Reddedilen askerlik mi vicdan mı?

Hayrettin Karaman

Vicdanî ret, "bir kişinin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dini inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesi" diye tarif ediliyor. Bu düşünce geniş manada ilk olarak 19. yüzyılda ortaya atılmış, 20. yüzyılın başlarında I. ve II. Dünya Savaşları sırasında taraftar bulmuş. Vicdani ret hakkı, günümüzde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu tarafından temel insani hak olarak kabul edilmiş.

Vicdani reddin, uyum faaliyetleri çerçevesinde ülkemizde de kabul edilmesi sözkonusu olunca lehinde ve aleyhinda yazanlar, konuşanlar oldu, konu hala hararetle tartışılıyor.

Meseleye bir İslam'dan bir de seküler sistem içinden bakmak gerekiyor.

"İslam bir barış dinidir" cümlesi çıkça tekrarlanıyor ve bazı kulaklara da hoş geliyor. Ama bunu söyleyenler Peygamberimiz (s.a.) in hayatının son on yılında defalarca –küçük veya büyük çapta- savaştığını unutuyorlar. Bu savaşların tamamı savunma savaşı da değildir. Çünkü İslam'da meşru savunma dışında kalan meşru savaşın sebebepleri arasında "düşmandan yana güvende olmak, zulmü ve baskıyı ortadan kaldırmak, İslam davetinin –yapan ve muhatabı bakımından- hürriyet içinde yapılabilmesi" gibi sebepler de vardır.

Ata binmeyi, ok atmayı, kılıç kullanmayı bilmeyen, yeyip içip yatarak hantallaşmış insanlarla savaş olmayacağı apaçık bellidir. Bu yüzden de olmalıdır ki, Peygamberimiz (s.a.) çocuklarımıza binicilik, atıcılık ve yüzme öğretmemizi tavsiye etmiştir.

Kur'an'ın emri, düşmana karşı caydırıcı güce sahip olmamızdır. Ümmet gücünün yettiği kadar bu emri yerine getirecek, düşmanların saldırmaya cesaret edemeyecekleri ölçüde askeri güce de sahip olacaktır.

Meşru savaşa katılmak, durumu ve gücü buna müsait olanlara farzdır (isteğe bağlı değildir, ret hakkı yoktur). İslam'da paralı asker sözkonusu olamaz; çünkü cihad şerefli ve sevaplı bir ibadettir, ibadet para ile olmaz, cihadda ölmek şehadettir ve şehitlik çok değerli bir manevi derecedir. Savaşa katılacak olanlara geçim, silah, binek bakımlarından yardım edilir, ama bu ödev için para verilmez.

Peygamberimiz (s.a.) önemli savaşlara (gazvelere) bizzat katılmış, cephe gerisinde saklanarak savaşı idare etmemiş; cephede, askerlerin yanında bulunmuş, onlara moral ve cesaret vermiş, tehlikelere maruz kalmış ve yaralanmıştır.

Tevbe suresinin 118. ayeti, Tebük Seferi'ne katılmamaktan ötürü pişmanlık duymakla beraber hemen özür dilemeyen ve tövbeye yönelmeyen üç kişi ile ilgilidir. Rivayetlere göre bu üç kişi Kâ'b b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye ve Mürâre b. Rebî'dir. Hz. Peygamber seferden dönünce, sıhhî ve malî durumları elverişli olduğu halde sefere katılmayan ve hemen günahlarını itiraf edip tövbeye yönelmeyen bu üç kişinin yüzüne bakmadı. Müslümanlar da Resûlullah'a uyarak -geçici bir sürede- onlarla ilişkilerini dondurdular.

İslam'da vicdan ve iman, meşru savaşı ve bunun için hazır olmak üzere eğitim almayı reddetmez, bilakis emreder.

Din ile bağlı olmayan kişiler ve sistemlerde vicdani reddi gelecek yazıda ele alalım.

YENİ ŞAFAK