Faruk Beşer’in Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (3 Nisan 2022) şöyle:
Gıdayı Ruha Ver Cibrîl Olasın
Ramazan’la ve oruçla ilgili söylenmedik bir şey kalmadı dedik ama yine de en önemli hususlara, tekrar da olsa özetleyerek dikkat çekmemiz güzel olur.
Oruç İslam’ın, yani Hz. Adem’den Resûlüllah’a (sa) kadar gönderilen tek dinin temel ibadetlerden biridir ve Kurân-ı Kerim ifadesiyle gayesi kulun onun sayesinde ‘takvalı olmasıdır’. Takva kelime anlamıyla tehlikeli şeylerden bir siperle korunma demektir. En tehlikeli şey ebedi cehennemdir. Orucun sağlığa faydalarını da hesaba katarsak, demek ki takva hastalıklardan korunmayı da anlatıyor olabilir. Ama oruç bir ibadet olarak bu yan faydaları için değil, Allah için tutulur. Takvanın terim olarak anlamı ise; Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmek suretiyle kötü akıbetten korunmadır.
Ramazan’ın Kur’an ayı olduğunu herkes duyuyor. O halde onu gerçekten Kur’an ayı yapmak gerekir. Elbette Kurân-ı Kerim’in okunması da buna dahildir ama onu okumanın önemli olması, okurken ne dediğini öğrenip öğrendiklerini yapma fırsatı verdiği içindir. Etrafımda sevindirici ilginç kampanyalar duyuyorum; Watshap grupları belli sureleri, ya da ayetleri anlamıyla birlikte ezberlemeyi görev ediniyorlar. Bu güzel bir gelişme. Kurân-ı Kerim’i anlayıp yaşamak için çok daha faydalı teknikler de bulunabilir.
Kurân-ı Kerim ayı olması yanında Ramazan’ın en önemli faydalarından biri de sabır eğitimi vermesi, sabır ayı olmasıdır. Hep düşünmüşümdür; Kurân-ı Kerim’de sabırla ilgili bunca ayeti kerime varken, Allah sabretmemizi istiyor, hadi sabredelim deyip sabrettiğimiz hususlar var mıdır? “Allah sabredenlerle beraberdir”, “Allah sabredenleri sever”, “Sabredenlere ancak, ücretleri eksiksiz ve hesapsız verilir” gibi onlarca ayeti kerime bize neyi hatırlatır? Kendi hesabıma ben bu emri bir ibadet olarak özellikle yerine getirdiğimi söyleyemem. Ama gayret ediyorum.
Sabır, tahammül, dayanma ve direnme demektir. Sabır konularını genellikle üçe ayırırlar: 1.Yapılacak işleri yapmayı sürdürmedeki direnç, 2.Yapılmayacak şeyleri yapmamadaki direnç, 3.Başa gelen bela ve musibetlere rıza ve tahammül. “Oruç sabrın yarısıdır” (Tirmizî), sabır da imanın yarısıdır.
Ramazan’ı, hatalarımızı gözden geçirme mevsimi olarak da değerlendirebiliriz. Yemede içmede, ibadetlerde, insani ilişkilerde yaptığımız hataları gözden geçirip, en azından bir kısmını artık bırakabiliriz. Alışmamız gereken şeylerin belki de en önemlisi, ihtiyacı olan kardeşlerimizle ilgilenmektir. Ramazan’da yapılan iyiliklerin ecrinin katlanarak veriliyor olması da belki bunu teşvik içindir. Şu anda hep beraber söz ve karar vermeliyiz; bu Ramazan’da bazı kardeşlerimizin imdadına yetişmeliyiz. Resûlüllah’ın en cömert olduğu ay Ramazan’dı.
Ramazan’ı Müslümanlar olarak önce bizim inşa ettiğimiz laiklikten kurtulma vesilesi de yapmalıyız. Evet, laikliği ilk defa biz icat ettik, dinle dünyayı birbirinden ayırdık, seccade başında ve camide Müslüman olduk, insani ilişkilerimizde İslam’a yer vermedik, helalı haramı hesaba katmadık. Dünyayı öğrenmeyi başkalarına bıraktık. Allah da bizi jakoben bir laiklikle cezalandırdı. Oysa İslam her şeyden önce, tabir caizse sosyal bir dindir. Topluma karşı olan görevlerimizi yerine getirdiğimizde ancak oturup nafile ibadetlerimizi yaparız. Farzlara gelince, onlar da topluma karşı görevlerimiz cümlesindendir.
Pandemiden aldığımız dersleri sürdürüp yerleştirmeliyiz. Saflarımızı sık tutmadığımız için hepten uzaklaşmakla cezalandırıldığımızı gördük. Bu safları sık tutma meselesi hem cami içinde hem sosyal hayatta dikkat edilmesi gereken bir husustur.
Orucun en önemli yaptırımlarından biri nefsimizin arzularını gemlemeyi öğrenerek ahlakımızı eğitmemizdir. Bir Kur’an kavramı olan nefis tezkiyesi, yani arzuları kötü isteklerinden kurtarıp arındırma, kısaca müslümanlaştırma, yemekle yakından ilişkilidir. Allah için aç kalma insanın ruhuyla alakasını geliştirir. Meleklerin yiyip içmemeleri melek olmalarının önemli bir özelliğidir. İnsan da sayılı günlerde de olsa, yiyip içmesini kontrol ederek meleklik özellikleri kazanabilir. Yiyip içme, hayvanlarda da bulunan şehvet yani arzu ve iştiha gücüyle alakalıdır. İnsan bu gücünü meşru ölçülerde kontrol edemezse hayvanlaşır. Kontrol ederse melekleşir ve Allah’a yaklaşır. Boşuna dememişler:
Eğer ten besler isen fîl olasın
Gıdayı ruha ver Cibrîl olasın
İnsanda şehvet/arzu gücü dışındaki diğer temel güçler akıl gücü ve öfke gücüdür. İnsanın bütün görevi bu üç temel gücünü dengede tutup itidali yani adaleti sağlamaktır. O zaman önce insan olur, sonra melekliğe doğru yükselir.