Ramazan ayının Müslümanlara hatırlattığı gerçekler!

Müslümanların kayıplarının farkında olurken kazanımlarını da unutmamaları gerekiyor!

HAKSÖZ HABER

Dindarlığın kazanımlarının değil kayıplarının çok sık bir şekilde konuşulması ortaya hatalı okumalar çıkartabiliyor. İçinde bulunduğumuz sıkıntılı durumun farkında olmak çok kıymetli olmakla birlikte eleştiri adına kıyıcılık yapan hatta ümitsizlik aşılayan bir yaklaşımdan da söz etmek mümkün.

Müslümanların geleneklerinde bulunan hasletleri yaşatarak modern kuşatmayı aşmaları gerekiyor. Bu bağlamda zaaflı konuların bilinçli bir kritiğini yapmamız gerektiği gibi bugün dünyaya alternatif olacak tek yaklaşımın Müslümanlara ait olduğu özgüvenine de sahip olmamız lazım. Ali Osman Aydın oluşturulan olumsuz atmosferin sahiciliğini test ediyor.


Ali Osman Aydın / Yeni Akit

Dünyanın en büyük sofrası ve laik vaizler

Bizleri yeniden ramazana kavuşturan Cenabı Allah’a hamdolsun. Ramazan ayından daha güzel, daha temiz, daha arındırıcı çok az şey vardır herhalde. Ramazan ayının huzurunu bir insana başka ne verebilir ki? Biz Müslümanlar ramazan ayının bu bereketli havasında adeta terapi yapıyoruz. Ruhumuz bu güzel iklimde dinleniyor, canlanıyor büyük işler yapmak için enerji topluyor. Oruç inananlara öyle bir ruh veriyor ki, Müslümanlar dünyanın en büyük iftar sofrasını kuruyorlar. Öyle bir sofra ki bu, bir ucu Afrika’da, bir ucu Balkanlarda, bir ucu Asya’da… Akıl alır gibi değil ama gerçek! Her gerçeği akıl almıyor zaten…

Modern dünyanın elinden ekmeğini, sırtından gömleğini, yüreğinden umudunu aldığı her muhtaç bu sofrada kendine bir yer buluyor. Bu sofra, vermenin, bölüşmenin, kardeşliğin sofrası... Allah’ın ümmet içinde birilerine verdiği rızkın, muhtaç olan diğerlerine taksim edildiği sofra. Sevgili dostlar, asırlardan beri bu sofrayı kurmayı kendine vazife edinmiş bir şuurun temsilcisi olduğumuz için Cenabı Allah’a tazimle şükredelim. Allah bu sofrayı kurmayı, bütün zenginliğine, geniş imkanlarına rağmen “medeni, çağdaş” diye öve öve bitiremedikleri Batı’lı ülkelere nasip etmiyor. Hiçbir deist, ateist topluluğa da nasip etmiyor. Aksine, onlar kurulmuş sofraları nerede görseler son lokmasına kadar yağmalıyorlar. Allah bunu yalnızca, kimsenin beğenmediği Müslümanlara nasip ediyor, o sofrayı Müslümanların elleriyle kurduruyor. Dünyanın en büyük sofrası, ekonomik krizle boğuşan bir toplumun, boğazından keserek artırdıklarıyla kuruluyor. Niyet halis olunca, Allah o azı bereketlendiriyor. Bu iş az-çok meselesi değil. Samimiyet meselesi. Gaye meselesi... Kendi nefsini Kâbe yapanlar, zevkinden başka kılavuzu olmayanlar, bir meze için Kıbrıs’ı vermeye hazır olanlar, bu sofraları kuramaz! Bu sofraları kurmak ve yaraları sarmak için, insanın sadece nefsini değil, dünyasını da aşan bir gayeye sahip olması gerekir. Tüm noksan taraflarına rağmen Türkiye Müslümanları bu gayeye fıtraten sahiptir. Bu yüzden kendisine biçilen sınırlara sığmamakta, farklı coğrafyalara taşmaktadırlar.

Ödevlerimiz şunlar: “Çok gayret edecek ve bu sofraları büyüteceğiz. Saflarımızı kalabalıklaştıracağız. Köklerimize sarılacağız. Kimliğimizi oluşturan değerleri ihtimamla koruyacağız. Müslümanları hakir görme hastalığından uzak duracağız. Aramızda ‘selam’ı yayacağız. Birbirimizi daha çok seveceğiz. Kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için de isteyeceğiz. Sorumluluk duygumuzu geliştireceğiz. Çoluk çocuğumuzu, yakınlarımızı kültür endüstrisine kurban olmaktan koruyacağız. Seküler hayat tarzının, insanları zehirlemesine, asimile etmesine izin vermeyeceğiz.”

Aynı sofrada doyanlar, aynı safa dizilenler, aynı kıbleye yönelenler, aynı gaye etrafında kenetlenenler istikbalin sahibi olacaklar inşallah… Kendi hevasına tapanlar ise isterlerse dünyanın en yüksek teknolojisine, en zengin kaynaklarına sahip olsunlar, önünde sonunda içeriden çürüyecek ve yıkılacaklar. Unutmayın dostlar. İyilik ya da kötülük namına yapılan her şey toprağa bir tohum ekmek gibidir. Batı, İslam düşmanları kötülük tohumları ekiyorlar son iki yüz yıldır. Dünyaya kötülük tohumu ekenler, büyüttükleri kötülükler tarafından yok edilecekler. İyilik tohumları ekenler ise başları sıkıştığında gölgesinde serinleyecekleri gölgelikler bulabilecekler. O yüzden iyiliği çoğaltmaya, yaymaya devam edeceğiz.

