Eğer Putin’in Erdoğan’dan Nusra’nın Halep’ten çıkartılması talebi, “Sarı Öküzle bir başlayalım, sıra diğerlerine de nasılsa gelir” hikâyesini aklınıza getirmiyorsa, hiçbir şeyi dert etmenize gerek yok demektir!
Dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde muhtarlara seslenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, gündeme ilişkin konularda açıklamalar yaptı ve bu bağlamda Salı akşamı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Halep için yaptıkları telefon görüşmesinin detaylarına da değindi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nusra Cephesi'nin Halep'i terk etmesi için Türkiye ve Rusya arasındaki 'mutabakattan' bahsetti ve şunları söyledi:
"Dün akşam Sayın Putin'le bir telefon görüşmemiz oldu. Görüşmede Halep'i konuştuk. Saat 22.00 itibarıyla orada hava bombardımanlarını durduklarını ifade ettiler. El Nusra'nın orayı terk etmesi noktasında kendilerinin ricaları oldu. Arkadaşlarımıza bu konuda gerekli talimatı verdik, onlar da bu çalışmayı yapmak suretiyle, 'El Nusra'yı Halep'ten çıkarmak ve Halep halkının bu noktadaki huzurunu sağlamak için bir çalışmanın içerisinde olalım' diye aramızda böyle bir mutabakatı görüştük.”
Ne kadar ilginç sözler bunlar! Putin’in ricası, iki liderin aralarında varılan mutabakat, Erdoğan’ın arkadaşlarına Nusra’nın Halep’ten çıkartılması çalışmaları konusunda talimat vermesi vs.
Öncelikle şu anda Nusra diye bir örgütün var olmadığı, Cephet’un Nusra’nın bir süre önce Cephetül Fethu’ş Şam ismini aldığını ama buna rağmen gerek ABD, gerek Rusya’nın ısrarla ‘Nusra’ ismi üzerinde durarak inşa ettikleri ‘terörist’ algısını aynen sürdürmeye çalıştıklarını vurgulayalım.
Buradan esasa geçersek, aylardır Esed ve İran güçleriyle Halep’i yakıp yıkan Putin’in Erdoğan’ı Nusra’nın Halep’ten çıkması gerektiği hususunda ikna etmiş olması da doğrusu çok ama çok garip bir durum! Bu görüntü açıkçası, Türkiye’nin Suriye meselesinde havlu atma aşamasında olduğu şeklindeki komplo tezlerini, iddialarını güçlendiriyor. Umarız bu tezler, iddialar karamsar bir ruh halinin ve kötümser bir bakış açısının sürekli biçimde ürettiği evhamlardan ibaret olsun! Mamafih ortada görmezden gelinemeyecek derecede büyüyen bir sıkıntılı durumun var olduğu da tartışmasız.
‘Nusra’nın neden sorun olduğunun adeta tartışma harici tutulması dikkat çekici. Ne yazık ki, emperyalistler, küresel haramiler herhangi bir yapıyı, örgütü, şahsı bir şekilde damgaladıklarında buna adeta ‘alın yazısı’ muamelesi yapılmakta. Kimse “acaba ‘Nusra’ bugüne kadar ‘terör’ eylemi kapsamında değerlendirilebilecek ne yapmış” diye sormuyor, soramıyor!
Ayrıca da neden ‘Nusra’nın Halep’ten çıkması gerekiyor? Halep’te ve Suriye’nin diğer şehirlerinde çoluk çocuk demeden katliam yapan, zulmeden, vahşet icra eden ‘Nusra’ mı? Katillerin, vahşilerin acımasızca ifa ettikleri zulümlerini, vahşetlerini böyle kolayca başkalarına ciro etmeleri ne kadar vicdansızca! Üstelik de bu ciro edilen yapının, canını dişine takarak bugüne kadar kahramanca masumları koruyan, zalimlere karşı ağır bedeller ödeyerek destansı bir direniş sergileyen bir güç olması adaletsizliği daha da muhkemleştiriyor.
Ne acıdır ki, Türkiye takındığı kimi tavırlar itibariyle her geçen gün biraz daha, Suriye sorununun ‘Esed ve destekçilerinin zulmü sorunu’ olmaktan çıkarılıp, mücahitlere fatura edilecek şekilde bir ‘terör sorunu’ şeklinde tanımlanması çabalarına paralel sinyaller vermekte. Erdoğan’ın son konuşması da bu endişemizi besleyen bir mahiyet arzetmekte.
Buraya kadar söylenenler sorunun ilkesel-ahlaki boyutuyla ilgili gerçekler. İşin bir de fiili boyutu, sarfedilen sözlerin alanda ne ölçüde karşılık bulabileceğine dair boşluklar var.
Bilindiği üzere Nusra diye adlandırılan Cephetül Fethu’ş Şam, İdlib ve Halep’te Esed rejimi ve destekçilerine karşı pek çok mücahit grubun birleşerek oluşturdukları Ceyş’ul Feth’in bir parçası, daha doğrusu bu yapının belkemiği. Rusya’nın taktiği anlaşılıyor. Ceyş’ul Feth’ten ‘Nusra’nın ayrıştırılması mümkün olmadığından, bu bahaneyle tüm mücahitler terörist ilan edilecek ve vurulacak. Denilebilir ki, zaten yapılan da bu değil mi? Evet bu, ama artık mücahitlerin destek aldıkları güçlerden de, örneğin Türkiye’den de buna ses çıkarmaması istenecek!
Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Nusra’nın Halep’i terk etmesi gerektiğini söylemişti. Hafta başında Rusya Savunma Bakanı Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın Halep’ten Nusra’nın çıkartılması konusunda kendileriyle mutabakat içinde olduklarını beyan etti. Ve dün bu tez bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından tekrarlandı. Türkiye’nin küresel ve bölgesel çapta maruz kaldığı kuşatmayı aşma çabasıyla Rusya ile yakınlaşma sürecine girdiği görülmekte. Umarız bu süreç Suriye’de dayatmaya boyun eğme sürecine dönüşmez.
Meşhur hikâyede olduğu gibi, Aslanın Sarı Öküze yoğunlaşmasını, onu hedef tahtasına oturtmasını esas alarak sorunun Sarı Öküz’den ibaret olduğunu sananlar derin bir yanılgı içindedirler. Oysa bu sadece bir zamanlama taktiğidir. Aslanın kafasında kurguladığı sıraya göre işe Sarı Öküz’den başlamayı tercih etmesine bakarak diğerlerini bekleyen akibetin farklı olacağını zannedenler yanıldıklarını anladıklarındaysa ne yazık ki yapabilecekleri bir şey kalmamaktadır!