Günlerdir, 2002’nin son aylarıyla 2003 başında İstanbul’da 1. Ordu Karargâhı’nda yapılan bir seminer ve tatbikât ile bu sırada hazırlanan ve adına ‘Balyoz’ denen bir darbe planını konuşuyor Türkiye.
Bir konuda sevinebiliriz, 2003’te de yapılmış olsa bu hazırlıklar boşa çıkmış, ülkemiz darbe yaşamamış. Ama pek çok konuda da üzülmemiz gerek; bizim ordumuz boş vakitlerini bir yere varmayacak da olsa böyle planlar yaparak geçiren (ve galiba bol bol da boş vakti bulunan) kurmay subaylarla dolu. Bu ortaya çıkan kaçıncı darbe planı, ben takip edemez oldum.
Son olarak dün Radikal’de, darbe gerçekleşse bu gazetenin de darbecilerin kara listesinde olduğunu öğrendiniz. Çok da şaşırtıcı değil. Çünkü bu gazete kurulduğu günden beri demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklarını, çağdaşlığı, Avrupa Birliği’ni, sendikal hakları, kadın-erkek eşitliğini, pazar ekonomisini savundu.
Darbeciler ise bunların tam tersini istiyor, biliyorsunuz: İçe kapanmış bir Türkiye, Batı’dan kopmuş bir Türkiye, ‘çağdaş’ın ne olduğunu şaşırmış bir Türkiye, bir zamanların Enver Hoca Arnavutluk’u veya Saddam Irak’ı gibi bir Türkiye.
***
Henüz okumayanlara dünkü Radikal’de Murat Yetkin’in yazısını okumalarını öneririm, çok önemli bilgiler ve haberler vardı bu yazının içinde.
En önemli haber de şuydu: Ankara’daki Genelkurmay, Mart 2003’te İstanbul’da
1. Ordu Karargâhı’nda bir plan tatbikatı ve semineri olduğunu biliyordu ama Ankara’nın bildiği, daha doğrusu Ankara’ya bildirilmiş içerik ile günlerdir Taraf gazetesinin yayımladığı içerik birbirini tutmuyordu.
Ankara’ya göre 1. Ordu, bir ‘dış tehdit’e karşı bu planlarını yenilemek için tatbikatı ve semineri yapmıştı, oysa eldeki bantkayıtları ve yazılı dokümanlar tam tersini söylüyordu: 1. Ordu, bir darbeyi planlamıştı, hem de gerekmeyen detaylarına kadar.
Bu darbe planı için de bir ‘fikir egzersizi’ denebilir elbette; öyle ya, ordumuzun darbecilik virüsünden mustarip subaylarının da her daim göreve hazır tutulmaları lazım, o yüzden fikir egzersizleri hep yapılmalı, herkes nefret ettiği gazeteci ve gazetelerin listesini hazırlamalı, onları basma, derdest etme planları hazırlamalı.
‘Göreve hazırlık’ bunu gerektiriyor!
***
Düşünün ki, 1960 darbesinden çıkara çıkara ‘Emir komuta zincirinin bozulması en fena şeydir’ dersini çıkartmış ve bu yüzden 12 Eylül 1980 darbesini övünürcesine ‘Emir komuta zinciri içinde emirle’ yaptığını daha ilk bildirisinde duyurmuş bir ordu, yeniden 50 yıl öncenin hastalıklarından etkilenmeye başlıyor.
Genelkurmay’a yalan söyleniyor, darbe planlaması tatbikatı yapılıyor.
Genelkurmay’a yalan söyleniyor, bir ‘kuvvet’ karargahında izin verilmemiş olan bir oluşum (Cumhuriyet Çalışma Grubu) bal gibi kuruluyor, brifingler veriyor, faaliyetler planlayıp uyguluyor.
Genelkurmay’a yalan söyleniyor, Genelkurmay karargâhının içinde olmadık psikolojik harp planları yapılıyor, bunların ıslak imzalı versiyonları ortaya çıkıyor.
***
Ben, 60’lı yıllarda ordu içinde cuntalaşmalar, bunların belgeleri, bu cuntaların faaliyetleri, o cuntaların rahat durmaması yüzünden başa gelen 12 Mart muhtırası gibi olayları; kitaplardan, gazetelerden, yazı dizilerinden okuyarak büyümüş, nedense bunların hep geride kalmış tarihi olaylar olduğuna inanmış biriyim.
Ama şimdi görüyorum ki, ordumuz neredeyse 60’lı yıllardaki gibi kendi içinde çeşitli görüşler etrafında ayrılmış, demokrasi ve hukuk düzenine saygılı kalıp kalmayacağı öyle yüzde yüz kesin olmayan bir kuruma dönüşmüş.
İnsan üzülüyor ister istemez.
***
Okuyuculara özür ve bir not: Geçen hafta sorduğum bulmacayı (ama zaten çok basitti) bu hafta yanıtlayacaktım ama araya gördüğünüz gibi bir ‘memleket meselesi’ girdi, bir hafta gecikeceğim, özür dilerim
RADİKAL