Ramazan programlarının reytingi nasıl?

Ali Osman Aydın, Ramazan ayında bile dini içerikli programların diğerleri kadar izlenme oranına ulaşamamasının sebeplerini analiz ediyor.

Ali Osman Aydın / Yeni Akit

Ramazan programlarının reytingi nasıl?

Günlük reyting raporlarındaki ilk on program içinde sadece bir iftar programının olmasını nasıl yorumlamalı?

Ramazan da bile dizi filmlerin, Müge Anlı tarzındaki şov programlarının, dini içerikli programlardan daha fazla izlenmesi normal mi?

Bu konu üzerinde düşünmek gerekir. Reytinglerden yola çıkarak bir şey söyleyeceksek, iftar programlarının zannedildiği kadar izlenmediğini söyleyebiliriz. Bunda iftar programlarının, rutin bir formata dönüşmesinin, seyircinin konuşulan konuları zaten bilmesinin payı olduğu muhakkak!

Rutinden neyi kastediyorum açıklayayım. Hep aynı isimlerin katıldığı, hep benzer şeylerin, benzer tarzda konuşulduğu programları kastediyorum.

10 sene öncesinin iftar programlarını açın, bugünkünden hiçbir farkı olmayan şeyler izleyeceksiniz. Yani 10 sene, 15 sene önceki programları alıp bugün yayınlasanız hiçbir şey kaybetmezsiniz. Aksine kazanırsınız. Çünkü bu programlar, seti, sunucusu, konuğu, ulaşımı, canlı yayın maliyeti derken çok ama çok büyük paralara mal oluyorlar. Tasarruf etmiş olursunuz, e tasarruf da sevap bir şey…

“10 sene öncede aynı şeyler anlatılıyordu tabii, din mi değişti ki başka şeyler anlatılsın” diye bir itiraz gelebilir. Kastım şu: Ramazan’ın, İslamiyet’in konuları değişmedi, ama gündemimiz her yıl, hatta daha kısa aralıklarla değişmiyor mu?

Sosyal medya sayesinde, değişen toplum dinamikleri sayesinde dini sahanın gündemi çok hızlı bir şekilde değişiyor. Bu inkar edilemez.

Söz gelimi, geleneksel din anlatısının karşısına dikilmiş bir Deizm, Nihilizm ve Ateizm meselesi var. Ya da şöyle söyleyelim, insanlar din ile ilgili meselelerde soru sormak ve cevap aramak konusunda eskisinden daha iştahlı ve “cesurlar.”

Menkıbelerle, kıssalarla, gizemli hikayelerle, mistik romantikliklerle; içinde “fakir, derviş, Evliyayı Kiram Hazeratı, hak dostu, veli, eren, arif zat, marifet, tarikat, Mevlana, Yunus, keramet” geçen anlatılarla hitap etmekte zorlanacağız entelektüel bir arayış var.

Bu arayışa, akıl ve mantığa gerektiği kadar ehemmiyet vermeyen, duygusal söylemlerle cevap vermeniz çok zor. “Kuşların, karıncaların yaptığı duaları” ramazan programında anlatarak ancak dine yapılan hücumları çoğaltırsınız.

Daha nesnel, daha tutarlı, daha makul ve mantıklı, daha donanımlı olmak zorundasınız. Yalnız dini metinlere vukufiyet yetmez, bilim ve felsefe tartışmalarından haberinizin olması gerekiyor. Bütün bunları halletmiş olsanız bile meseleyi nasıl anlatacağınız en az diğerleri kadar hayati öneme sahip. Siz nasıl anlatacaksınız ve anlattığınız nasıl anlaşılacak!? Çetin mesele bu!

İşte yıllardır hemen her kanalda yapılan ramazan programları bu anlamda hem büyük bir öneme ve hem de imkana sahip. Toplumun büyük kısmı oruçlu. İnsanlar bu ayda dini meselelerle daha iç içe. Dolayısıyla ihtiyaçlarına, ama sadece duygusal ihtiyaçlarına değil, düşünsel ihtiyaçlarına, belki, sorularına cevap verecek, bir bakış açısı kazandıracak şeyler dinlemek istiyor. Bunun tam zamanı, çünkü hemen her kanalda ramazan programı var!

