Ramazan-ı Şerif niçin diğer aylardan farklı?

Yaşar Değirmenci, Ramazan ayında isar, cihad gibi kavramların manaları üzerine daha fazla düşünmemiz gerektiğini vurguluyor.

Yaşar Değirmenci / Yeni Akit

Ramazan’ı hayata aktaralım

Sahabe nesli (Allah onlardan razı olsun) İslam bütünü içinde herhangi bir nesil değil, bu dinin üzerlerinde tatbik edildiği özel ve örnek bir nesildir. Dinin bireydeki kâmil görüntüsünü Resulullah temsil ediyorsa, toplum olarak görüntüsünü de Allah’ın onun eliyle eğittiği sahabe nesli temsil eder. Onun için onlar bu ümmetin örneğidirler. 

Çoğumuzun dinlediği, bildiği sahabeden iki örnek üzerinde düşünüp nefs muhasebesi yapalım. Kur’an-ı Kerim’de geçen îsar kavramını da canlandıralım.  Îsar’dan önce muhtemelen herkesin vaazlarda da çokça duyduğu iki örneğimize vereyim. 

Medine’de bir gün yeni hicret etmiş birisi Resulullah’a gelip karnının aç olduğunu söyledi. Peygamber önce kendi eşlerine sordu, yedirecek bir şeylerinin olmadığını öğrenince “Kardeşinizi misafir edecek birisi var mı” diye ilan etti. Ensar’dan Ebu Talha, “Ben varım” dedi ve alıp evine götürdü. Hanımı kenara çekip Ebu Talha’ya, “Şuracıkta çocukları bile doyurmayacak iki avuç undan başka bir şey olmadığını bilmiyor musun” diye çıkıştı. Ebu Talha onun gönlünü aldı; “Çocukları erken uyutursun, sabaha da Allah kerimdir” dedi. Çorba geldi ama bir kişiyi bile doyuracak kadar değildi. Ebu Talha diyor ki, “Misafirim benim yemediğimi görmesin diye mahsus elimi çarpıp mumu söndürdüm, sonra da yer gibi yaparak yemeği misafire bıraktım, sabah olunca beraberce mescide gittik”. Resulullah; “Senin yaptığın iş Allah’ın hoşuna gitti” buyurdu. Bunun üzerine şu ayeti kerime geldi:

“Muhacirler daha gelmeden Medine’yi onlara hazır hâle getirenler oraya hicret edenlere muhabbet duyarlar, kendileri aç olsalar bile gelenleri kendilerine tercih ederler (îsar). Her kim, nefsinin ihtirasından (şuhh) korunursa işte, kurtulacak olanlar onlardır” (59 Haşr 9). Bu ayet îsar ayeti olarak bilinir. İkinci îsar örneğimiz Huzeyfe isimli bir sahabî anlatır: 

“Yermuk Harbinde elime biraz su alarak hâlâ hayatta ise veririm diye yaralılar arasında amcamın oğlunu aradım. Onu can çekişirken buldum. Yüzünü ıslatıp içer misin dedim. Evet, diye işaret etti ama o arada bir başkasının inilti sesi geldi. Amcaoğlum eliyle, suyu ona götürmemi işaret etti. Baktım, Hişam bin Âs’mış. Ona da içer misin dedim. O da bir başkasının iniltisini duydu, ona götür diye işaret etti. Ben gidinceye kadar adam ruhunu teslim etti. Dönüp Hişam’a vereyim dedim ama o da vefat etti. Amcaoğluma yetişeyim dedim, o da son nefeslerini verdi”. İslam, uydurulmuş menkıbe ve hikâye dini değildir. Ancak yaşanmış olaylar ve gerçek kıssalar bizim için örnektirler ki, Kur’ân-ı Kerim bize pek çok peygamberin hayatını kıssa eder. İşte ‘îsar’ tam olarak bu iki menkıbede anlatılandır. Kendisinin ihtiyacı olsa bile kardeşini kendisine gönülden ve Allah için tercih edebilmedir. Îsar, Müslümanın en güzel hasletlerinden biridir. 