Sosyal medyada bir video dolaşıyor… New York’un Times meydanında Müslümanlar teravih kılıyor...Malcom X’e hayat hakkı tanımayan bir toplumda meydanlarda cemaatle namaz kılınıyor. Paris’in göbeğinde, Notredame katedralinin birkaç cadde ötesinde, farklı ülkelerden inanılmaz bir kalabalıkla Cuma namazı kıldığımızı hatırlıyorum… Bunlar az buz şeyler değil. Daha 100 yıl önce işgal edilmemiş bir tek Müslüman ülkesi yoktu. Kukla yöneticiler yıkıcı uygulamalarıyla bu ülkelerde Müslümanlığın ve kurumlarının üzerinden silindir gibi geçmişlerdi. “Allah” demeyi bile yasaklamışlardı. 100 yıldır Müslüman coğrafyalarda dinlerinden nefret eden, Batı’ya tapan kitleler yetiştirmek için var güçleriyle çalıştılar. Fakat buna rağmen, gövdesine kadar budadıkları ağacın her yanından bugün taptaze dallar fışkırıyor. Müslümanlık dal dal, yaprak yaprak çoğalıyor. Dünyanın her kıtasında, her ülkesinde iftar sofraları kuruluyor. Siz bu ülkedeki bazı gavurlaşmış mantaliteye sahip, dar ufuklu, kıt akıllı laiklerin kara propagandalarına kulak asmayın. Özgüveninizi muhafaza edin.

Bu ülkede bazı laikler, bir refleks olarak, Müslüman gördüklerinde yahut İslami bir  uygulamaya denk geldiklerinde kırmızı görmüş boğa gibi saldırganlaşarak vaaza başlıyorlar. “Oruç şöyle tutulmalı, namaz böyle kılınmalı, başörtüsü böyle takılmalı, kurban kesmek yerine şöyle yardım yapılmalı…”

Abdestle, namazla, oruçla alakaları yoktur ama gerçek Müslümanlığın ne olduğunu yine onlar bilirler(!)

Laiklerden biri geçen gün, kendisi tutmadığı halde “Oruç tutacaklara bir hatırlatma” diyerek şunları söylüyor: “Yalan söylemek, kötülük yapmak, rüşvet almak, torpil yapmak, şiddet, küfür, gaddarlık, arkadan iş çevirmek orucu bozar.”

Az önce nikah masasından kalkmış gelin ile damada gidip, “Sakın birbirinizi aldatmayın.” demek gibi münasebetsizce, küstahça, adice bir şeydir bu! Fakat bu tarz cümleleri sıkılmadan kuran her laik gibi söylediğinde hiçbir yanlışlık olmadığını düşünüyor bu sözleri söyleyen kişi. Bir diğeri Ayasofya’da 88 yıl sonra ilk Teravihi kılan cemaat için, “ter ve çorap kokusu buraya kadar geldi. Murdar ettiler Ayasofya’yı.” diyor.

Bu ülkede laiklerin büyük kısmı, din karşısında kırmızı görmüş boğa gibi saldırganlaşırlar. “Laiklik, din ve devlet işlerinin ayrılmasıdır.” der ezanınıza, kılık kıyafetinize, dilinize hücum ederler. Dini bilmedikleri halde kendi çarpık din yorumlarını kanun yoluyla dayatırlar. Genel politikaları da daimi olarak dini aşağılamak üzerine kuruludur. Dünyada İslam düşmanlığının en şiddetli olduğu ülke Türkiye’dir. Ama ülkemiz gavurları bazıları İslam düşmanıyız demek yerine; laiğiz, çağdaşız, moderniz, hürriyetçiyiz, Kemalistiz derler. Azılı münafıklar da onlardan aşağı kalmaz ve Müslümanlar adına yapılan her iyi şeyi küçümserler.

Değerli dostlar, iç ve dış gavurların, kadrolu münafıkların, dümdüz zındıkların dozu artan çirkefliğinin arkasında; Müslümanların dünyanın en büyük sofralarını kurmaya tekrar başlaması yatıyor. Müslümanlar bütün iyi niyetleri ve olağanüstü organizasyon kabiliyetleri ile dünya üzerinde yayıldıkça, görünürlükleri arttıkça, Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi barışın adresi haline geldikçe, bu kefere kadrosu orta yerinden çatlıyor. Dolayısıyla kendimizin, gücümüzün farkına varalım. Ramazan, Müslümanların sahip olduğu gücün büyüklüğünü, dağılımını, kapsayıcılığını ve etkisini en açık şekilde görünür hale getiren bir zaman dilimi. İnanmayan iftar saati caddelerin tenhalığına baksın… 

Yorum Analiz Haberleri

İşgal edilen zihinler
AK Parti ve MHP’nin gençlik teşkilatları Filistin davasının neresinde?
Metalaşan değerler ve ahlaki çözülme
İslam düşmanları neden Müslüman mezarlığına defnediliyor?
Geçmişimiz ve unutma sorunu