Ramazan ayı vesilesiyle Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşmak, Özgür-Der gönüllülerinin desteklerini ve selamlarını iletmek için Suriye’ye 3 günlük bir ziyaret gerçekleştirdik.
Türkiye gündeminin yoğunluğu ve harareti öncelik vermemiz, dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken sorumluluk alanlarımızın zaman zaman gözümüzden kaybolmasına, tali duruma düşmesine neden olabiliyor. Suriye konusu da doğal olarak bu durumdan etkilenmekte.
Halep’te yaşanan vahşet ve dramın Türkiye kamuoyunda meydana getirdiği büyük hareketlilik ve canlılığın ardından yardımların temposunun yavaş yavaş düştüğü, sahiplenme düzeyinin gerilediği biliniyor. Oysa Suriye halkına tahmil edilen zorbalık kesintisiz biçimde devam etmekte. Rejim ve destekçilerinin mazlum halka dayattıkları zulümler ivme kaybetmiş olmakla birlikte can yakmayı, can almayı sürdürüyor. Ayrıca da milyonlarca insanın karşılaştıkları zor ve sıkıntılı durum, içinde yaşamak zorunda kaldığı olumsuz şartlar, imkânsızlıklar ve yetersizlikler bu konunun her zaman istikrarlı ve yoğun bir düzeyde sahiplenilmesini zorunlu kılmakta.
Duyarlılığımız konjonktürel gelgitlere bağlı olmamalı!
Adalet ve erdem duygusuna sahip olduğunu söyleyen herkes için Suriye’de yaşanan gelişmeler karşısında duyarlı olmak ahlaki bir zorunluluk. Baskıcı bir iktidara karşı hürriyet ve şerefleri için ayağa kalkan insanların 6 yılı aşkın bir süredir maruz kaldıkları zalimliklerin “insanım” diyen hiç kimsenin bigâne kalamayacağı türden şeyler olduğuna kuşku yoktur. İslami açıdan ise ayrıca bu coğrafyada verilen mücadelenin korunup geliştirilmesi, ağır bedeller ödenerek tağuti otoriteden kurtarılabilen alanda tesis edilmeye çalışılan iman ikliminin muhafaza edilmesi sorumluluğu ile de yüz yüze olduğumuz açıktır.
Bu duygularla ve Ramazan’ın bereketini kardeşlerimizle paylaşmak maksadıyla geçtiğimiz hafta yaralı coğrafyamıza uzandık ve Suriye’ye 3 günlük bir ziyaret gerçekleştirdik. İstanbul’dan Musa Üzer ve Hüseyin Yılmaz’la birlikte vardığımız Hatay havalimanında bizi Batman’dan gelen Şefik Sevim ve Mustafa Deniz kardeşlerimiz karşıladı. Reyhanlı’da İHH’nın merkezinde dostlarla selamlaşıp, sohbet ettikten sonra Fetihder’den Yılmaz Bulat kardeşimizin riyasetinde yola çıkıp Suriye’ye giriş yaptık.
Burada kısaca gözlemlerimizi aktarmayı ve bazı hatırlatmalarda bulunmayı arzu ediyoruz. Aslında ne gözlem itibariyle, ne de hatırlatma babından yeni ve farklı şeyler söyleyemeyeceğimizi de biliyoruz. Çünkü 6 yıldır istikrarlı bir tarzda devam eden zulmün ortaya çıkardığı manzaranın da maalesef istikrar arzettiği ortadadır. Ayrıca da bu zulüm karşısında Müslümanlara düşen vazifenin de zaman içinde ortadan kalkmayacağı ya da azalmayacağı bilinmektedir. Buna rağmen birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etme yükümlülüğüne sahip olanların velev ki, tekrar da içerse uyarma sorumluluğuyla hareket etmeleri beklenir.
Bürokrasi zorlaştırır, kolaylaştırmaz!
Suriye’ye giriş-çıkışlarla ilgili olarak mevzuatın giderek daha bir düzen ve kolaylık içermesi gerekirken, aksaklık ve zorlukların artması dikkat çekmekte. Bu durumu Bayram ziyareti için kısa süreliğine ülkelerine dönmeye çalışan Suriyelilerin Cilvegözü sınır kapısında yaşadıkları sıkıntıdan da görmek mümkün. Binlerce insanın, Ramazan günü çoluk-çocuk güneşin altında saatlerce beklemek zorunda kalmaları üzücü bir görüntü oluşturuyor. Aynı sıkıntının giriş çıkışlarda güvenlik kaygılarıyla artırılan tedbirler nedeniyle tüccarlar, taşımacılar ve yardım götürenler için de yaşanmaya başlandığı söyleniyor. Elbette bunca kaotik bir coğrafyada devletin güvenlik tedbiri alması anlaşılabilir bir şey ama altı yıllık bir süreçten sonra tedbir adı altında zaten büyük sıkıntılar içindeki insanların hayatlarını daha da zorlaştıracak adımlar atılması kabul edilemez.
Astana mutabakatı çerçevesinde Türkiye, Rusya ve İran arasında kabul edilen ‘çatışmasızlık bölgeleri” uyarınca rejimin hava saldırılarının azalmış olması sivillerin biraz daha rahat hareket edebilmelerine, Ramazan ayını biraz daha huzurlu geçirebilmelerine yol açmış ama rejimin ve hamilerinin saldırıları belli bölgelerde sürüyor. Mutabakatta “terörist unsurlara karşı operasyonlara devam” şerhi, Suriye’nin her bölgesinin ‘terörist barındırdığı’ iddiasıyla vurulmasına imkan tanıyor çünkü rejimin ve destekçilerinin nezdinde mücahitlerin hepsi terörist!
