Raid Salah ile İslamî Direniş Üzerine

Antalya limanından “Vira Bismillâh” diyerek Gazze’ye doğru sefere çıkan “Mavi Marmara” gemisinde bulunan toplam 778 yolcu arasındaki en önemli isim olan Filistin İslamî Hareketi liderlerinden Raid Salah, Haksöz Haber’e konuştu.

Gemide bulunan ve gelişmeleri Haksöz sitesi aracılığıyla an be an Türkiye kamuoyuyla paylaşan gazeteci İbrahim Sediyani, 1948'de işgal edilen Filistin topraklarındaki İslamî hareketin öncü ismi Raid Salah ile gemide bir röportaj gerçekleştirdi. İslamî hareketin bu önemli ve değerli öncüsüyle yapılan söyleşiyi ilginize sunuyoruz.

- Siz Siyonist rejimin politikalarını yakînen bilen bir kişisiniz. Gazze ambargosunu kırmaya yönelik bu kampanyaya İsrail'in muhtemel tepkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Bismillahirrahmanirrahim. Bu filoda dünyanın bütün halklarından ve bütün dînlerinden, Müslüman'ıyla, Hristiyan'ıyla, Yahudî'siyle insanlar bulunmaktadır. Yani bu organizasyon, yeryüzünün tüm kesimlerini kapsayan uluslararası bir organizasyondur. Uluslararası bu inisiyatifin söylemi ise şudur:  Kuşatma ve ambargo tamamen kalkma zamanı ve Siyonist işgale son verme vakti gelmiştir. İşgalci İsrail de bunun farkındadır. Eğer İsrail bu kafileye saldıracak olursa, bütün dünyaya savaş açmış olacağını ve bütün dünyayı karşısına alacağını biliyor. Fakat biz aynı zamanda İsrail'in haddini aşmış kibirli bir işgal rejimi olduğunu biliyoruz. Bu nedenle eğer saldırı ve çılgınlık veya tutuklama yaparsa, bunu garipsemeyiz. Fakat öyle bir saldırı olması durumunda, bu İsrail'in zararına olur ve bu özgürlük kafilesinin yeryüzünde yaratacağı etki ve mesaj daha da işgalci gücün saldırılarında daha büyük olacaktır. Ben bu özgürlük kafilesinin ve bu organizasyonun daha şimdiden işgalci yönetime karşı zafer kazandığına inanıyorum.

- Filistin'le dayanışma konusunda dünyanın farklı coğrafyalarından yoğun bir ilgi var fakat genel hatlarıyla Ortadoğu'dan ve Arap dünyasından yeterli bir destek ve dayanışma çabası görülmüyor. İşbirlikçi yönetimlerin baskıcı politikaları bunda etkili, bunu biliyoruz ama bu durumun farklı nedenleri de var mı?

– Ben özgürlük hareketinin, genelde Müslüman halkların özelde de sözünü ettiğimiz coğrafyalardaki halkların suskunluğunu kırdığını düşünüyorum. Bu özgürlük kafilesine Yemen, Ürdün, Kuveyt, Bahreyn, Mısır, Cezayir ve Moritanya'dan katılan kardeşlerimiz de var. Bu da hayra alamet. İşte bu, sözünü ettiğimiz suskunluğun kırılmasına yönelik gelişen pratik bir uygulama ve olumlu bir adımdır. Artık halklar Filistin davasının başarısı için vilen mücadelede yavaş yavaş fiilî olarak inisiyatifi ele almaya başladığını gösteriyor. Bunda bu kesimin elindeki medyanın da etkisi vardır. Benim nazarımda bu halklar, yöneticilerinin kendilerine uyguladığı kuşatmayı aşmaya başladılar. Burada Ürdünlü bir arkadaş konuşmasında şunu ifade etmişti: 'Eğer mümkün olsaydı, kafilenin imkânları el verseydi, binlerce Ürdünlü bu özgürlük kafilesine katılacaklardı.' Bir diğer örnek, Cezayirli kardeşlerimiz hem fiilî olarak katıldılar, hem de filodaki gemilerden bir tanesini onlar temin ettiler. Bundan kısa bir süre önce, Lübnan halkı da Gazze'ye girmek için girişimde bulundu, fakat İsrail tarafından engellendiler. Bir kısmı tutuklandı. Bu Lübnanlı kardeşlerimiz gemi seferine de katılmış durumdadırlar. Onlar da bir gemiyle bu seyahate katıldılar ve bu Cezayirli kardeşlerimiz, gemiyi içindeki yükleriyle beraber Gazze halkına bağışlayacaklar. Kısacası İslam ve Arap alemindeki bu suskunluk yavaş yavaş direnişe dönüşmektedir. Burada şunu zikretmekte yarar görüyorum: Bu uyanışta Türkiye halkının ve mevcut hükûmetin tavrının etkisi büyüktür. Zira diğer Müslüman ve Arap halklar, şöyle düşünmektedir: Türkiye, halkıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla ve mevcût hükûmetiyle bu kadar etkili olurken, bizler neden harekete geçmeyelim? Bu örnekliği, Resûlullâh (sav)'ın şu hâdis-i şerîfiyle irtibatlandırmak mümkündür: 'Kim güzel bir sünnet (gelenek) başlatırsa, ona onun ecri vardır ve ona, onunla kıyâmete kadar âmel edenlerin de ecri vardır."

- 48 topraklarındaki Filistinliler arasında mücâdele yoğunluğu, Gazze ve Batı Şeriâ'ya nisbeten az görülüyor. Bunun ardındaki nedenler neler olabilir?