Peki o ramazan programında bu ihtiyaca cevap verebilecek şeyler var mı? Olsaydı, ya da yeteri kadar olsaydı diyelim, insanların ekran başında olduğu iftar saatinde yapılan programlar reyting sıralamasına girebilirlerdi diye düşünüyorum.

Peki insanlar bu ihtiyaçlarını nerede karşılıyorlar derseniz, cevabı basit, internette! Hiçbir yeterliliği olmayan bir takım kişiler sosyal medyada, İslam’ın çağımız için “yeterli” olup olmadığı gibi çok hayati meseleleri, delilsiz, tutarsız ve pervasız bir tarzda konuşuyorlar. Yine alaylı birileri tarafından da bu saldırılar savuşturulmaya çalışılıyor. Ve bu programlar on binlerce hatta yüzbinlerce kişi tarafından izleniyor. Muhtemelen pek çok insanın da yanlış yönlendirilmesine vesile oluyor.

Ramazan ekranı bu saldırılara cevap vermek ve kamuoyunu aydınlatmak için iyi bir mecra ama gerektiği gibi kullanılmıyor bence. Ramazan ekranı maalesef birilerinin konuk olarak eşini dostunu ağırladığı, menkıbeler anlattığı, romantik muhabbetler yapılan, sadece mistik bir din dilinin hakim olduğu, sokağın, insanın ve hayatın gerçeklerinden bir miktar kopuk bir görünüm arz ediyor. Milyonlarca insanın izlediği programlar sadece belli bir çeşit din anlayışının köpürtüldüğü, fantastik anekdotların paylaşıldığı, sunucuların konuklardan rol çaldığı bir yer haline geliyorsa orada hakikate yazık ediliyordur. Çünkü bizim üzerinde bilinç oluşturmamız gereken çok meselemiz var!

Çocuklarımızı iyi eğitemiyoruz, eğitim sorunumuz var…

Toplumsal şiddet her gün tırmanıyor…

Kadın ve aile konusunda gelenek ile modernlik arasında bir nokta bulamadık.

Oryantalist düşüncenin hakimiyetini zayıflatabilmek için yeterli çalışmaları yapmıyoruz.

Hizipleşmeleri önleyemiyor, modern toplumda kardeşlik bağlarını kurmanın formüllerini üretemiyoruz.

Eski kalıp düşüncelerle yeni çözümler arıyoruz.

Geleneğin bağnazca tekrarı yüzünden çözümsüzlüklere hapsoluyoruz.

Kendi kavramlarımızı üretemiyoruz.

Dünyevileşme konusunda nasıl tutum alacağımız hala kafa karışıklığı yaratıyor.

Adalet, ehliyet ve liyakati toplumun temeli haline getirmek konusunda dinin işlevini yeniden ortaya koymamız gerekiyor…

Filistin, Doğu Türkistan, Yemen gibi meselelerimizin yeterince anlaşılmama sorunu var.

Hakkında konuşulabilecek, farkındalık oluşturulabilecek böyle yığınla başlık var.

Bu başlıklarla ilgili ilahiyatlarda yapılan çok sayıda çalışma ve bu alanlarda uzmanlaşmış çok ilahiyatçımız var.

Mevcudun topyekun işlevsiz olduğunu söylemiyorum ama bence ramazan programlarının biraz da yukarıda çizdiğimiz ölçüler gözetilerek düzenlenmesi gerekiyor ki aktüel dindarlığın sınırlarına yaklaşsın.

Toplumun değişik katmanlarının ihtiyaçları dikkate alınarak, belki Diyanet’in danışmanlığında, içinde daha fazla aktüel gündemin olduğu bir içerik hazırlanıp, yayıncılarla paylaşılabilir. Diyanet’in elinde, toplumun dini konularla alakalı ihtiyaçlarını ölçen araştırmalar var zaten.

Ekranlar herkesin kendi kafasına, eş-dost çevresine, ideolojisine, yaşam tarzına, duygu dünyasına göre din anlatabildiği bir yer olmamalı. Bu konu gayri ciddiliği kaldırmıyor. Gerilla tarzı kaçak bir eğitimle din anlatmak mesuliyetli iş. Diyanet, dinin en yoğun anlatıldığı zamanlarda bu platformları boş bırakmamalı!

Yorum Analiz Haberleri

Meğer ne büyük sapmaymış!
Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler
Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?