Yaşar Değirmenci / Yeni Akit
Hayat tarzımızı gözden geçirelim
Her hal ve şartta yaşanan dinimiz İslâm’ı bizler de her zaman, her mekân ve her zeminde yaşayalım, yaşatalım. Nefs muhasebesi yaparak. Ramazan iklimini taşıyalım. Hayat tarzımızı gözden geçirerek eksiğimizi tamamlayalım. Yanlışlarımızdan, hatalarımızdan vazgeçelim. Din kardeşliğimizin de yükümlülüklerini düşünelim.
Kardeşliğimizin ortak değeri imandır. Toprak ve ırk farkı kardeşliğimizden bir şey kaybettirmez. Kardeşlerimize moral kaynağı oluruz, arkalarından dua ederiz.
Din kardeşliğimizi dünyevî işlerde harcamayız. Allah için sever, Allah için sevilmeye çalışırız. Camilerimizi, mukaddeslik vasfı ile koruduğumuz gibi, kardeşliğimizi de korumaya çalışırız. Gönül dünyamız coğrafi sınırlar tanımaz. Çünkü İslam kardeşliği haritaları aşan, bizi cennette buluşturan bir kardeşliktir.
Selam parolamızdır. Selam verir, selam alır, musafaha ederiz.
Ziyaretleşmeyi kardeşlik haklarından görürüz. Mutluluğuna katılır, acısını paylaşırız.
Din kardeşimize mali destekte bulunmayı o kardeşin de bu desteği suiistimal etmemesini, birbirlerine dinleriyle zarar vermemelerini önemser, küçük hataların bağışlamalarını arzu ederiz. İhmal edilsek de ilgileniriz. Vermeyene verir, zulmedeni affeder, kötülük yapana iyilik yaparız. İyiliği emreder, kötülüğü önlemeye çalışırız. Küçüğe merhameti, büyüğe saygıyı imani bir sorumluluk görürüz. Hasta kardeşini ziyaret eden mümin, o hastanın yanında Rabbini bulduğunu biliriz.
Üstünlüğün mensubiyet ve âidiyetle değil, ‘takva’ ile olduğunu unutmayız.
Allah için olan kardeşliğin mükemmel bir kulluk çeşidi olduğunu biliriz. Bu kulluk çeşidi yeri gelir sevap olur, yeri gelir imanı tamamlar, yeri gelir bizi cennete götüren amel olur. Bu ameli elde etmek için sevdiklerimizden hoşumuza gidenlerden verir ‘infak ahlakı’nı uygularız. Bollukta ve darlıkta infak eder, öfkemizi kontrol altında tutarız.
Sevgide de nefrette de ölçüyü kaçırmaz, sevdiklerimizden bir gün ayrılacağımızı, kızdıklarımızla da bir gün barışıp yüz yüze geleceğimizi unutmayız.
Helâla-harama azami hassasiyet gösterir, hududa riayet eder, sınırları aşmayız. İnandığımız gibi yaşamaya çalışırız. Dünyevîleşmeyiz. ‘Yığma ve çoğaltma tutkusu’ bizi oyalayıp durmaz. Sade hayat yaşamayı tercih ederiz. Geçinen ve geçinilen mümin oluruz. ‘Geçinilemeyende hayır yoktur’ ikazını unutmayız.
Müminlerin ‘kardeşlik ilkesi ortada kalmasın diye’ gıybetin haram kılındığını, hasedin çirkin görüldüğünü, iyiliği emir kötülüğü nehiy prensibinin konduğunu Müminin ayıbını örtene ecir vaat edildiğini, kardeşliğin içi dolsun diye sadaka ve infakın teşvik edildiğini, sırf bu kardeşliğin bereketi ‘yüzleri güldürsün’ diye tebessümün dahi sadaka sayıldığını hiç hatırımızdan çıkarmayız. Selam vermenin, selama cevap vermenin, dinden imandan bir parça kabul edildiğini de…
İslam, toprak bulduğu ilk yerde kardeşlik uygulaması yaptı. Asırların kinini toprağa gömdü. Birbirlerini görmeye tahammül edemeyenleri, omuz omuza aynı safta namaza durdurdu. Din kardeşliğinin namaz gibi oruç gibi dinin içini dolduran kavramlardan olduğu görüldü. Kardeşliğimiz de dinimizin bir parçası olarak vazedildi.
Rabbimizden gelen şu ilahi mesajları dilimizden ve gönlümüzden düşürmeyiz:
“Rabbimiz! Bizi ve bizden önce imanla göçüp gitmiş olanları bağışla! Kalplerimizde iman edenlere karşı en küçük bir kin bırakma! Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak, bundan dolayı bizi sorguya çekme! Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme!
Rabbimiz! Tâkat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi sorumlu tutma! Günahlarımızı affet, bizi bağışla, bize merhamet et! Sen bizim Mevlâmızsın, Kâfirler güruhuna karşı Sen bize yardım et! Allah Resulü’nün “Bir mümin, diğer bir mümin için birbirini destekleyen bir binanın tuğlaları gibidir” ilkesine sadakat gösterelim.
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et” ilahi emrine boyun eğerek Ramazan mektebinde kazandığımız güzel hasletleri hayatımız boyunca koruyalım. Ramazan’ın huzur, bereket ve samimiyetini ömrümüzün her anına taşıyalım. Hadîs-i şerîfte buyurulur:
“Eğer insanlar, Ramazan-ı Şerîf’in ne olduğunu lâyıkıyla bilselerdi, senenin tamamının Ramazan olmasını arzu ederlerdi.” Peygamberimizin Hz. Âişe’ye: “Allâhümme inneke afuvvun, kerimün tuhibbu’l-afve fa’fu annî (Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni affet.)” diye dua etmesini tavsiye buyurmuştur. Bu dua sadece Kadir Gecesine mahsus bir dua değil, her hal ve şartta yapılan dualardandır.
Kur’ân okunması, istiğfar edilmesi (günahların bağışlanması için Allah’a yalvarılması), dua edilmesi amellerini ihmal etmeyelim. Hayatın gayesi, tek kelimeyle “Allah’a kulluk”tur. Kulluk ise hayatı, Allah’ın emirlerine uydurmak demektir. “Dünya sevgisi” ve “ölüm korkusu” gibi, İslam’ın dünya-ahiret dengesinin iki azılı düşmanına dikkat etmek şahsiyetli mü’min olmanın gereği. Peygamberimizin, ümmetini kıyamette Allah’a şikâyet ettiği tek konu, “Ümmetin Kur’an’ı mehcur bırakma” konusudur. Ayetteki “mehcûr” bırakma, “hiç bilmeme, yabancı kalma, tamamen terk etme” değildir. Elinin altında olduğu halde faydalanmama, ulaşabileceği halde “ulaşmama” anlamını ihsas eder. Alt yapıya/zemine Allah ve Resulünün ölçülerine uyma yerleştirilmez ise, Müslümanlar ifrat/tefrit salıncağında sallanır hale getirilir. İtidal ve istikametten uzaklaştırılır. Hayat rehberi Peygamber Efendimizin yaşadığı ve yaşattığı hayat tarzını bilelim. Peygamberimizin yaşayışı kimlere, nelere cevap teşkil etmiyor ki? O izi sürsek, “Allah’a güvenen, kendisine güvenilen, herkese güven veren” olmamız, toplumda etki gücümüzü arttırmaz mı?
Ramazan’ı bir de bu açıdan değerlendirelim. Hayat tarzımızı gözden geçirelim.