Bunun zıddı ‘şuhh’ ki aynı ayette “Ve her kim, nefsinin ihtirasından (şuhh) korunursa işte, kurtulacak olanlar onlardır” buyurulur. Şuhh, mal ve dünyalık tutkusu, hepsi benim olsun tarzındaki kötü bir huydur. Bencilliğin ve cimriliğin ihtiraslı olanıdır. Cimri, verilecek yere veremeyen, şuhh sahibi kimse ise veremediği gibi, diğerininkinde de gözü olan, cimrilik tabiatına sinmiş kimsedir. Şuhh, kişinin verebildiği az bir şeyi bile israf ve ziyan saymasıdır. Allah Teala şuhhun nefislerde var olduğunu bildirir. Onun nefiste bulunması bir tahrik ve imtihan sebebidir. Müminin onu bastırması gibi bir nefis terbiyesi görevi vardır. Peygamberimiz; “Müslümanın kalbinde iman ile şuhh birlikte bulunamaz” buyurur. Bunlara şu anlamdaki hadisi şerifi de ekleyelim: “Koyunlara saldıran iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, mala ve makama karşı ihtirası olan birinin dinine verdiği zararın yanında küçük kalır.” Hayır ve iyilik arttıkça şeytanın etkisi azalıyor, iş göremez oluyor ve bu anlamda zincire vuruluyor. Böyle konularda insanoğlunun yanılma sebeplerinden biri, yaşadığı bu dünya şartlarına kilitlenip varlığı bütünüyle bu şartlara göre anlamaya çalışmasıdır. Şeytan da farklı bir varlıktır. İnsanoğlunu tahrik ve motive etmek için yaratılmıştır. Çünkü şeytan olmasaydı insanın kötülüğe meyli olmaz ve yaşadığı hayat bir iradeli tercih ve imtihan halini almazdı. Şeytanın fısıltıdan ve vesvese vermekten başka bir gücü yoktur. “Onun sağlam iman edip Allah’a tevekkül eden müminler üzerinde bir yaptırımı olamaz” (16 Nahl 99). Sağlam iman ve amelle kurtuluruz.

Müminlere vesvese veren ve onlar zekât, tasadduk ve infakta bulunurken kalplerine “fakir düşersiniz” korkusunu fısıldayan da şeytandır. Üç çeşit oruçtan bahsedilir. Açıklamaları yapılıyor, biliyoruz, dinliyoruz. Biz insanlara sahura kalkın, iftarı erken yapın, çok yemeyin, çok Kur’ân-ı Kerim okuyun, mukabele dinleyin derken belki de onları pasifleştirmiş ve avamlığa razı etmiş de olabiliriz. Tabii ki bu söylenenler önemlidir, ama İslam’ın emir ve yasakları kişilerin seviyesine göre değişir. Biri için en önemli şey, sakin bir mekâna çekilip zikirle meşgul olmak iken diğeri için bu bir görevden kaçma sayılabilir. Bu kadarı ile kalırsa oruç bir bakıma avamın orucu olur. Oysa yapabilenlerin yani bir derece havastan olanların sahada olmaları daha önemlidir. Dünyanın her yerindeki muhtaçlara yardım ulaştırmak, iman ve ahlak krizleri yaşayanların imdadına koşmak, bunun için gerekli iş birliği, bilgi ve beceri donanımını kazanmak, ders halkaları kurmak. İşte bizim daha çok muhtaç olduğumuz böyle bir oruç olmalıdır. Kısaca Ramazan’ı hayata aktarmaktır. Dikkatimi çeken önemli bir husus: Resulullah’tan itibaren en büyük zaferler hep ‘Ramazan’larda kazanılmış. 

İlk vahiy Ramazan’da inmiş, Medine Vesikası’nın yazılımı ve Medine hareminin sınırlarının tespiti Ramazan’da. Büyük Bedir Zaferi, putperestliğe korku salan ilk seriyyeler, Uhut Savaşı ve Hendek Savaşı’nın hazırlıkları, Huneyn Savaşı’na çıkış, Benî Mustalik (Müreysi) Gazvesi, Mekke’nin fethi, zamanın süper gücü Bizans’a karşı bir güç gösterisi olan Tebük Seferi, Salahaddini Eyyubî’nin Haçlılara karşı kazandığı büyük zaferler, hep ‘Ramazan’larda gerçekleşmiş. Demek Ramazan oruç kadar bir cihad ve zafer ayıdır. 

Yorum Analiz Haberleri

Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası
"Mustafa Kemal'in askerleri"ne ne zaman dur diyeceğiz?
Gazze katliamı ve Hasbara’nın iflası
Medyadaki ahlaksızlığa neden göz yumuluyor?