Rusya devletine karşı gösterdiği yüksek sadakat ve görev bilinci dolayısıyla Vladimir Putin tarafından önce Çeçenistan Cumhurbaşkanı ardından ‘kahraman’ ve nihayet ‘korgeneral’ ilan edilen Ramazan Kadirov şimdilerde “Ukrayna fatihi” gibi en üst perdeden son derece havalı beyanlar veriyor. Ukrayna sürecine geçmeden önce 2010’lar Türkiye’sinde bir dönem Seyfullah Türksoy’un vitrin yüzünü oluşturduğu Ata/Türkçü bir lobi tarafından Kadirov’u bir sevgi pıtırcığı olarak lanse etmek üzere geniş bir seferberlik sürecine şahit olduğumuzu da hatırlatalım.
Çirkin hesaplar, ucuz aktörler piyasası
Rusya’nın teşvikleriyle Çeçenistan’da büyük çaplı inşaat ihaleleri alan bazı müteahhit firmalar namına Seyfullah Türksoy gibi profesyonel organizatörler inşa edilen birkaç gösterişli cami vesilesiyle Ramazan Kadirov’u Türkiye kamuoyuna neredeyse evliya ve mücahit olarak yutturacaklardı. Kafileler halinde gazeteci, sanatçı, stk ve cemaat temsilcilerini Grozni City’ye taşıyan Ata/Türkçü organizatörler birkaç muhafazakâr söylem ve sembolle asli amaçlarını maskeleyerek neredeyse İsmail Ağa Cemaati’nin manevi lideri Mahmut (Ustaosmanoğlu) Hoca’yı da o hasta haliyle sedye üzerinde Çeçenistan’a taşıyıp “Kadirov Türbesi”ne büyük bir kutsiyet aşısı yapacaklardı. Neyse ki bu çirkin ve ahlaksız tertip kamuoyunda fazla bir karşılık bulamadan çöktü ve unutuldu.
Müteahhit firmalar ve vitrin yüzü Seyfullah Türksoy’un hedefi evvelemirde Rusya’nın işgal ve katliamlarını meşrulaştırmaktı elbette. Rusya işgal ve katliamını meşrulaştırmanın en kestirme yolu işbirlikçi ve tetikçi karakteriyle bilinen Ramazan Kadirov’u “İslam’a ve Müslümanlara hizmet eden samimi bir lider” şeklinde pazarlama becerisine dayanıyordu. Nihayet Cevher Dudayev’den Aslan Mashadov, Selimhan Yandarbiyev ve Şamil Basayev gibi Çeçen cihadının bütün öncülerini terörist, mafya, uyuşturucu kaçakçısı gibi itham ve iftiralarla itibarsızlaştırarak Kadirov gibi bir lejyoneri Türkiye’de muteber kılmaya odaklanmışlardı.
Peki, Vladimir Putin’in biricik “kahraman Korgeneral”i Ramazan Kadirov’un Ukrayna işgaline destek amacıyla büyük şovlarla Grozni’den askeri birlikleri Rusya saflarında savaşmak üzere bölgeye intikal ettirdiğinden bu yana bu lobiciler neden arazi oldular? Kadirov ve çetesinin Rusya hesabına işgal ve katliama ortak olmasını nasıl meşru ve makbul bir hale getirecekler acaba? Esasen Kadirov gibi bir işbirlikçinin, Kadirov çetesi gibi ucuz bir lejyonun Ukrayna savaşında askeri manada esamisi okunmaz, irapta mahalli bile olmaz.
Lakin imaj itibariyle Putin’le omuz omuza savaş veren, Rusya ordusuyla safları sıklaştıran kukla ve marjinal dahi olsa bir grup Müslüman görüntüsüne yatırım yapılması gibi bir hesap gözlerden kaçmıyor.
Neden bugün Ramazan Kadirov gibi çirkin bir lejyoneri, rezil bir kuklayı bugün mesele ediniyoruz? Rusya’nın Ukrayna’yı işgal hesapları, giriştiği bütün kuşatma ve yıkımlara rağmen şimdiye kadar ciddi manada bozguna uğramış durumda. Öyle ki, Kiev başta olmak üzere öncelikli hedef olarak gördüğü hemen hiçbir büyük şehri işgal edemediği gibi (taktik gereği bile olsa) kuşatmaları gevşetip kademe kademe geri çekmek mecburiyetinde kaldı Rusya. Tam da böylesi bir vasatta Kadirov çıkıp “Rusya’nın hedeflerinden geriye tek bir adım bile atılmayacak” şeklinde amigo tarzı beyanlar verebiliyor. Küstahça tehditlerini “Mariupol ve Kiev’i de alacağız. Diğer şehirlere ve köylere de saldırılarımız sürecek” gibi gözünü iyice kan bürümüş, barbarlıkta sınır tanımayan ifrat noktalarına kadar dikebiliyor.
