Raşid el-Gannuşi ve Nahda Hareketi

Gannuşi, İslâm'ı bütün hayatı kuşatan bir nizam olarak kabul ediyor;demokrasiyi ise bir hayat nizamı değil yönetim biçimini ve yönetenlerini seçme tarzı olarak görüyor.

Raşid el-Gannuşi
Ahmet Varol

Türkiye'de birçoklarının Tunus'taki İslâmî hareketten tanıdığı tek kişi, fikir önderi Raşid el-Gannuşi'dir.

Dolayısıyla onun adı Tunus İslâmî hareketiyle özdeşleşmiştir. Bir dönem onunla birlikte Abdulfettah Moro'nun adı da sıkça geçiyor ve o da tanınıyordu. Fakat Moro, diktatör Bin Ali'nin İslâmî hareketi dağıttığı dönemde Tunus'ta kalmaya ikna edilerek etkisizleştirildi. O zaman onun bu tutumu bayağı tartışılmıştı. Birçokları böyle bir tavır sergilemesinin yani Gannuşi'yle bağları koparıp ülkesinde kalmayı tercih etmesinin Tunus'taki İslâmî camiayı tümüyle sahipsiz bırakmama amacına yönelik olduğunu dile getirdiler. Ama zaman içinde etkinliğini kaybetti ve ismi de neredeyse zihinlerden bile silindi.

Tunus'ta bugün siyasi alanda İslâmî kesimi temsil çabası içindeki Nahda Hareketi'nin lideri Raşid el-Gannuşi, 1941'de Güney Tunus'ta dünyaya geldi. İlkokul öncesinde Kur'an eğitimi aldı. Sonra Arapça ve Fransızca eğitim veren bir ilkokula devam etti. Ancak oğlunun devam ettiği ilkokulda Fransızların kültürel asimilasyon politikası uyguladıklarını gören babası onu oradan alarak Zeytune Medresesi'ne verdi ve Gannuşi bir süre bu medresede okudu. Zeytune Medresesi Tunus'un en köklü eğitim kurumudur ve bu ülkenin Ezher'i olarak bilinir. Ancak Diktatör Bin Ali'nin oyunlarıyla çok etkisiz hale getirildi ve İslâmî eğitim kurumu özelliği de tamamen yok edildi.

Gannuşi, bir dönem Mısır diktatörü Cemal Abdunnasır'ın fikirlerini benimseyen Nasırcılık akımına ilgi gösterdi. Nasırcılık Arap ulusçuluğunu ve sosyalizmi temel ilke olarak benimseyen bir siyasi akımdır.

1963'te öğrenim için Mısır'dan Tunus büyükelçiliğinin baskısı dolayısıyla ayrılarak Suriye'ye geçti. Dımeşk (Şam) Üniversitesi'nin Felsefe bölümünü bitirdikten sonra 1968'de yüksek lisans öğrenimi için Paris'e geçti. Ancak bu öğrenimini tamamlayamadan 1969'da Tunus'a döndü. Aynı yıl Abdülfettah Moro'yla birlikte İslâmi Yöneliş Hareketi'ni kurdu.

Gannuşi 1981'de kanuni örgütlenme hakkı istediğinden hareketin diğer ileri gelenleriyle birlikte tutuklandı. 1984'te serbest bırakıldıysa da 9 Mart 1987'de tekrar tutuklandı ve Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Bin Ali'nin yönetimi ele almasından sonraki Ramazan bayramında (18 Mayıs 1988) serbest bırakıldı. Ancak 1990'da Bin Ali'nin baskı uygulamalarının artmasından sonra Tunus'u terk etmek zorunda kaldı. Dikta rejimi Gannuşi'nin Tunus'a girmesine izin vermezken ailesinin de ülke dışına çıkmasını engelledi. Bu yüzden Sudanlı bir bayanla evlenerek sürgünde de bir aile kurdu. Sürgün hayatını genellikle Sudan'da ve İngiltere'de geçirdi.

Gannuşi'nin birçok fikri eseri yayınlandı ve bunlardan bazıları Türkçeye de tercüme edildi. Bir dönem bu eserleri bayağı ilgi görüyordu. Ancak özellikle demokrasi konusunda görüşlerinin eleştirilere hedef olması düşüncelerinin gençlik üzerindeki etkisini biraz zayıflattı.

Fakat Gannuşi'nin İslâm'ı bütün hayatı kuşatan bir nizam olarak kabul ettiğini, bu konuda İmam el-Benna, Seyyid Kutub, Mevdudi gibi dava önderlerinden farklı düşünmediğini demokrasiyi ise bir hayat nizamı değil hayat nizamını, yönetim biçimini ve yönetenlerini seçme tarzı olarak gördüğünü ifade etmek gerekir. O bu konuyla ilgili görüşlerinde, İslâm tarihinde yönetenlerin ve yönetim biçiminin belirlenmesinde çok farklı yöntemlerin uygulandığını, bunların hiçbirinin alternatifi olmayan ve mutlaka esas alınması gereken bir yöntem olmadığını çoğulcu demokrasinin de işte bu yöntemlerden biri olduğunu dile getirir. Örneğin ilk dört halife döneminde, her bir halifenin belirlenmesinde farklı bir yönteme başvurulmuş ve bunlardan hiçbirinin mutlaka uygulanması gereken alternatifsiz yöntem olduğu söylenmemiştir. Sonraki dönemlerde babadan oğula geçen bir saltanat yöntemi ağır basmıştır. Normalde bu yöntemin eleştirilmiş olmasına rağmen ilim adamları uygulamada Allah'ın vahiyle bildirdiği nizamın hakim kılınmasını nazarı dikkate almışlardır.

Bu konuyla ilgili görüşlerini daha önce muhtelif vesilelerle bir araya geldiğimizde dinlemiştik. Siyasi çizgisinin AKP'nin çizgisine yakın olduğunu söyleyebiliriz. Ama laikliğin İslâm nizamını siyasi hayatın dışına çıkarmayı hedeflemesinden dolayı onu benimsemez. Bu konudaki görüşlerini son seçimlerden sonra düzenlediği basın toplantısında da dile getirerek, İslâm nizamının tüm hayatı kuşattığını özellikle vurguladı.

YENİ AKİT 

Biyografiler Haberleri

Muslih bildiklerimizden Şeyho Duman ve mirası
"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?