HAKSÖZ HABER
Ramazan ayının sonuna yaklaşırken pandemi şartlarında geçirdiğimiz ikinci Ramazan hakkında kıymetli Müslümanlarla hasbihal etmek istedik. Haksöz Haber'in soruşturma serileri bu bağlamda 'Ramazan sohbetleri' üst başlığıyla bir dizi röportaj gerçekleştirdi.
İlk röportajda gazeteci-yazar Taha Kılınç değişen ve değişmeyen yönleriyle Ramazan ayının mahiyeti hakkında önemli hatırlatmalarda bulunuyor. Sorularımıza cevap verme nezaketini gösterdiği için kendisine bir kere daha teşekkür ederken Haksöz Haber Ramazan sohbetleri de başlıyor...
Taha Kılınç: “Ramazanımızı hepimiz içimizde taşırız”
Ramazan ayının Müslümanların düşünce dünyalarında birçok çağrışımı var. Zekat, yardımlaşma kültürü, teravih namazları vb. ayırt edici hususlar söz konusu. Sizce Ramazan ayının mahiyetini gereğince idrak edebilmek için nasıl bir usul ve söylem takip edilmeli?
Ramazan ayını nasıl idrak ettiğimiz, ramazan dışındaki diğer aylarda İslâm’ı nasıl yaşadığımızla yakından alakalıdır diye düşünüyorum. Ramazan, bizi birkaç gün içinde tepeden tırnağa değiştiren, kafamızın üzerine dokundurulduğunda bizi yeniden var eden bir sihirli değnek değildir. Ramazanı hangi manevî sermaye ile karşılamışsak, ramazandan bizim hissemize de o kalacaktır. Hepimiz ramazanımızı içimizde taşırız. Az veya çok, sığ veya derin, ramazan içimizdedir.
Ramazan ayında eda etmeye çalıştığımız oruç, Kur’ân kıraatı, teravih ve teheccüd namazı, infak gibi ibadetler, bunları yılın diğer aylarına da yaymamız için yaptığımız idmanlardır. Ramazanda vücudumuzu ve kalbimizi ibadete alıştırıp 11 ayı da ramazan ayarında geçirme gayretine düşersek, işte o zaman gerçek ramazanları idrak etmeye doğru bir adım atmışız demektir. Aksi takdirde ramazan baş ağrılarıyla, yorgunlukla, açlık-susuzlukla, geceleri de gaflet ve uykuyla geçip gidecektir.
Ramazan ayının kendine has bir ruhu var. Bu yönüyle herkes için ayrı bir mana ve duygu derinliğine sahip. Çocukluğunuzdan bu yana gelen Ramazan aylarını düşündüğünüzde olumlu veya olumsuz ne değişti ve gözden kaçırılan hususlar neler?
Ben ramazanın çok özel ve şahsî bir tecrübe olduğuna inanıyorum. Bu açıdan, dış şartlardan mümkün olduğunca etkilenmemeye ve kendi ramazanlarımı kendi içimde yaşamaya çalışıyorum. Zaman geçtikçe olumlu ve olumsuz şeyler de değişiyor. Her dönemin kendine göre kolaylıkları ve zorlukları var. “Nerde o eski ramazanlar?” nostaljisi bana biraz çocukça geliyor bu sebeple.
Pandemi şartları bütün dünyayı etkisi altına aldı. İnsanlar artık daha zorlu koşullar içinde gündelik yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Ancak bunun yanında bir takım yeni imkânların da ortaya çıktığı söylenebilir belki. Koronavirüs gerçekliğinde Ramazan ayınız nasıl geçiyor?
Fıtraten kalabalıklardan ve her alanda izdihamdan hiç hazzetmediğim için, pandeminin sağladığı sükûnetin çok hoşuma gittiğini söyleyebilirim. Ben zaten çok uzun yıllardır ramazanda konferans-seminer kabul etmiyordum. Teravih namazlarında camilere gitmiyor, evde aileme namazı kendim kıldırıyordum. İftar davetlerinden de ısrarla kaçıyordum, hele kurumsal iftarlara asla katılmıyordum. Şimdi pandemi, tüm bu noktalarda tam gönlüme göre ölçüler getirdi. Yine konferans-seminer almadım, yine teravihlerde evdeyim, yine iftar davetleri vs. yok. Hamd olsun, bu ramazanı da yıllardır olduğu gibi kendi usulümde geçiriyorum.
Ramazan ayı muhtevası gereği daha fazla ibadetle iç içe olunan bir zaman dilimi. Modernleşmeyle birlikte içine hapsolduğumuz veya kendimizi hapsettiğimiz şartlar ise Müslümanları ‘hayra çağıran ümmet’ vasfından uzaklaştırıyor ne yazık ki. Bu bağlamda Ramazanlarımızı daha verimli geçirmek adına önerileriniz nelerdir?
Zaten çok cömert bir insan olan Rasûlullah Efendimiz, ramazan ayı geldiğinde daha da cömertleşir, hele de ramazanın son 10 gününü idrak ederken “bereketli yağmurlarla dolu bulutları sürükleyip getiren rüzgârlar gibi” elinde ne varsa etrafına dağıtır da dağıtırmış. Dağıtmanın her türlüsünü düşünmek gerek: Elde ne varsa. İlla ekonomik olmak zorunda değil. Nasihatten tebessüme, muhabbetten dert dinlemeye, infakın çeşitleri çok fazla.
“Hayra çağıran ümmet” olmak için, evvela kendimizin hayr üzere bulunması gerekiyor. Kendimizin yürümediği bir yola, riayet etmediği kurallara ve yeterince saygı göstermediği bir Kitab’a insanları nasıl davet edebiliriz ki? Bence bu nokta hayatî bir ehemmiyet taşıyor.
Ramazan ayının sonuna yaklaşıp bayrama hazırlanırken okurlarımız için sizden kitap tavsiyesi istiyoruz.
Aklıma ilk gelen üç kitabı tavsiye edeyim, seçimi okurlarımız yapsın:
- Hz. Peygamber’in Hayatı – İbn Hişâm (Ketebe Yayınları)
- Hadislerle İslâm (Diyanet İşleri Başkanlığı)
- Hac Yolunda, 1964 Günlükleri – Malcolm X (Ekin Yayınları)
Sorularımıza cevap verdiğiniz için teşekkür ederiz. Şimdiden hayırlı bayramlar…