Mezar taşları/şühedaları olmayan bir kabristan burası. Başında kimsenin bulunmadığı, sessiz sedasız bir mezarlık. Yalnız. Yüzlerce Filistinli şehidin naşının bulunduğu İsrail’de bir yer. İşgalci İsrail’in katlettiği Filistinlilerin cenazeleri burada tutuluyor; Rakamlar Mezarlığı’nda. İşgalci yönetimin defnettiği her Filistinliye verdiği rakamdan ötürü buraya “Rakamlar Mezarlığı” deniyor. Ad yok, san yok, mezar taşı yok. Üstelik yerin 70 cm altına gömülmüş cesetler. Bir bedenin yatay pozisyondaki genişliği düşünülürse, bir karış altta yatıyor şehitler. Bir karış. Soksan elini toprağa, hemen değiverecek şehidin bedenine, o kadar yakın.
Çocukluğumun bir kısmının geçtiği caddenin adı “Şehitler”di. Mahalle camisinin adı da “Şehitler Camii” elbette. Ben bu adı, yakın/uzak hafıza olan Çanakkale’ye bağlıyordum, evimizin karşısındaki metruk mezarlığı ıskalayarak. 2003 yılında, belediyenin yaptığı çevre düzeni ile mezarlıklar iyiden iyiye ortaya çıktı, geçmişleri de. Evimizin hemen karşısında yer alan bahçede yedi sade ve yalnız mezar bulunuyordu. Bu kabristanda yatanlar, isimleri bilinmeyen ama 900 yıl önce buralara Horasan’dan kalkıp, zamanlarının tüm konforunu terk edip, İslam’ı anlatmak için gelip de şehit olan insanlardı. Anlattıkları ne kadar sahihti, bu çok önemli değil; binlerce kilometreyi kat ettikleri “niyet” kayda değerdi. Elbette kutsal değiller, yalnızca, İslam’ın bu topraklardaki başlangıcının işaretleri onlar. Doğru ya da yanlış, İslam inancının tarihi tanıklığı yaptılar/yapmaktalar. Mezar, bir işarettir aslında, yaşamış olmanın; orada bulunmuş, bedel ödemiş olmanın.
Göçe zorlanan Filistinliler, boyunlarına evlerinin anahtarlarını asıp gittiler, çünkü geri döneceklerine ve o kapıları açacaklarına inanıyorlar değil mi? Mezarların da farkı yok. Bırakın orada kalsın onlar. İsimleri, mezar taşları olmasın. Bir avuç toprak, kâfi. Tüm kayıtlar Mevla’da saklı. Yalnız, Kudüs özgürleşince, Rakamlar Mezarlığı’nda gömülü kardeşlerimizi ziyarete gittiğimizde, üzerlerine dikmek için türlü çiçek tarhlarından toplamak lazım. Mart ayında Menekşe, Nisan’da Petunya, Mayıs’ta Top Kadife, Haziran’da Vinka, Temmuz’da Begonya, Eylül’de kışlık menekşe. Aralarda Kasımpatı’yı unutmayalım. Mezarın her yerine yer örtücü olarak Arap Saçı’nı dikelim. Yayılsın her yere Arap Saçı, göz/gönül açsın. Servi ağacını yaklaştırmayalım oralara; ölüler mezarlığı değil çünkü oralar. Öyle güzel bakalım ki şehitlerin mezarlarına, dirilişin, yeniden doğuşun işareti olsun onlar, ne de olsa özgür Kudüs’ün bağımsızlık anıtı olacaklar.