Düşmanlık yapana öfke ve nefret yükselir elbette
Bu türden söylemlere itibar edilmesini, dikkat alınmasını kabul etmeyenler Ramazan Kadirov gibi Rusya’nın Çeçenistan’da ikame ettiği lejyonerin söylemleriyle Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov söylemlerinin zamanlama açısından dahi eşgüdüm içerisinde deklare edildiğini gözden ırak tutmamaları gerekir. Lavrov’un dün yaptığı “Bir sonraki görüşmeye kadar Rusya'nın Ukrayna'daki askeri operasyonları durmayacak” açıklaması az önce bahsettiğimiz Kiev gibi büyük şehirlerden çekilme görüntülerinin bir taktik hamleden ibaret olduğunu kuvvetle teyid ediyor.
Rusya’nın işgal ve ilhak amacıyla devasa askeri mekanizmalarla Ukrayna’ya saldırdığı kimseye sır değil. Bununla birlikte ortada askeri savaşla paralel işleyen bir propaganda savaşının da kesintisiz bir biçimde tırmandığı görülüyor. Türkiye kamuoyunda gerek 27 Mayıs’tan 28 Şubat ve 15 Temmuz’a uzana askeri darbeler dolayısıyla gerekse Afganistan ve Irak’ın işgali, Suriye’nin kuzeyindeki PKK/PYD’ye verdiği tam tekmil destek dolayısıyla Amerika’ya karşı son derece haklı ve büyük öfke bir türlü durulmuyor.
Durulmuyor çünkü halen siyaset ve bürokrasisiyle, sermaye ve akademi çevreleriyle Amerika devleti Türkiye’ye karşı basit, çirkin ve bir o kadar da ahmakça mizansenler eşliğinde düşman muamelesi çekme inadını sürdürüyor. Oysa Türkiye en başından itibaren Kırım’ın işgal ve ilhakını meşru görmeyip itiraz ettiği gibi bu dönemde de Rusya’yı saldırgan taraf olarak tanımlıyor.
Bu süreçte Amerika-NATO ve Avrupa’nın riyakârlığı çokça konuşuluyor. Bu bir hakikati ifade etmekle birlikte Rusya’nın ulaşabildiği her bölgeye ne kadar barbar ve vahşi bir biçimde abanıp çöktüğü gerçeğini önemsiz kılmaya kapı açmamalı. Amerika’nın FETÖ veya PKK-PYD ile yaptığını Rusya, Ramazan Kadirov gibi Beşşar Esed gibi aktörler eliyle (hatta onla, yüzle çarparak) icra etmekten geri durmuyor.
Benzer bir biçimde İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi hemen bütün nüfuz bölgelerinde Rusya’nın hegemonyasını daha bir perçinleyecek zalimce bir strateji izlediğini de asla unutmayalım. Batı’nın riyakarlığı bahsinden öteye geçemeyen söylem ve tutumlar netice itibariyle Türkiye’yi Rusya-Çin bloğuna angaje hatta mahkum pozisyona doğru iteklemektedirler.
Amerika ve Avrupa arasındaki ihtilaflar Ukrayna savaşı uzadıkça mecburen minimize olacak. ABD-AB hattının Türkiye’ye karşı sergilediği açık-örtülü tecrit, tehdit, yıpratma, ambargo faaliyetlerini hızla sonlandırıp makul ve yapıcı bir ilişki için istikrarlı adımlar atmasından başka çare gözükmüyor. Bir dizi iltifat, bol vaad ve oyalama taktikleriyle 2023’e kadar vakit kazanma hesapları sadece yıkım ve riskleri büyütecektir. Azerbaycan’da atılan adımlar gibi Suriye ve Filistin’de, Libya ve Mısır’da da işgalci, darbeci ve despotik rejimlerin arkasından derhal çekilmeleri gerekiyor.
Türkiye’de Rusya ve Çin’e siyasal veya stratejik düzeyde duyulan en küçük bir sempati dahi yok elbette. Fakat Amerika ve Avrupa’ya karşı duyulan güvensizlik, öfke ve nefret işin rengini değiştiriyor. Sebepler ortadan kalkmadan sonuçlar nasıl değişsin?
Yeni Akit Gazetesi