siyasi partileri ve parti programlarını aşan bir anlama sahip. Seçilmişler belki de ilk defa atanmışların kontrolünden çıkacaklar. Siyasetin meşruiyetini kurmaya çalışan bir reform bu.

'Hayır'cı cephe, mevcut iktidarın bürokrasiden bağımsızlaşacağını düşünerek 'hayır' diyor ama günün sonunda, AKP'nin değil, Türkiye siyasetinin geleceğini, meşruiyetini yeniden yapılandıran bir paket bu.

Referandum sandığı şeffaf bir ölçü koyuyor ortaya. Her şey gün gibi ortada. Yapılan jestler, söylenen sözler o şeffaflıktan kaçamaz.

Referandum sandığına gidip gitmemek, o nedenle başlı başına bir anlama sahip.

Darbeye karşı çıkmakla çıkmamak kadar net bir sonuç bu. 'Darbeye karşıyım ama...' demenin, ama'dan sonraki üç noktayı tamamlamak kimse için kolay değil.

Çünkü seçmenin reflekslerine yön veren mantık basittir. Orada 'ak'la, 'kara' kuralı işler. Seçmen dediğin, karmaşık olana yüz vermediği gibi en yalın hakikatleri seçer.

O yalınlığın altında, insanlığın büyük tarihinden süzülmüş bilgi vardır çünkü; İyiden yana olmak. Hayatı savunmak. Yapıcı olanı onaylamak. Yıkıcı olana karşı çıkmak gibi.

Referandumda, CHP ve MHP ile aynı safa düştüğü için pozisyonu daha da sorunlu hale gelen BDP seçmenine 'hayır' dedirtmekte zorlanacağı için, onu eve kapatmayı seçti.

Yani Kürt seçmenlerin bir kısmı, darbe anayasası değişikliği oylanırken evlerinde oturacak. Sandığı protesto edecekler.

Bu tavır alışta, tek belirleyicinin, değişiklik teklifini veren iktidar partisi olması hazindir. Bir zihniyet değişimi oylanırken, seçmenin bu kadar antidemokratik bir tavra zorlanması manidardır;

29 Mart yerel seçimlerini hatırlayın. DTP, AKP'yi hedefine koyarak 'Oyumuzu kendimize vereceğiz, Kürtlerin oyu Kürtlere' argümanını çokça işlemişti. Sonuç da aldılar üstelik. Bu defa aynı sonucu alacaklarına ihtimal vermiyorum; pek çok nedenle...

Her şeyden önce, seçmeni evde tutmak normalin karşıtı olan yasakçı tavrı gösteriyor. Bu tavra seçmen uysa da, yasak duygusu içten içe rahatsız edecektir. Mahalle aralarında gezen gardiyanların bir tür tehdit unsuru olduğu gözden kaçmayacaktır.

Ayrıca, siyasette 'biz' duygusu yaratmanın en etkili aracı 'biz'i görünür kılmaktır. Evine kapattığın insanla 'biz'in görünürlüğünü riske etmiş olursun.

Ayrıca, 'Evet ile hayır' oranlarının belirleyici olacağı bir referandumda, 'ben karışmıyorum' demek, ortak gelecek, birlikte yaşamak idealleri ile de çelişiyor.Bu marjinal tavrı, olsa olsa çete mantığı açıklar. Kendisini, var olan seçeneklerin dışında tutmaya çalışmanın çete mantığı dışında bir izahı olamaz.

Bu yaz iktidar partisi açısından zorluklarla dolu evet. Ama sanıyorum en zor sınavı BDP verecek.

ZAMAN