– Tabiî ki, içinde bulunduğumuz şartlar ve durum, bizi daha farklı bir yöntem izlemeye itiyor; elimizdeki imkânlar açısından, bizi kuşatan durum açısından böyle bir durum oluşmuş durumda. 1948 işgali döneminde Filistin'in dışına sürülerek mültecî durumuna düşürülen çok sayıda Filistinli kardeşimiz var. Biz İsrail'in bizi de buradan sürüp mültecî durumuna düşürmek istediğini çok iyi biliyoruz. 1948 topraklarındaki Filistinliler'e yönelik politikası bu yöndedir ve bunu artık beyan etmeye de başladı. Resmî dairelerdeki ve kiliselerdeki yöneticileri mültecî konumuna düşürmek için çeşitli yöntemler izliyor. İsrail medyasında da buna yönelik kamuoyu oluşturuluyor. İşte bu nedenle biz, esas sorumluluğumuzun bu planı nasıl boşa çevirebileceğimiz yolunda olduğunu düşünüyoruz. Vatanımızda nasıl kalabiliriz, evlerimizde nasıl kalabiliriz ve mukaddes mekânlarımızda nasıl kalabiliriz yönünde strateji uyguluyoruz. Eğer bu noktadaki stratejimizi koruyup, topraklarımızda kalmayı sağlayabilirsek, buradaki konumumuzu koruyabilirsek, bu şu demektir: 48 döneminde topraklarından sürülen Filistinli mültecîlerin buradaki topraklarına ve yuvalarına dönme imkânları hâlâ mevcuttur. Buradaki konumumuzu koruma yönündeki stratejimiz, kesinlikle kendi nefsimizi veya kendimizi korumaya yönelik değildir; bilâkis, aradan yıllar ve onyıllar geçse de, mültecîlerin geri dönüş imkân v e hakkını korumaya yöneliktir. Stratejimiz bu yöndedir ve Râbbimiz'den muvaffakiyet diliyoruz, inşaallâh.

- Son olarak Türkiye halkına yönelik mesajlarınız nelerdir?

– Biz Türkiye halkının, Resûlullâh (saw)'ın şu hâdîs-i şerîfini canlandırdığını düşünüyoruz: 'Mû'mînler biribirlerine karşı sevgi ve merhametlerinde bir bedenin âzâları gibidir. Bedenin bir uzvu rahatsızlanırsa, diğer bütün uzuvlar bu acıyı hisseder.' Bunu niye söylüyorum? Ortaya konan bu uluslararası özgürlük kafilesi ve önümüzdeki günlerde tarihe not düşülecek bu hareket, Türkiye'deki Müslümanlar olmasaydı başarıya ulaşamazdı. Eğer Türkiyeli Müslümanlar bu ağır sorumluluğun altına girmeseydiler ve bu fedâkârlığı göstermeseydiler – ki biz bunun ne kadar ağır bir yük olduğunun farkındayız – bu hareket başarıya ulaşamazdı. Biz Türkiye'deki bütün Müslüman kardeşlerimize şunu vurgulamak istiyoruz: Ortaya konan bu aksiyon, büyük ve temel bir hadise olup, Filistin mes'elesi sadece Filistinliler'in mes'elesi değil, tüm Müslümanlar'ın mes'elesidir. Aynı şekilde Qûdüs, Mescîd-i Aqsa ve İsrâ'nın gerçekleştiği hadisenin toprakları, bütün Müslümanlar'ın mes'elesidir. Ve Râbbimiz'den şunu diliyoruz: Türkiyeli Müslümanlar'ın öncülüğünde atılan bu adım, Gazze'deki ambargonun kırılmasına, ardından da Filistin topraklarındaki işgal yönetiminin ortadan kaldırılmasına bir vesile olsun.

 

 

Söyleşi: İbrahim Sediyani

Mütercim: Doğan Özlük

Fotoğraflar: Mustafa Afşar

Haksöz Haber / Akdeniz Açıkları (KIBRIS)

 

 

 

 

 

1948'de işgal edilen Filistin topraklarındaki İslamî hareketin öncü isimlerinden Raid Salah ile İbrahim Sediyani'nin gerçekleştirdiği söyleşide Doğan Özlük tercümanlık yaptı

 

Salah, Haksöz'e yaptığı özel açıklamada, "Ortaya konan bu uluslararası özgürlük kafilesi ve önümüzdeki günlerde tarihe not düşülecek bu hareket, Türkiye'deki Müslümanlar olmasaydı başarıya ulaşamazdı. Eğer Türkiyeli Müslümanlar bu ağır sorumluluğun altına girmeseydiler ve bu fedâkârlığı göstermeseydiler bu hareket başarıya ulaşamazdı" dedi

 

RAİD SALAH İLE AKDENİZ HATIRASI: (Soldan sağa) Mustafa Afşar, Mehmet Sevim, İbrahim Sediyani, Rıdvan Kaya, Raid Salah, Çelebi Bozan, Musa Üzer ve Doğan Özlük

Mavi Marmara Haberleri

Mavi Marmara mağduru Osman Atalay 150 bin TL tazminat davası kazandı
'Mavi Marmara' gemisi icradan satıldı
Gülden Sönmez, Mavi Marmara ile ilgili yargı sürecini anlattı
Siyonist İsrail'in Mavi Marmara saldırısının üzerinden 11 yıl geçti
Bülent Yıldırım: Mavi Marmara bir dönüm noktasıydı