Esed zulmünü doğrudan yansıtan çadırkentler, hastaneler
Ziyaret ettiğimiz yerler arasında İHH’nın Rahmet Yetim Köyü var. 100’den fazla şehid ailesinin kaldığı bu köyü geçtiğimiz kış inşaat halindeyken de ziyaret etmiştik. Çadırkentlerin kasvetli, zorlu hayat şartlarından sonra adeta insanda bir tatil köyü izlenimi doğuran bu mekan çevre düzenlemesiyle birlikte tamamlanmış ve insanlar yerleşmişler.
Oradan Fetihder’in öncülük ettiği Abdulhamit Han Köyü inşaatına geçiyoruz. Temelleri henüz atılmış bu mekanın hayırseverlerin desteğiyle bu yıl içinde tamamlanması planlanıyor inşallah. 160 hanelik bu köy her biri 8 dairelik 20 bloktan oluşacak. İçinde mescidi, aşevi, giyim marketi de bulunacak bu mekanın ne ifade ettiğini daha iyi anlayabilmek için kaba inşaatı tamamlanmış bir bloğun çatısına çıkıp arkada mavi brandalarla belirginleşen çadır denizine bakıyoruz.
Fetihder’in ihtiyaç sahiplerine sıcak yemek hizmeti sunan aşevi de Abdulhamit Han Yetim Köyünün içinde yer alıyor. Burada elan günlük olarak en az bin kişiye iftar hazırlanıyor. Nitekim biz de aynı akşam Atme bölgesinde çadırkent ziyareti yapıp, iftarımızı mescid olarak kullanılan büyükçe bir çadırda bu kampta ikamet eden kardeşlerimizle yapıyoruz. Bilahare aynı bölgede eğitim hizmeti veren Marmara okulunu ziyaret edip, Hüseyin abiye misafir oluyoruz.
Ziyaret ettiğimiz yerler arasında hasta evleri diye adlandırılan mekanlar hepimizi hüzünlendiriyor. Hastanelerde ameliyat edilmiş ama iyileşme süresi uzun sürecek kardeşlerimiz hastanelerin sıkışıklığı ve yatak sıkıntısından ötürü hasta evleri adı verilen bu yerlerde barındırılıyorlar. 10-15 yatağın yan yana ve karşılıklı dizildiği bu büyükçe odalarda kimisi elini, kimisi bacağını kimisi başka bir uzvunu Allah yolunda feda etmiş ve tedavi süreçlerinin bitip yeniden cihad sahasına dönmeyi arzulayan kardeşlerimize dua ediyor, Türkiye’den selamlarınızı iletiyoruz.
Bu kardeşlerimizi ziyaretimiz sırasında Suriye’de yaşanan hadiseyi anlamamakta inat edenler bir kez daha aklımıza takılıyor. Israrla Esed zaliminin ve en büyük hamisi İran’ın zulmünü, sapkınlığını “emperyalistler bizi birbirimize vurduruyorlar” nakaratıyla örtmeye kalkan, bunca vahşete rağmen hala “birbirlerini öldürüyorlar” sığlığından kurtulamayan bu tipler için de duçar oldukları zihinsel ve kalbi illetten şifa bulsunlar diye dua ediyoruz!
İdlib’te Teravih namazı
Bu ziyaretimizde bir kere daha İdlib’i gezme imkanı buluyoruz. Esed rejiminin kuşatma altına alıp boşaltmaya zorladığı farklı bölgelerden muhacirlerin de gelmesiyle İdlib her geçen gün daha bir kalabalıklaşan bir şehir. Şehrin hareketliliği Ramazan ile birlikte daha da artmış görünüyor. İdlib’in bu canlı atmosferi hoşumuza gidiyor. Savaşa, zulme, katliama rağmen canlılığını korumasından, hayatiyetini sürdürmesinden etkileniyoruz. Teravih namazını Ebu Zer Mescidinde Şeyh Muheyseni’nin arkasında kılmak ise büyük bir sürpriz oluyor ve sevincimizi katlıyor.
Namazdan sonra çocuğuyla yaşlısıyla cemaatin Şeyh Muheyseni’ye gösterdiği yakın ilgi görülmeye değer bir tablo oluşturuyor. Körfez’in zalimlerinin Katar’a karşı başlattıkları ahlaksız kampanya çerçevesinde ilan ettikleri terör listesine Şeyh’in ismini de dahil etmeleri boşuna değil. Zaten Müslümanları terbiye etmek üzere terör listeleri yayınlayan bu zavallılar nezdinde mazlumların sevip, itibar ettiği şahsiyetler hep tehlikeli addedilmişlerdir.
Camide şahit olduğumuz bu sıcaklık ve ilginin oluşturabileceği risk hususunda kendi aramızda değerlendirme yapıyoruz. Muheyseni’nin gerek rejimin, gerekse de tüm İslam düşmanlarının hedefindeki bir isim olduğuna kuşku yok. Nitekim ertesi gün Cuma namazı çıkışında kendisini hedef alan meşum saldırıyı duyduğumuzda elbette çok üzülüyoruz ama pek şaşırmıyoruz. Saldırı neticesinde önce Şeyh Muheyseni’nin yara almadan kurtulduğu ama bir korumasının şehid olduğu haberi yayılıyor. Bilahare saldırgan haricinde hiç kimsenin isabet almadığını öğrenince hamd ediyoruz. Allahu Teala Suriye halkının gönlünde taht kurmuş bu değerli alimi ve bütün mücahitleri her türlü beladan, musibetten, şerden muhafaza buyursun!